Merkez bankası, Resmi gazetede yayınlanan kararnameye göre, borç verenlerin ‘menkul kıymet tesis oranını’ %3’ten %5’e yükselterek lira cinsinden menkul kıymet tutma uygulamasını revize etti. Buna göre;
-Menkul kıymetler, kur yerine 2023 yılı itibari ile TL mevduat payı hedeflerine göre tutulacaktır.
-Merkez bankası ayrı bir açıklamada, yılın geri kalanında ve 2023’te ‘liraizasyon stratejisi’ kapsamında ilave adımlar atılacağını söyledi.
-Program, “liraizasyon stratejisi” kapsamında yabancı para mevduattan Türk lirası mevduata dönüşümün teşvik edilmesini amaçlamaktadır.
Sık ve çok gerçekleşen regülasyon değişimlerinden birisi olarak görmekle beraber, menkul kıymet tesisinin %3’ten %5’e çıkarılması ile bankaların tuttukları bono miktarının artırılması amaçlanıyor. Bunların elbette banka bilançoları açısından kısa ve uzun vadeli etkileri olacak. Ortada bir reel kazanç olması için bankalar kendilerini korumak amaçlı TÜFE endeksli bono almaya başlamışlardı. Ancak getirilen menkul kıymet tesis yükümlülükleri ile beraber faizleri düşük sabit getirili borçlanma araçlarına yönlendiriliyorlar. Enflasyona eşit bir bono ile korunma şansı varken de enflasyonun çok yüksek olduğu bir ortamda bu tip zorunlu bono tutma yükümlülükleri karın sadece nominal bazda görünmesine, reel bazda kar olmamasına neden olur. Kısa vadede, bonoların faizleri aşağı geldi ve bu adımlar sonucunda kar elde edilmiş görünüyor, şimdi de %13,5-14 gibi seviyelerden alınan bonoların faizlerinin %10-10,5 seviyelerine gelmesinden kar elde edilmiş görünecek. Ancak uzun vadede enflasyonun ortalamada %10,5 seviyelerine gelmesi zor olacağından aslında reel anlamda düzenli kayıp etkisi olarak yansıyacak.
Bunun başlıca etkisi 5 yıl ve daha uzun vadeli tahvil tarafında olacaktır, son ihalede gerçekleşen bileşik faiz %10,7 olmakla beraber aynı vadedeki Eurobond faizimiz %10,5’tur. ABD’de enflasyonun %8,2, Türkiye’de ise %83,5 olduğunu düşünecek olursak bu getirilerin bu seviyelerde sürekli kalması kolay değil, aynı zamanda tahvil piyasasının da serbest piyasa nezdinde oluşmadığını gösteriyor. Çünkü piyasa tam olarak arz-talep ile gerçek yatırımcı tarafından değil, alması zorunlu olan bankaların, emeklilik fonlarının talep gerçekleştirdiği bir piyasa haline geliyor.
Bankalar açısından hesaplayıcı yansımalara bakacak olursak, eski oranlara göre olan değişim itibariyle döviz mevduatlarını TL’ye çevirme yönünde biraz daha hızlanmaları gerekebilir. Menkul kıymet tesisinde TL mevduatın toplam mevduata oranı izleniyor ve bu oranın en az %50 olarak tutturulması gerekiyor. BDDK’nın Ağustos ayına ait sektör verilerine bakıldığında TL mevduatın toplam mevduata oranı tüm sektör için %43,9, kamuda %49,3, özelde %41,6 ve yabancı bankalarda %40,6 şeklinde. TL mevduat %50 altındaysa 7 puan, %50-60 aralığındaysa 2 puanlık ekstra menkul kıymet tesisi söz konusu. %60 üzerindeyse herhangi bir tesis söz konusu olmuyor. Dolayısıyla bankalar oranı tutturmak için mevduatın genelini içine alacak bir değişim yaratmak durumunda. Bankaların bunu sağlamak için çok ciddi KKM dönüşümü oluşturmaları ve müşterilere ekstra taahhütlerde bulunmaları gerekebilir. DTH düşürüp KKM artırmak bankaları “ceza bölgesi”nden çıkartır, ancak normal dolarizasyona ek olarak dövize endeksli mevduatın da oluşturduğu kümülatif dolarizasyon etkisi de artmış olur.
Merkez Bankası, %12 olan ve bu hafta %11’e, yılsonuna kadar da %9’a düşmesi beklenen politika faiz oranını referans kılmak istiyor. Ama banka maliyetleri + mark up + kar koyduğumuz zaman zaten normalde 5 puan üstünde olması gereken kredi faiz oranları hiçbir şekilde bu seviyelerin yakınına düşemiyor. Mevduat faizleri %20’lerde, %23’lere doğru da çıkabilen bir ortamda kredi çıkışları doğal olarak yavaşlıyor, bu da sistemin ve parasal aktarım mekanizmasının işlerliğini etkiliyor.
Kaynak: Tera Yatırım-Enver Erkan