“Eylül 12’den Vurdu”

Eylül son bahardır. Sonbahar doğayı, bitkiyi ve yeşil olan her şeyi sarartır. Eylül’ün 12’si ise Türkiye’de insanların umutlarını, geleceğini, varlığını ve benizlerini sarartmıştır. Eylül’ün insanlığı, umutları ve yaşamı nasıl sararttığını “Eylül 12’den Vurdu” adlı kitap yalnız hissettirmekle bırakmıyor aynı zamanda yaşatıyor.

Eylül 12’den VurduEmine Özgenç’in kitabına değil adeta yüreğini vuran zamana verdiği addır. Özgenç, gerçekte yazdıklarıyla bir kitap değil özelinden genele, kendinden geleceğe, yüreğinden yüreklere bir direniş ve ayakta kalma manifestosu sunmuş olmaktadır. Kitap asaletli bir içtenlik, yüksek bir empati ve saf bir gerçeklikle kaleme alınmış. Dönemin, bedenleri nasıl örselediğini, ruhları ne denli hırpaladığını, insanlığı nasıl çiğnediği gerçeğini, okuyucuları sarsacak biçimde sunuyor. Özgenç, bu eseriyle 12 Eylül’ün yalnızca bir darbe değil aynı zamanda bir kimlik dönüştürme projesi olduğunu da kanıtlamış olmaktadır. Kitabı farklı kılan da bu yanıdır.

 

“Derin Sevdanın Çocukları”

Dünyadaki bütün despotların dayattığı temel düstur şudur: Ne kadar onursuzlaşırsan o kadar çok konforunu artırırsın. Ne kadar az düşünür, iddia eder, konuşur ve üretirsen o kadar çok tüketir ve özgür olursun!

Bu noktada bilinmelidir ki sistemin “düşünme, arzu et!” diye buyurduğu bir yerde sistem karşıtlığı ya da düzen değişikliği arzusu en tehlikeli talep olarak ortaya çıkar. Bütün darbelerin ve zorbaların yok etmeye çalıştığı budur. Bu da iddia, ideal ve tez sahiplerinden işe başlamayı zorunlu kılıyor.

12 Eylül darbesi de kendisini bu ilkeden muaf tutmamıştır. Özgenç’in kitaptaki kahramanın ağzından çıkan şu sözler bu bakımdan ciddi bir mesaj niteliğindedir: “Düşünmeseydik. Gezip tozmak, eğlenmekten; yiyip, içmek, vakit öldürmekten başka bir şey yapmasaydık. Burada olmazdık…/…Onlar vatanı koydular yüreklerinin sırça köşküne, diğer sevdaları unuttular. Sevdalarını yaşatmak için gençliklerini, izbelerde, köhnelerde, zindanlarda, mezralarda, mezarlarda çürüttüler”. İçeri tıkılanları, işkenceden geçirilenleri ve ezilenlerin profili keskin çizgilerle ortaya koyan Özgenç, onlara “derin sevda”nın çocukları sıfatını uygun görmüş.

 

Doğum Sancısı!

Eylül 12’den Vurdu”, 12 Eylül darbesinin gerçek mağdurunun Türk toplumunun tamamı olduğuna dikkat çekiyor. Sehpalarda idam edilenler, hapishanelerde çürüyen hayatlar, mahzenlerde görülen işkenceler gerçekte failleri değil toplumu cezalandırmayı ve sindirmeyi esas aldığını afişe ediyor. İçeri tıkılan ve yok edilenler daha çok dışarıdakileri etkisizleştirmek içindi. İçerdekilerin hayatı dışarıdakilerin özgürlüğünü rehin almak mahvedilmiştir.

Bütün doğumların sancılı olduğu bilinir. Ancak insan yazarı okuyunca “doğum sancısı çekerken yürünen yolun yüz kat daha” uzadığını ancak o zaman anlayabiliyor. Yazarın “özgürlüğümüzü, umutlarımızı, huzurumuzu emdiler” türünden cümlelerini insan ancak nemli gözlerle okuyabiliyor.

 

Bedenlerde Yaşayan 12 Eylül!

12 Eylül 1980 birileri için bundan tam otuz yıl önce yaşanmış, bitmiş eski bir hikâyedir. Bazıları içinse bu böyle değildir. Özellikle daha iyi ve daha özgür bir Türkiye isteyenler için 12 Eylül çok daha özel bir anlamı olan gerçekliktir. Onlar bu kimlik dönüştürme, onursuzlaştırma ve değersizleştirme sürecinden yeterince nasibini almış olanlardır. Onlar her an 12 Eylül’ü bedeninde taşıyanlardır. Onların bedeninde 12 Eylül, çaresizliğin, işkencenin, ezilmenin ve onursuzlaştırmanın adı olarak donmuş kalmıştır. Bunlardan birisi de Emine Özgenç’tir. O, romandan, hikâyeden ya da hatıradan daha çok belgesel bir anlatıyla olanı biteni ortaya koymuş. O güçlü “Eylül 12’den Vurdu  kitabıyla dönemin mağdurlarının ruhuna bir Fatiha ithaf etmiş olmaktadır. Teşekkürler

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!