PKK, özellikle güvenlik kuvvetlerine yönelik çok sayıda şehidin verildiği kanlı eylemler yaptığı zaman milli heyecan yükseliyor, yurdun her tarafında gösteriler ve yürüyüşler düzenleniyor, iktidar partisi ve hükümet üyeleri yükselen tansiyon gereği şehitlerin kanlarının yerde kalmayacağına, teröristlere gereken cevabın verileceğine dair hamasi nutuklar atıyorlar, üzerinden biraz zaman geçince her şey eski haline dönüyor. Yeni bir terör dalgası geldiğinde aynı şeyler oluyor, ama bir türlü terör bitmiyor. Olan milletin evlatlarına oluyor. Gencecik askerlerimiz ve polislerimiz şehit oluyorlar, arkalarında gözü yaşlı eşler, anneler, babalar yetim kalan evlatlar bırakarak ebedi aleme göç ediyorlar.
19 Ekim günü 24 askerimizin şehit, 18 askerimizin yaralanmasından sonra aynı şeyler oldu. Yurdun her tarafında yüzbinlerin katıldığı cenaze törenleri yapıldı, PKK aleyhine sloganlar atıldı, Hükümet üyesi bakanlar ve iktidar partisi yetkilileri şehitlerin intikamının alınacağına, teröristlerden hesap sorulacağına dair hamasi nutuklar attılar.
Siyasiler, terörün önlenmesi için gereken tedbirleri alarak kararlılıkla uygulamaya koymazlarsa, halkımız da bunu ciddiyetle ve ısrarla takip edip gereken uyarıları yapmazsa, aradan bir süre geçip her şey eski haline dönerse PKK’nın kanlı eylemlerine devam ederek askerlerimizi ve polislerimizi şehit etmesi kaçınılmazdır. Bu sebeble 24 askerimizin şehit, 18 askerimizin yaralandığı 19 Ekim 2011 günü bir milat olmalıdır. Bu günden sonra Hükümet, terörün kökünden kazınması için en ciddi ve radikal tedbirleri uygulamaya koymalı, halkımız da bunları ciddi ve kararlı bir şekilde takip ederek gereken uyarıları yapmalıdır.
Terörün kökünden kazınması için en ciddi ve radikal tedbirleri kararlaştırıp uygulamaya koyma yetki ve sorumluluğu elbette Hükümete aittir. Ancak, bunun böyle olması bizim de vatandaşlar olarak “Büyüklerimiz düşünür, taşınır, gereğini yaparlar.” diyerek yan gelip yatmamızın zihinsel ve bedensel bir tembelliğe düşmemizin gerekçesi olamaz. Aksine, bizim vatandaşlar olarak aklımıza gelen düşünce ve önerilermizi siyasilere aktarmamız ve alınacak tedbirlerin uygulanmasını titizlikle takip etmemiz gerekir. Zira, demokratik rejimlerde Hükümetin en önemli denetçisi, sorumluluğunun bilincinde olan halktır. İşte, ben de bir vatandaş olarak terörün kökünün kazınması için gerekli gördüğüm tedbirleri açıklamak istedim. Bu konudaki düşünce ve önerilerim özetle şunlar:
Öncelikle PKK’nın bir terör örgütü mü, yoksa isyancı bir örgüt mü ve eylemlerinin terör mü, yoksa isyan mı olduğu konusunda doğru bir karar vermek şarttır. Çünkü, alınacak tedbirler bu karara göre değişkenlik gösterebilecektir. Kanaatimce, zaman zaman terör eylemlerine başvursa da PKK, bir terör örgütü değil, isyancı ve bölücü bir örgüttür. Bu gerçeği, PKK’nın yayınlarından ve PKK’ya yakın web siteleri ile gazetelerden tespit etmek mümkündür. Bu mihraklar, Hükümet PKK ile anlaşmaya varmazsa “Devrimci Halk Savaşı” nın başlayacağı tehditini savurmaktadırlar. “Devrimci Halk Savaşı” tehditinin siyasi literatürdeki karşılığı “Devlete isyan” dır.
