TRT Rusça’da Rusya’da yasaklı Said Nursi propagandası yapıldı.
TRT Rusça’da FETÖ ile Nur Cemaati’nin ayrı olduğu ve Rusya’da serbest bırakılması gerektiği yazıldı. Öte yandan Rusya’dan TRT Rusça için inceleme yapıldığı bildirildi.
Kaynak: https://www.trtrussian.com/magazine/nasledie-saida-nursi-zaprety-v-rossii-i-priznanie-v-turcii-7358074
Skandal söyleşinin tamamı şöyle:
Türk yayınevi “Sözler” temsilcisi ve avukatı Mustafa Tuncel, TRT’ye Rusça verdiği röportajda, Said Nursi’nin eserlerinin modern Türkiye için oynadığı rolü, Rusya’daki mirasının kaderini ve ilahiyat kitaplarındaki yasakların ilişkileri nasıl etkilediğini anlattı
Tuncel kendisine sorulan “ İki ülke arasında Rusya’da, bazen çeşitli yayınlarda, kolluk kuvvetleri temsilcilerinin ve onlara yakın uzmanların açıklamalarında, Nursi’nin çalışmalarının Türkiye’de bile yasak olduğu iddia ediliyor. Bu doğru mu? Bunun tarihsel bir arka planı var mı? Bu tür açıklamalar nereden geliyor?” sorusuna şu yanıtı verdi;
“Said Nursi’nin Türkiye’deki “Risale-i Nur” kitapları, inanç ve dini hayata karşı olan çevreler tarafından sık sık kınanırdı; modern hayata ve yeni yasalara aykırı olmakla suçlandılar. Ancak mahkemelerde suçlamaların hiçbiri kanıtlanamadı, bu nedenle tüm süreçler beraat ile tamamlandı. Risale-i Nur kitapları, insanların imanlarını kuvvetlendirmeye, iman ve din açısından hayatın anlamını bulmalarına yardımcı olmaya hizmet eder. Din karşıtı çevreler bundan rahatsız oldular, bu insanları cezalandırmaya, toplumdan soyutlamaya çalıştılar vs. Ancak zamanla Risale-i Nur kitapları ve bu bakanlık sadece Türkiye’de değil tüm dünyada meşruiyet ve tanınırlık kazandı.
Türkiye’de 1930’lardan 1960’lara ve sonrasında Risale-i Nur defterlerine suçlamalar açıldı, 1000’den fazla dava açıldı. Vakaların %99’unda bu davalar beraatle sonuçlandı, sadece birkaçı mahkum edildi. Bu süreçler askeri darbelerin kriz dönemlerinde, mahkemenin darbecilerin baskısı altında olduğu dönemlerde gerçekleşti. Aksi takdirde, aynı yargıçlar, başka zamanlarda aynı kanunlar çerçevesinde defalarca beraat kararı vermiştir.
Bu kitaplar üzerinde yapılan incelemelerde, kitapların faydalı bilgiler içerdiği, Allah’ın emirlerine uygun dürüst ve ahlaklı insanların yetiştirilmesine yardımcı olduğu, insanlara İslami eğitim ve ahlak kazandırdığı görülmüştür. Hatta bu kitaplara muhalif olan uzmanlar bile, bunların devletin anayasal, siyasi sistemine yönelik bilgiler içermediğini, bu kitapların sadece kişinin manevi ve ahlaki gelişimine yönelik olduğunu ve dolayısıyla topluma fayda sağladığını itiraf etti.
Neden sadece bu eserler böyle bir zulme maruz kaldı? Türkiye’de 1920’li yıllardan itibaren şiddet içeren bir kültür, dünya görüşü değişikliği yaşanmaktadır. Yeni siyasi rejim, insanları bin yıllık köklerinden koparmaya çalıştı. Ancak toplum bunu istemedi ve o dönemde birçok kişi Risale-i Nur kitaplarını İslam ile bağlarını sürdürmek için önemli bir destek buldu.
