Bir yandan Covid 19 belası, bir yandan ekonomik problemlerle boğuşurken salgın öncesi sorunlarımız yeniden konuşulmaya başladı.
ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda (Fırat’ın doğusu) PKK PYD devletçiği kurulma yolunda mesafe almaya devam ettiğine dair haberler geliyor. Bu arada Suriye’deki terörist Mazlum Kobani geçtiğimiz günlerde Bağdat’a giderek “Sınır meseleleri hakkında” görüşüyor. Giderken, önce tarihî Türkmen kenti iken nüfus taşıma yoluyla Kürtleştirilen Süleymaniye’ye uğruyor. Yani, bölgede hareketlilik artarak devam ediyor.
Türkiye bugünlere gelirken özellikle 2015 Temmuz’undan beri teröristle mücadele etti ancak esas mesele terörizmle mücadele edilmesi. Aksi takdirde bataklık kurumuyor. Terörist bataklıktaki sivrisinek, terörizm ise bataklığı besleyen kaynaklar. Dolayısıyla mücadelenin terörizmle yapılması gerekiyor.
Terörün siyasî ayağı
Terörizmin en önemli unsurlarından birisi de PKK’nın yasal görüntülü siyasî partisidir. Zaten kendileri de bunu hiç inkâr etmediler. PKK açılımı sürecinde yapılmış olan hamle çok dikkat çekiciydi.
Süreç devam ederken, 2013 Haziran’ında bölücübaşı tarafından kurdurulmuş olan Halkların Demokratik Partisi (HDP)’nin Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ oldu. Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)’nin milletvekilleri HDP’ye geçti. Ardından da, BDP, 11 Temmuz 2014 tarihinde yaptığı 3. Olağan Kongresi ile adını değiştirerek Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) adını aldı. Biraz karışık gibi görünmekle birlikte, bir planın tıkır tıkır işlediği de iktidarın bunu bildiği de aşikârdı.
Görülen o ki partiler, planladıkları “yeni Türkiye”nin yapısına uygun kurulmuştu(!). Birisi “Halkların” yani “Türk ve Kürt halklarının (!)” diğeri de “Bölgelerin(!)” partileriydiler. Arkasından 28 Şubat 2015’de Dolmabahçe Sarayındaki meşhur mutabakatın(!) açıklaması geldi.
Yasalar ne diyor?
Anayasanın hükümleri gayet açık bir şekilde ortada. Sadece Başlangıç bölümündeki “…egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu… Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının… karşısında korunma göremeyeceği” bile tek başına yeterlidir. Bununla birlikte “Madde 3 – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.” Ve “Madde 6- Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, … yetkili organları eliyle kullanır.” İle “Madde 66 – Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” hükümleri gayet açıktır.
Yine Anayasa’mızın gayet açık olan iki hükmü: “Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne… aykırı olamaz” (68. Madde 4. Fıkra)
Bir siyasi partinin tüzüğü ve programının 68’inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı bulunması hâlinde temelli kapatma kararı verilir. (69. Madde 5. Fıkra)” demekte.
Siyasi Partiler Yasası (SPY) da; “M 78 – b) Bölge, ırk, belli kişi, aile, zümre veya cemaat, din, mezhep veya tarikat esaslarına dayanamaz veya adlarını kullanamazlar.” hükmünü haiz.
Yani sadece isimlerinin dahi derhal kapatılmalarını gerektirdiği aşikâr.
Bugün neler oluyor?
PKK’nın siyasî uzantısı HDP, 1 Haziran 2020’de Yeni Dönem Tutum Belgesi adını verdiği bir açıklama yaptı. Bu açıklamada da geçmişteki taleplerini yineledi. Taleplerini sıralamadan önce, “Dilimiz, kimliğimiz, kültürümüz,…. Kimseyi dışlamaksızın ve kimse tarafından dışlanmaksızın; düşüncelerimizi özgürce ve ana dilimizde ifade hakkımızı koruyarak yaşamakta kararlıyız… Böylelikle halklarımızın ve bölgemizin umuda tekrardan yelken açması için bir ilham ve cesaret kaynağı olabilir, bütün insanlık için bir örnek oluşturabiliriz.” ifadelerini kullanarak Türkiye’nin bir bölgesi ve Türk Halkının bir kısmı için siyaset yaptıklarını açıkça ortaya koydular.
Tutum belgesi diye açıkladıkları doğrudan Türk Milletinin egemenliğini ilgilendirmekte. Hedef ve taleplerini 9 maddede açıkladılar. Ayrıca ilginç bir benzerlik de dikkat çekici. 28 Şubat 2015’de Dolmabahçe Sarayında yapılan açıklamalarla örtüşüyor da. (İlgi duyanlar Dolmabahçe’deki açıklamaları değerlendirdiğim 3 Mart 2015 tarihli yazımı buradan okuyabilirler.)
Yeni Tutum Belgesinin her maddesi ayrı ayrı değerlendirilebilir ancak sadece birisi bile tek başına yetmekte. “Hep Birlikte Kürt Sorununda Demokratik Çözüm İçin: Bütün ezilen ve dışlanan kimlik ve kültürlerle birlikte Kürt halkının varlık ve haklarının tanınmasını, Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümünü esas alan, sorunları diyalog ve müzakere yoluyla çözmeye dayalı bir toplumsal uzlaşma ve mutabakat yaklaşımı;”
Sadece bu cümleler bile tek başına yetiyor. Türkiye millî (tek bir millet/Türk Milleti) devlet iken unsurların birliği olan, isimsiz bir milletin devleti hâline geçilmesi talep ediliyor. Aslında bu talepler tam ve kâmil anlamıyla ırkçılık ve ayrımcılıktır.
Terörle ve teröristle ilişkisini hiçbir zaman inkâr etmeyen, terörü hiç kınamayan parti, fikir veya siyaset özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez. Türk Milletinin birliğine ve bütünlüğüne silah çekilmiş demektir. Derhal gereği yapılmalıdır.