PKK’nın devletimize isyanını bastırmak ve kökünü kazımak için alınacak tedbirleri tespit ederken Amerika’yı yeniden tespit etmeye gerek yoktur. Dünyanın her yerinde ve her zaman devlete yapılan isyanlara karşı alınan tedbirler üç aşağı, beş yukarı aynıdır. Bu tedbirler her kararlılıkla uygulandığında sonuç vermiş, isyan kısa sürede bastırılmıştır. Tarihimizde devlete karşı çok sayıda isyan olmuştur. PKK’nın isyanını bastırmak için elbette daha önce çıkan isyanları bastırmak için alınan tedbirlerden faydalanmak gerekebilecektir.
Yukarıda yaptığımız açıklamalar çerçevesinde PKK’nın ülkemizi bölerek bir Kürt Devleti kurmak amacıyla başlattığı isyanı bastırmak ve PKK’nın kökünü kazımak için;
1-PKK’nın Kuzey Irak’ta, Türkiye’de ve Avrupa’da yaşayan üst düzey yönetici kadrosunun yakalanıp adalete teslim edilmesi için çok ciddi ve kararlı bir faaliyet başlatılmalı, yönetici kadro en kısa zamanda adalet önüne çıkarılmalıdır. Beyin takımı etkisiz hale getirildiğinde PKK’nın çözülüp dağılması hızlanacaktır. Zira, bu tip örgütler beyin takımının tasfiyesi halinde uzun süre varlıklarını devam ettiremezler.
2-ABD, Bağdat Yönetimi ile Kuzey Irak Kürt Yönetmine eş zamanlı olarak verilecek bir nota ile makul bir süre içinde Kuzey Irak’ın PKK’dan tamamen temizlenmesi, temizlenmediği takdirde Türkiye’nin kuvvet kullanmak suretiyle bu işi kendisinin yapacağı gayet açık ve net bildirilmelidir.
3-İkinci maddede belirttiğimiz notanın gereği muhataplarınca yerine getirilmezse TSK Kuzey Irak’a girerek bu temizliği kendisi yapmalıdır.
4-Kuzey Irak’ta yapılacak temizlik harekatından sonra sınırın Kuzey Irak tarafında en az 10 km derinliğinde bir güvenlik kuşağı oluşturularak bu bölge sürekli olarak ordumuzun denetimine alınmalıdır.
5-Güvenlik güçlerinin PKK ile mücadele edebilmeleri için gereken yasal ve idari düzenlemeler gecikmeden yerine getirilmelidir.
6-TBMM’deki BDP’li milletvekilleri başta olmak üzere yurt içinde PKK’ya destek veren tüm sivil unsurlar yakalanarak adalete teslim edilmelidir.
7-Doğu ve Güneydoğu’da PKK’nın yuvalandığı Belediyeler ve diğer yerel yönetimlerin seçilmiş organları derhal işten el çektirilerek buralara bir süreliğine kayyum atanmalıdır.
8-Doğu ve Güneydoğu’daki yerel yönetimlerin tekrar bölücü örgütün denetimine girmesini engelleyecek yasal ve idari tedbirler gecikmeden alınmalıdır.
9-PKK’nın yurt içi ve yurt dışındaki uyuşturucu ve silah ticareti yapan tüm unsurları etkisiz hale getirilmelidir.
10-Yurt içinde PKK’ya finans sağlayan tüm şirketlere el konulmalıdır.
11-Yurt içinde ve yurt dışında PKK paralelinde yayın yapan televizyon, gazete ve dergilerin yayınları kesin olarak engellenmelidir.
12-Başta AB üyesi ülkeler olmak üzere PKK’ya şöyle veya böyle destek veren ülkeler çok ciddi bir biçimde uyarılmalı, bundan böyle PKK’ya destek vermeye devam etmeleri halinde düşman ülke muamelesi yapılacağı, savaş dahil her türlü tedbire başvurulacağı kesin bir dille bildirilmelidir. Bu uyarıya uymayan ülkelere karşı en etkili yaptırımlar sürekli ve kararlı bir biçimde uygulanmalıdır.