O günlerde inananlar üzerindeki siyasi ve hukuki baskı, diğer hareketlerin faaliyetlerine fırsat vermiyordu. Müminlerin hakları için verilen mücadelenin başında, dini koruma mücadelesinde ön saflarda yer alan Risale-i Nur kitapları ve okuyucuları vardı. Risale-i Nur kitaplarının Türkiye’de ve dünyada tanınması onların sayesinde olmuştur.
İnananların vicdan ve ifade özgürlüğü için barışçıl bir mücadeleydi. Zamanla siyasi çevrelerde, uzmanlar arasında, üniversitelerde bu harekete zulmedilmemeli, zulmedilmemeli demeye başladılar. Ancak dindarlığın toplumda tecelli etmesine karşı olan siyasi rejim, Risale-i Nur kitaplarının toplumda yayılmasını istemiyordu.
Ancak okurları, insanların inanca ihtiyacı olduğu, bu ihtiyacını giderecek sosyal faaliyetlerin yapılması gerektiği fikrini savundular. Zamanla bunu fark eden siyasetçiler ortaya çıkmış, toplumda hürriyetlerin artmasıyla Risale-i Nur’un okunmasını, çalışılmasını, yayınlanmasını ve yayılmasını engelleyen engeller ortadan kalkmış ve bunun sonucunda kitaplar yasal koruma altına alınmıştır.
Risale-i Nur kitapları, devlete karşı işlenen suçlar ve diğer ciddi vahşetlerle itham edildi, ancak sonuç olarak bu suçlamaların hiçbiri doğrulanmadı. Örneğin 1943-44 yıllarında Denizli’de açılan dava beraatla sonuçlandı. Daha sonraki yıllarda Türkiye Cumhuriyeti Ceza Kanunu’nun 163. maddesi (Rusya Federasyonu Ceza Kanunu’nun 282.2 maddesine benzer şekilde) kapsamındaki diğer davalarda aynı defterler, ya haklılık ya da suçlama ile sonuçlandı. Ancak beraatler açıkça mahkumiyetlere üstün geldi.
Kitap davalarının siyasi konumları (yani dine muhalefet) nedeniyle savcıların inisiyatifiyle başlaması nedeniyle Türk toplumunda bir rahatsızlık ve memnuniyetsizlik oluşmuş, bunun sonucunda Başbakan Turgut Özal (1983 dönemi) -89. ) sonucunda devletin bu davaya son vermek zorunda kaldığı bir süreç başladı. Türkiye İçişleri Bakanlığı’na kitaplarla ilgili son bir soruşturma yürütmesi talimatı verildi. Adalet Bakanı Yıldırım Akbulut, 1984 yılında soruşturma başlattı.
Olay İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na sevk edildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, kitaplar hakkında soruşturma süreci başlattı: Devlete, topluma, kişiye tehdit oluşturuyor mu, içeriği nedir? 6.000 sayfadan oluşan (14 cilt) Risale-i Nur kitaplarının tüm ciltleri İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına devredildi (Ben de bu defterleri devredenlerdendim).
Savcılık, kitapları incelenmek üzere İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne teslim etti ve burada üç uzmandan oluşan bilirkişi heyeti birkaç ay içinde bilirkişi raporu hazırladı. İnceleme, anayasa ve devletin kanunlarına göre yapıldı. Uzmanlar, kitapların kanunları ihlal etmediği, kişinin psikolojik sağlığına zarar vermediği, manevi ve ahlaki eğitimine katkıda bulunduğu, toplumda barış içinde bir arada yaşama ve karşılıklı yardımlaşmaya katkıda bulunan dini ve ahlaki bilgiler içerdiği sonucuna varmıştır.
İncelemede bu kitapların ceza hukuku açısından, anayasa açısından kınanacak hiçbir şey içermediği açıkça görülmüştür. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bu incelemeye dayanarak cezai kovuşturmayı bırakma kararı verdi. Bu karar temyiz edilmemiş ve kesinleşmiştir.
