Nazım Peker
Nazım Peker

Çıkış Yolu Nerde; Başbakan Çok Zorda

İşler ne güzel gidiyordu. Evlatlar ticarette zirveyi zorlarken, Çankaya yolu ışıl ışıldı.
 
İşleri yoluna koymuş; hak-hakikat, garip-guraba, fakir-fukara edebiyatı ile ne de güzel idare ediyorduk.
 
İslam’ı kalkan, Allah adını dilimizden eksik etmiyor, kafa tutanlara, sorunum var, sıkıntıdayım bir medet diyenlere, “Sen bana oy mu verdin? Ananı da al git, Siz kim oluyorsunuz yahu! Gözünüzü toprak doyursun!  Biz gücümüzü milletten aldık, oraya hesap veririz. Evet! Ergenekon’un ben savcısıyım” diyerek kafa tutuyor, rest çekiyorduk.
 
Arada bir, “O eski devirler bitti. Hortumları kestik. Bu milletin malını yedirtmeyiz!” hamasi laflarını da ne güzel gür sesle söylüyorduk.
 
Bunları yapmayın, bu yasaları değiştirin, hani sizin ileri demokrasi anlayışınız Diyenlere, “Bu yasaları biz mi çıkardık da biz kaldıralım!” pişkinliğindeydiniz. İş Anayasa olunca, “Bu devlet paşalar Anayasası ayıbından, 12 Eylül Anayasası ayıbından hızla kurtarılmalıdır!” savunmasındaydınız.
 
Cemaatle kol kola girip, devleti ve hukuku çökertmede iş birliği yapmayı bir meziyet ve başarı sayıyordunuz..
 
Sizin bir hesabınız vardı da; Allah’ın da bir hesabı olduğunu ne çabuk unutuverdiniz?
 
Arı kovanına çomak soktunuz.. Bozmakta bir kusur görmediğiniz Eğitim Sistemini, güya düzeltmek adına, “DERSHANELERİ KALDIRMA” girişiminde bulundunuz.
 
İş yaydan çıkmış, iş birliği büyük yara almış, güven ortamı zedelenmişti.
 
Derken hiç hesapta yok iken, hiç kimseler bilmez iken; Bakan beylerin yavrularının evlerinde ayakkabı kutularında milyon dolarlar demet demet, kasalar sıra sıra, para sayma makineleri bir kamu bankasının müdürünün evinde milyonlarca dolar bulunuverdi. Tutuklamalar, hayallerinizi yıktı, panik atak oluverdiniz
 
Ortalık karıştı. Durum ağırlaştı. Rüşvet ve yolsuzluk çarkı, ortalığa serpiliverdi.
 
İşin ucu, ustanın ciğerine kadar dayandı: Bu olacak iş miydi? Bu nasıl olurda ustaya yapılır mıydı?
 
Ortalık karıştı. Emniyet müdürleri hallaç pamuğu gibi atıldı. Savcılar alındı, savcılar verildi yıldırım hızıyla.. Ne hukuk düşünüldü ne adalet.. İş, yangından mal kurtarmaya vardı.
 
Eften püften açıklamalar durumu kurtaramadı.
 
Yedirtmem dediği bakanlara yol verildi. “İçimizdeki çürükleri temizledik.”denildi. Kader birliği yaptığı bakanı, “Biz her şeyi Başbakan’ın bilgisi ve talimatları doğrultusunda yaptık. Önemli işlerin altında Başbakan’ında imzası var. Başbakan’ın da istifa etmesi gerekir.” Diyerek ortalığı iyice karıştırdı.
 
Ardından yelkenler indi, süngüler düştü; “Ne istediler de vermedik?” boyutuna gelindi. Verdiklerini;”Devlet içinde paralel yapılanma var” diye ne olduğu anlaşılmayan sapma-sapan bir açıklama duyuldu. Eli-ayağı, gözü-kulağı durumundaki başdanışmanı Yalçın Akdoğan, “Orduya KUMPAS kuruldu” yazısıyla, işleri içinden çıkılmaz Arapsaçına döndürdü.
 
Şimdi, çok zor durumdayız: “Siz kim oluyorsunuz yavu! Ben sizden akıl mı alacağım?” dediği kesimlerle görüşme yolları arama gayretine düşüldü.  Türkiye Barolar Birliği Başkanı M. Feyzioğlu’yla görüşmelere bile evet denildi.
 
Allah kimseleri zor durumlara düşürmesin.. Nereden nereye geldik!
 
Bu arada eğer paralel yapılanma görmek istiyorsanız; TSK’nın kışlasından polisin karakolundan çıkamaz hale getirildiği, Pkk’nın yol kontrolleri yaptığı, paçavraların bayrak diye asıldığı, köy ve şehir isimlerinin değiştirildiği Güneydoğu’ya bakınız, orada PARALEL devleti göreceksiniz. Eğer görmek istiyorsanız.
 
Ergenekon ve Balyoz savcılığından, Kumpas kurtarmacılığına kadar indik.
 
Acaba bu gayret ve çabalar; Gerçekten bir samimiyetin, bir vicdan muhasebesinin pişmanlık girişimleri mi? Yoksa; yolsuzluk ve rüşvet olaylarının, gündemden uzaklaştırılması taktik ve düşüncesinin bir oyunu mu?
 
Başbakan gerçekten de çok ama çok ZOR durumda: Evladını ifadeye gönderemiyor nedense! Muhalefet bastırıyor, “Oğlun aksa, neden korkuyorsun, gönder ifade versin. Her ifade veren sanki tutuklanıyor mu?” bastırmasında
 
Siz Başbakan olsanız ne yapardınız?
 
Çıkış yolu nerede?
 
Kendi gayretleriyle dizayn ettiği hukuktan, kendisi korkmaya başlayan birinin ruh hali nicedir; varın siz hesaplayın. Bakalım “En iyi savunma, SALDIRMAKTIR!” taktiği ne kadar gerçektir. Hep beraber göreceğiz!
 
Allah kimseleri bu hallere düşürmesin: Acaba;“Kula bela gelmez HAK yazmayınca! HAK, bela yazmaz kul azmayınca” mısraları ne anlatmakta?
 
Sizce çıkış yolu nerede?
 
Esen kalınız

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!