Zihninizde geleceğin kapladığı yer, geçmişin kapladığından daha fazla ise gelişmiş bir kültürün ürünü olduğunuz söylenebilir.
Bir topluma yapılabilecek en büyük kötülük onu bugünün sorunları ile sürekli olarak meşgul etmektir. Herhangi bir zaman dilimine gereğinden fazla önem vermek toplumun vizyonunu, ufkunu ve tefekkür gücünü sınırlandırır.
Umut gelecekle ilgilidir. Bugüne ya da düne takılıp kalmak insanı zihinsel sefil yapar. Zaman dünden yola çıkan, bugünden geçen ve geleceğe yol olan bir süreçtir.
Dünüyle yetinen, bugünüyle meşgul olanlar yönetilmeye mahkûm zavallılardır. Gelecek umuttur, ufuktur, zaferdir, hırstır. Bir Japon atasözünde ise “geçmiş geçmiştir, yarın da yarının rüzgârlarını estirir” der.
Gününü gün etmeyi esas alan zihniyetin arkasında bugün mantığı vardır. Gün bulup gün yaşamaya odaklanmış insanlar gelecekten nefret ederler. “Hemen şimdi” mantığı içerisinde hareket eden bu türlerin nefislerinin önünü alabildiğince açmak temel prensipleridir. Bu tür insanların bir tutam zevk için veremeyecekleri taviz yoktur. Tavizin en fazlasını da gelecekten verirler. Hâlbuki gelecek onun için bugün rahatına, nefsine ve zevkine kıyabilenlerindir.
Geleceği değil zevklerini kutsallaştıranlar onun tarafında yönetilir hale gelirler.
Düncüler geçmişe sığınırlar, geçmişte yaşarlar.
Bugüncüler, hemen şimdiciler ve olağan üstü acelecilerse dünyayı sabit sanırlar; zamanı bol ve sınırsız kabul ederler, gelecekten de ümitsizlerdir. Karamsarlık, belirsizlik ve bezginlik içinde mümkün olan zevkin tamamına talip olurlar.
Değişimin ek bilgi, enerji ve tefekkür gücü istemesi yüzünden değişime karşıdırlar.
Statükocu olduklarından kendilerini mevcut şartlara uydurmada istekli görünürler.
Bir kafa itiraz ettiği, ürettiği, ıstırap çektiği ve bağımsız düşünebildiği ölçüde gelişmiştir.
Çevreye uymaktansa çevreyi değiştirmeye azmetmiş insanların kafası gelişmiş insan kafası özelliğini gösterir.
İlerleme huzursuzluktan ve memnuniyetsizlikten doğar. Eğer mevcut statünüzden memnunsanız ilerlemeniz durmuş demektir.
Daha önce ileriye sürülmüş olan kavram, kuram, formül, politika, görüş ve yaklaşımlar sizi tatmin ediyorsa yaratıcı bir görüş sahibi olmanız için gerekli olan altın anahtarı kaybetmişsiniz demektir.
İlerleme ve yükselme konfor içinde olanların değil huzursuz olanların işidir. Mevcut hal ile bütünleşmiş, sistemin bir parçası haline gelmiş unsurların ne hali ne de sistemi sorgulaması söz konusu olmaz.
Karşılıklı “maliyet-fayda” ilişkisi içerisinde entegre bir yapı oluşturanlar kendi aleyhlerine olacak bir ilerlemeye de çoğu kez direnirler. Bu son derece anlaşılır ve doğaldır.
Bugünün sorunlarını, dün verilmiş cevaplarla yok etmek amacındaysanız yanılmışsınız demektir.
Bugünün ilerlemiş ve gelişmiş toplumlarını diğerlerinden ayıran en temel faktör zamana yükledikleri anlamla ilgilidir. Sözgelimi bugün Batı kültürüne basitçe aritmetik zaman kültürü olarak bakmak mümkündür. Zamanı saat düzenler. Batılı olmayan kültürlerde zaman, olaylar arasındaki sürelerle ölçülür. Saat dokuzda toplantı kararlaştırırız, ama adam gelmez. Kaygılanırız, güceniriz. O, bizim kaygımızı anlamaz çünkü ona göre, zamanın ölçüsü, oraya vardığı zamandır. Kapıdan girdi mi, vaktinde gelmiş demektir.
Zamanı kötü kullanmak daha doğrusu zamana karşı ilgisiz davranmak geri kalmanın temel şartıdır.
Geri kalmak demek, temelde, rakiplerinizin belirli bir zaman diliminde, sizin başka bir zaman diliminde bulunmanız demektir. Bugün dünyada ilkelliği, feodalliği ya da orta çağı yaşayan kültürlerin zamana bakışları dünkü ilkellerin ya da barbarların zamana bakışına oldukça benzemektedir. Geri kalmak ya da ilkellik demek, zamanı geriden takip etmek demektir.
İleri geri, kalkınmış kalkınmamış, statik dinamiklik zamana bağlı subjektif değerler olup her an birisi diğerine dönüşebilmektedir.
Zamanı yönetemeyen bir kafa başka hiçbir şeyi doğru yönetemez.
Bu bizim değil tarihin ikazıdır!