Bu nedenle 1984’ten günümüze Risale-i Nur kitapları kanunla korunmakta, serbestçe basılmakta, dağıtılmakta, birçok yayıncı tarafından satılmakta, herkes okumak ve incelemek için bunları serbestçe satın alabilir. Bu kitaplardan yararlananlar başkalarına da tavsiye ediyor.
Özellikle din, İslamiyet hakkında bilgi edinmek isteyen modern insanlar, sadece Türkiye’de değil, dünyada da onlara yöneliyor. Kitaplar dünyanın 60 diline çevrildi. Risale-i Nur kitapları ve okuyucuları hakkında kovuşturma açılmasının reddine ilişkin nihai kararın hemen ardından, Türkiye Cumhuriyeti Ceza Kanunu’nun 163. maddesi de iptal edildi.
Tuncel kendisine yöneltilen “Türkiye’deki dini Müslüman liderlerin konumu nedir? Diyanet İşleri Başkanlığı, Nursi’nin bugünkü çalışmalarını nasıl nitelendiriyor? Onlara göre ana mesajı ve değeri nedir? Sorusuna ise şu yanıtı verdi;
Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı (Diyanet) kurulduğu günden bu yana dine hiçbir zaman karşı çıkmamıştır. 1930’lu yıllardan itibaren Türkiye’de Risale-i Nur kitaplarının yazılmaya ve dağıtılmaya başlanmasıyla birlikte, Diyanet’in Risale-i Nur kitapları için incelemeler almaya başlamasıyla Diyanet bunlara hiçbir zaman karşı çıkmamıştır. Örgüt, mahkemeler için yaptığı sayısız bilirkişi incelemesinde, bu kitapların İslami eğitim, inanç ve ahlakı güçlendirmek için yararlı olduğuna her zaman dikkat çekmiştir.
Kitapları Rusya’da aşırıcılıkla suçlanan Sözler yayınevinin avukatıyım. Birkaç ay önce Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof. Ali Erbaş’ı ziyaret ettik. Yayınevimizin “Risale-i Nur” kitaplarının Rusya’da yargılandığını, bu kitapları ve okuyucularını aşırıcılıkla suçlamaya çalıştıklarını konuştuk.
1990’ların başında Türkiye’nin gayrimeşru olduğunu anladığını ve kovuşturmaları ve Türk Ceza Kanunu’nun 163. maddesinin (Rusya Federasyonu modern Ceza Kanunu’nun 282.2. maddesine benzer şekilde) etkisini iptal ettiğini, ancak benzer kanunların halen yürürlükte olduğunu söyledim. modern Rusya. Rusya’da Müslüman inananlar, birlikte kitap okumak ve evlerinde dini kitap bulundurmakla suçlanıyor. Şimdi de Naberezhnye Chelny şehrinde benzer bir süreç yaşanıyor.
Bu nedenle şu anda Risale-i Nur kitaplarının basıldığı Diyanet İşleri Başkanı’ndan kitap talebimize resmi olarak cevap vermesini istedik: Türkiye’de yasak mı, tehlikeli mi, aşırılıkçı mı? İsteğime şu yanıt geldi:
“Sevgili avukat Mustafa Tuncel.
18/08/2021 tarihinden itibaren talebiniz. Eserlerin toplanması hakkında ise “Risale-i Nur” ve ekleri ele alınmıştır.
Müdürlüğümüzün, Said Nursi’nin “Risale-i Nur” eserlerinin toplanmasının aşırılıkçı ve tehlikeli olduğu konusunda herhangi bir uzmanlığı bulunmamaktadır. Aksine, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın en üst yönetim ve danışma organı olan Diyanet İşleri Yüksek Kurulu tarafından bu konuda adli ve idari makamlara farklı zamanlarda yapılan incelemelerde, yukarıdaki çalışmaların yapıldığı belirtildi. Kur’an ve hadisleri açık ve anlaşılır bir dille tefsir etmek, İslam inanç ve ahlakını öğretmek amacıyla tüm Müslümanlar için faydalı eserlerdir; bu eserlerin sırasıyla din, yönetim ve hukuk açısından sakıncalı olmadığı, bu eserleri okumaları ve öğretmeleri din ve hukuk açısından suç değildir.
