A. Yağmur Tunalı
A. Yağmur Tunalı

Düşünce Böyle Boğuldu

Düşünce Böyle Boğuldu

Prof. Dr. Mustafa Öztürk, bilmem kaçıncı defa bir linçe maruz kaldı.

Ve İlahiyat Fakültesi’nden istifa etmek zorunda kaldı.

Hoca, “Artık susacağım” dedi.

Yani bu memleket yetişmiş evlatlarını yemeye devam ediyor.

Maalesef, insanlık için bu yıkım da kurallardandır.

Dünya tarihi, öne çıkmış binlerle ismin gördüğü kötü muamelenin de tarihidir.

Peygamberler, mûcidler, her konunun önderleri, alışılmışın dışında düşünen ve hareket eden herkes taşlanır.

Bunların önemli bir kısmı sonra kahraman olur.

Önce öldürür, sonra heykelini dikeriz.

İnsanoğlunun, düşüncenin, inanışların tarihi böyledir.

Mustafa Öztürk’ü, ilk defa on yıl kadar önce 24. kanalda tanıdım.

Hükumet taraftarlığı etmesini yadırgamak yanında her rastladığımda zevkle dinlerdim.

Güzel bir hanımla ilim konuşulan programda Tayyip Bey’i olur olmaz yerde övme ihtiyacı duyulmasını yadırgardım.

O zaman Çukurova Üniversitesi’ndeydi.

Beni İstanbul’da istemezler” diyordu.

Bu sözünü de yadırgıyordum.

O zaman İlahiyat camiasındaki bazı ilkeler etrafında sıkı bir yapılaşmadan bahsettiğini düşünmüştüm.

Evet, bazı konularda konuşulmaz, konuşturulmazdı.

Şimdi en keskin halini yaşadığımız o din kliği yaşayışımızı idare ediyor.

Sonra nasıl olduysa oldu ve İstanbul’a, Marmara İlahiyat’a geçti.

O sırada yazıları ve videoları yayılmaya başladı.

Meğer, alttan alta “din baronları” dedikleri takımı rahatsız ettiği yıllardaymışız.

Belli ki artık hükumete de yakın durmuyordu.

Öyle anlaşılıyor ki, o dönemden sonra benim gibiler gibi hiçbir siyasi harekete de yakın değildi.

Tefsirinin birinci cildi çıktı.

Ve kıyamet koptu.

Vay sen Kur’ân’ı, nasıl, indirildiği devrin şartlarını düşünerek yorumlarsın? Kur’an evrenseldir ve her devrin kitabıdır. Onun devri mevri olmaz.”

En sade itirazlar böyleydi.

O kadar ağır hücumlara maruz kaldı ki yurtdışına gitmek istedi.

Bunu açıkladı, okuduk, dinledik.

Bir kaç gün içinde ikna edilmiş olmalı ki kaldı.

Epeyce yorulmuş ve üzülmüştü.

Öyle bir hücum vardı ki gücü tükenmeye yakındı.

Dini her türlü paravan eden böyle bir ekip halkın büyük bölümünü de peşine takma gücünü çoktandır elinde bulunduruyor.

Din büyük silah ve bu silahı eline geçirenler böyle kullanıyor.

Mustafa Öztürk, muhtelif kampanyalardan, hücumlardan, hareketlerden yılmadı.

Bir hafta önceye kadar sessizliğini zaman zaman bozarak devam etti.

Ancak…

Asıl kıyamet iki gün önce koptu.

Kumpas şöyle başladı:

Odasında öğrencileriyle yaptığı bir konuşma gizlice kaydedildi.

Ondan bir cümle cımbızlanarak kampanya başlatıldı.

Sonra bir merkezden emir almış gibi bilir bilmez yüzbinler tepkiye koşuldu.

Bir linç kampanyası halini alan karşı duruşlar arşa çıktı.

24 saat boyunca tivıtırda tt olan bir kampanyaydı.

Görülmüş şey değildi.

Konu aynı: “Kur’anı nasıl indirildiği tarihteki hayatla ve insanlarla açıklamaya kalkarsın?

YÖK’e, Marmara Üniversitesine, İlahiyat Fakültesine talimat yağıyordu: “Atın bu adamı!

Neler dendiğini birisi toplasa ilginç bir kitap olur.

Ne din düşmanlığı kaldı, ne bozuculuğu, bozgunculuğu.

Hakaretin bini bin paraya indi.

Burada yazamayacağım sözlerin ardı arkası kesilmedi.

Peki Mustafa Öztürk bunu hak ediyor mu?

Elbette hayır.

Bir yanlışı var mı?

Evet var.