Said Nursi’nin bazı yazıları Diyanet İşleri Başkanlığımızda yayınlanmıştır. Yayınlanan çalıştığı hakkında daha fazla bilgi edinmek için Satış Ofisi yayınlarının web sitesinde bulunabilir için ( https : // yayinsatis . Diyanet’in . Gov . Tr / ) .
Bilgiler bilginize sunulmuştur.
Prof. Dr. Ali Erbaş Diyanet İşleri Başkanı”.
Cumhurbaşkanlığı İdaresi’ne bağlı resmi bir organın başkanının 3 ay önce verdiği “Risale-i Nur” kitapları hakkında bu cevap. Türk devlet kurumunun bu resmi cevabı, Rus mahkemeleri için önemli bir belge ve kanıttır, Türk devletinin tutumu budur.
Dünyanın başka hiçbir demokratik ülkesinde Risale-i Nur kitaplarına ve okuyucularına karşı böyle bir zulüm görmüyoruz. İnananlara böyle bir zulüm, hem Rusya’ya hem de Müslüman ülkelere yakışmıyor. “Risale-i Nur” kitaplarını okuyanlar, dünyevî, siyasî işlere karışmazlar, iç dünyalarıyla meşgul olurlar, iman ve ahlâkı kuvvetlendirirler, kendilerini yetiştirirler, kendilerini geliştirirler.
“Nursi’nin mirası modern Türkiye, kültürü, dini ve felsefi düşüncesi için nasıl bir rol oynadı ve oynadı? Elbette sadeleştirerek, Nursi’nin Rusya için bir anlamda Tolstoy’a benzediğini söylemek mümkün müdür?” sorusuna Tuncel;
“Nitekim Nursi’nin kitapları modern Türkiye için, genç neslin İslam ahlakı ve ahlakı konusunda eğitilmesi açısından önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye için Nursi, Rusya için Tolstoy gibidir diyebiliriz.
Bu arada, hem Tolstoy hem de Nursi, dünya hakkında birçok ortak görüşe sahiptir, her iki düşünür de genellikle yaşamın anlamı ve varlığın zayıflığı, inanç ve ahlakın insan yaşamındaki önemi üzerine düşünür (örneğin, Tolstoy’un kitabını karşılaştırabilirsiniz). “İtiraf” ve “Sekizinci Söz” Saida Nursi).” Yanıtını verdi.
“Rusya’da bu yıl Nursi’nin eserlerinin sadece tercümesi değil, yayıneviniz tarafından yayınlananlar da dahil olmak üzere orijinalleri bile yasaklanmaya çalışıldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Başka bir yerde böyle bir yasağın bir benzeri var mı? Ne de olsa bu, dünyada aşırıcılığı teşvik etmekle Türkiye’ye karşı doğrudan yasal bir suçlamadır.” Sorusuna;
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Said Nursi’nin kitaplarının yasaklanması elbette uluslararası hukuk açısından kabul edilemez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi uluslararası hukuk kurumları da bu konudaki kararlarını 2018 yılında yayınladılar. Avrupa Mahkemesi, Said Nursi’nin yazılarının aşırılıkçı olmadığına karar verdi ve davayı değerlendirirken Moskova yargıçlarının din özgürlüğü ve ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verdi.
Böylece Rusya, Avrupa Sözleşmesi’nin 10. Maddesini (ifade özgürlüğü) ihlal etti. AİHM, Nursi’nin kitaplarını gayrimüslimlere karşı nefreti teşvik ettiği gerekçesiyle yasaklayan Rus mahkemelerinin, çalışmaları kendilerinin incelemediğine dikkat çekti. Kararlarda, husumetli olduğu söylenebilecek ilahiyatçı kitaplarından alıntılar yer almıyordu. Gerçekte, Strasbourg mahkemesi, Nursi’nin kitaplarını demokratik bir toplumda yasaklamaya gerek olmadığını kaydetti.
Yine “aşırılık” kavramı şiddet, tehdit ve fiziksel eylemlerle ilişkilendirilir. Risale-i Nur kitaplarında fiziksel şiddetten bahsedilmez, aksine Said Nursi “müsbet hareket” kavramına bağlıdır. Sadece kendisi böyle yaşamakla kalmadı, aynı şeyi okuyucularına da yazdı: “Yalnızca olumlu davranmaya zorlanıyoruz. Işığımız var, siyasetin sopası yok. Yüz tane elimiz olsa bile, onlar ancak nur için yeterli olurdu.”
Barışa, uzlaşmaya, birliğe, toplumun ve çevrenin gelişmesine bu kadar önem veren bir kişinin kaleme aldığı bu eserlerin hiçbir yerinde insanlar arasında düşmanlık yaratan, şeytanlaştıran, korkutan, tehdit eden ifadelere rastlamak mümkün değildir. Bunların bağlamını inceleyen, bütünü ve parçalarını dikkatle inceleyen hiç kimse, bu tür olumsuz ifadelere rastlamamış ve bu tür olumsuz düşünce ve eylemlere sevk eden herhangi bir delile rastlamamıştır, çünkü yoktur.
Said Nursi şöyle yazıyor: “Bizim görevimiz, olumsuz değil, olumlu işler yapmak ve Allah’ın iradesine uygun olarak, Rab’bin eylemlerine müdahale etmeden sadece inanç hizmetini yapmaktır. Toplumsal ahengi sağlayan, imana müspet bir hizmette, her türlü sıkıntıya sabır ve minnetle göğüs germek gerekir.”
Said Nursi’nin kitaplarının okuyucularına yönelik bu yasaklar ve zulümler, dinamik olarak gelişen Rus-Türk ilişkilerini nasıl etkiliyor? Bu sorunla çok uğraşıyorsunuz. Moskova ve Ankara’yı birbirine karıştırmaya çalışan bu kampanyanın arkasında belirli güçlerin olduğundan hiç şüphelendiniz mi? Ve bu, Rusya’da Nursi’nin kitaplarını okumakla suçlanan bir dizi yakın zamanda tutuklanan insanla bağlantılı değil mi?
“Evet, gelişen Rus-Türk ilişkileri her iki devletin de barışına ve kalkınmasına katkı sağlıyor. Elbette Said Nursi’nin kitaplarının yasaklanması ve okuyucularının zulme uğraması bu ilişkilerin gelişmesine olumlu bir katkı sağlayamaz. Ancak, her şeye rağmen, ilişki hala gelişecektir.
Nitekim Nursi’nin kitaplarının yasaklanması ve okuyucularının tutuklanması, bu zulmün arkasında Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkileri bozmak isteyen bazı güçlerin olabileceği düşüncesi akla gelmektedir. Çünkü bu yasakların ve zulmün başka bir açıklaması yoktur.”
Rusya’da yasaklanan ve aşırılıkçı olarak adlandırılan Nurcular örgütü nedir? Gerçekten var mı?
“Risale-i Nur’un Müritleri olarak bilinen okur topluluğu, yirminci yüzyılın başlarında ortaya çıkan ve Said Nursi’nin Risale-i Nur adlı eserlerinde bulunan İslam’ın dini ve ahlaki yorumlarını kabul eden bir fikir ekolüdür. Ne Türkiye’nin ne de dünyanın “Nurcular” adında resmi bir teşkilatı, derneği, komitesi yoktur.
Dünyada böyle bir yasağın olduğunu duymadık. Bildiğiniz gibi her örgütün bir üyeliği, tüzüğü, sosyo-politik amaçları vb. “Risale-i Nur” okuyucu camiasında olmayanlar vardır.”