Ettiği sözlerin tepki duyuracağını bilmemesi mümkün değildir.

Mutlaka biliyordu.

Kendince vardığı sonuçları saklayabilir veya bekletebilirdi.

Farklı bir dille söyleyebilirdi.

O Karadenizli keskinliğiyle söyledi.

Zihinleri dürtmeyi, düşünceleri rahatsız etmeyi isteyerek söylediği de düşünülebilir.

Her ne şekilde olursa olsun sıkıntı yaratacağı açıktı ve yarattı.

Benim fikrimi sorarsanız şudur:

Bir kere hiç kimse fikirlerinden dolayı böyle bir muameleyi hak etmez.

İtiraz edersiniz.

Fikrinizi söylersiniz.

İlim adamı ve aydın iseniz, kendi fikrinizi Allah kelamı kabul eder gibi “Kur’an ancak benim dediğim gibidir” diyen bir koroya katılmazsınız.

Allah kelamı hakkında konuşurken benim ağzımdan konuşan Allah der gibi hareket edemezsiniz.

1200 yıl önce bu dinin mensupları böyle tartışmış.

Yaratılış üzerindeki düşüncelerini okuyanlar, şaşarlar.

Bu tepki gösteren koro anlasa kütüphanelerde bir tane kitap bırakmaz.

Bin (1000) yıl, binikiyüz (1200) yıl sonra bu kadar gerideyiz.

Diyelim ki Mustafa Öztürk hata ediyor.

Karşı duranların ettiği sözler onunla kıyaslanamaz, o kadar fecidir.

Kur’an’ı böyle anlamak olamaz” derken on türlü yanlışa düşüyorlar.

Böyle böyle engizisyon mantığına gidiyoruz.

Düşünmenin, anlamanın önüne setler çekiyoruz.

Efendiler!

Bırakın, bunca yıl çalışan insanlar fikirlerini söylesinler.

Karşı fikirde olanlar da en keskin dille de olsa fikirlerini belirtsinler.

Biz de her görüşü okuyalım.

Türkiye İlahiyat alanında çok iyi bilginler yetiştirdi.

Bunların sesini kısmakla dine, ülkeye hizmet etmiyoruz.

El-kaaide, İŞİD, Taliban, Hizbullah benzeri hareketler bu darlıktan doğuyor.

Türkiye’yi de o darlığa itecek linçlerden sakınmak lazımdır.

İçim yanarak hatırlatıyorum

İleri gitmenin yolu açıktır.

Katılmasak da aykırı görüşleri dinleme alışkanlığını edinmeye mecburuz.

Tartışma kültürünü edinmeye mecburuz.

Mustafa Öztürk’ü eleştirmeye evet ama linçe hayır!

Yoksa varacağımız yer bellidir.

Din alanı bezirganlara kalır.

Cami cemaati diyanet teşkilatının müşterisi haline düşer.

İbadetlerin özü unutulur.

“Bugün camilerimizde, ‘Gel ve beni dinle, dediğimi işle!’ diyen, kendi programını uygulayan bir taife var…” diyen olsa topa tutulur.

Mana kayıptır, madde öndedir” dese gideceği yer kalmaz.

Halbuki konuşacaklarımız bunlardır.

Cuma mesajlarıyla tatmin olan bir dindarlık bizi boğar, nitekim boğuyor.

Din sevgi işidir.

Öfke, kin hâkim olmaya başlamışsa orada bozgun vardır.

Dinin yapıcılığı gider yıkıcılık hâkim fikir haline gelir.

Hiç şüpheniz olmasın ki bir inanış ve yaşayış düzeni için bundan büyük felaket yoktur.

Tepkilerimiz de ölçülü olmalı.

Beğenmediğimiz tavırları her türlü eleştirelim.

Batılıların yaptığı gibi gerekirse mitingler, gösteriler düzenleyerek fikrimizi söyleyelim.

“Şuna ölüm buna yaşama hakkı yok” demek olacak iş değildir.

İnsan kolay yetişmiyor.

Düşünen ve bir çizginin ötesine geçenleri boğmaya hazır militanlar yetişmemeli.

Onlara yol açılmamalıdır.

Olanlar doğru değildir.

Din deyince kan ve kavga anlayanlar öne çıkarsa bunun sonu dehşettir.

Dünyada din algısı bu haldeyken…

Biz neyi konuşuyoruz?

Siz böyle böyle Cuma mesajlarına devam edin!” diyebilir miyiz?

Yenilen Mustafa Öztürk değildir.

Yenildiyse düşünme yenildi.

Yenildiysek biz yenildik.

Yorumlar kapalı.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!