Türkiye’de yasak olup Rusya’da yasaklanan terör örgütü FET Ö ile Nursi okurları arasındaki fark nedir? 2016’da Türkiye’de yüzlerce kurbanı olan darbe girişiminin arkasında olan FETÖ lideri Fethullah Gülen’in Nursi’nin çalışmalarını sevenlerle bir ilgisi var mı? Kabaca söylemek gerekirse, “Nuristler” ile “Gülenciler” arasındaki fark nedir?
“Risale-i Nur (“Nuristler”) okuyucuları sadece dini ve ahlaki konularla, ahlaki eğitimle meşguldür, devletin sosyal ve politik faaliyetlerine müdahale etmezler.
Fethullah Gülen aktif kariyerine liderliğindeki kitle iletişim araçlarının, vakıfların, liselerin, ticari firmaların, bankaların açılmasıyla başladı. Zamanla halkını siyasete, iktidara terfi ettirmeye başlamış, bunun sonucunda kendi gücüne güvenerek bir darbe girişimiyle siyasi iktidarı ele geçirmeye çalışmıştır.
Gülen, Said Nursi’nin kitapları da dahil olmak üzere, tanıtımı için tüm fırsatları kullandı, ancak kendisinin yazdığı gibi, Nursi’nin takipçisi değil ve Nursi ile görüşmedi. 50 yıl önce, 1970’lerde, Risale-i Nur cemaati ve Said Nursi’nin en yakın talebeleriyle yollarını ayırdı ve kendi hareketini kurdu ve burada tek lider oldu.”
Rusya’da kalması Said Nursi’nin hayatında büyük yankı uyandırdı. Bilim adamı-teologun bir süre Kostroma’da yaşadığı, Birinci Dünya Savaşı sırasında esaret altında olduğu, Rus ordusunun komutanı Büyük Dük Nikolai Nikolaevich ile Tatarlar hakkında yazdığı bir konuşma yaptığı biliniyor. Ve dini mirası sadece Türkiye ile değil, aynı zamanda modern Rusya Federasyonu ile de ilgilidir. Rusya tarihindeki izini bir şekilde sürdürmek için herhangi bir girişimde bulunuldu mu: örneğin, Kostroma’da bir müze veya en azından bir hatıra plaketi açmak için?
“Tabii ki Kostroma ile, Said Nursi’nin yaşadığı yerler ile temas kurulmaya çalışıldı. Bir zamanlar, Said Nursi’nin kitaplarının yasaklanmasından önce, Türkiye Müslümanları ve hatta Said Nursi’nin yakın öğrencileri, Kostroma’daki Müslüman Tatarlara şükran olarak Said Nursi’nin adını taşıyan bir cami inşa etmek istediler. Allah’a hamd olsun, sonuçta cami yapıldı ama Nursi’nin kitaplarının yasakları nedeniyle elbette böyle bir isim vermek imkansız hale geldi.
Türkiye’de Said Nursi’nin eserlerinin milyonlarca hayranı var ve elbette ilgi ve zevkle Rusya’ya turistik bir gezi yapar, Kostroma’yı, camiyi, Said Nursi Müzesi’ni böyle yerler olsa ziyaret ederdi. Bu kuşkusuz Rus-Türk bağlarının güçlenmesine, karşılıklı anlayışa, kültürel alışverişe ve karşılıklı zenginleşmeye katkıda bulunacaktır.
Naberezhnye Chelny’deki mahkemenin Said Nursi’nin tüm kitaplarını daha sonra kapsamlı bir inceleme için Rusça’ya çevirmeye karar vermesine nasıl tepki verdiniz? Daha önce, Tataristan Yüksek Mahkemesi bu Ağustos kararını bozmuştu. Nursi’nin Osmanlıca (Osmanlı Türkçesi) dilindeki kitaplarının yasaklanması ve davaya yeni bir dava açılması kararlaştırıldı.
Evet, duyduk ve genel olarak bu haberi uzlaşma ve adaletin tesisi yönünde bir adım olarak olumlu karşıladık. Çevirmenlere bu zorlu görevde başarılar diliyor, kitapların kaliteli ve aslına uygun olarak çevrilmesini diliyoruz.”