“Çözüm Süreci” devam ediyordu. Dolmabahçe’de buluşmanın üzerinden ise henüz bir hafta bile geçmemişti. Altı ve yedi ekimde sokakları “Kobani”ye çevirin talimatı verdi. PKK ve bölücülerin hiç dikkate almadığı çözüm sürecini bozan taraf olmamak için AKP iktidarı Demirtaş’ın çağrısını ve bu çağrı sonucu elliyi aşkın vatandaşın ölmesini görmezlikten geldi.
Gelişen süreçte HDP, IŞİD, PKK, MLKP, DHKP-C Türk toplumunun hassasiyetlerine saldırarak milli ve dini refleksleri harekete geçirmek istedi. Suruç, Diyarbakır, Ankara Gar, Sultan Ahmet vb. saldırılar bunun için yapıldı. Bu bağlamda terör çeşitlendirildi. Taranan kahveler, yakılan camiler, ateşe verilen araçlar, kazılan çukurlar, kurulan barikatlar terör mahfillerinin istediği sonucu vermedi!
Devletin sınır, milletin de sinirlerine dokundular!
Silahsız görüntü içinde silahlı kalkışmayı siyaset edinen HDP daha açıktan harekete geçti. Devlete ve anayasal düzene karşı silahlı kalkışma içinde olan PKK’ya doğrudan destek sundu. Terör örgütüyle birlikte “özerk yönetim” ilan etmeye kalkıştı.
HDP’nin vekileri teröristlerin cenazelerine katıldı ve onları kutsayan konuşmalar yaptılar. Bazı HDP’li vekiller “defolun bu topraklardan, kaleşleri size çeviririz!”, bazıları “PKK sizi tükürüğüyle boğar” tehditlerini savurdu. PKK’ya silah ve mühimmat taşıyan, teröristlerle birlikte Çizre’de güvenlik güçlerine karşı direnen vekiller ortaya çıktı. Dahası kahpe ve kalleş canlı bombanın şehit ettiklerine millet ağlarken HDP’li vekiller teröriste taziye için kurulan çadırlar gitti.
Bir yandan IŞİD diğer yandan PKK canlı bomba eylemleri yaptı ve yüzlerce insan bu patlamalarda hayatını kaybetti. Demirtaş ve bölücü cenah ise koru halinde “katil devlet… katil polis” sloganları attılar. HDP yöneticileri devlete “katil” ve “seri katil” derken PKK’lı hain teröristlere hamilik ettiler.
HDP ve bölücü çetelerin bütün amacı Güneydoğu’da halk ile devleti, batıda Kürt ile Türkü Orta Anadolu’da ise Alevi ile Sünni’yi karşı karşıya getirmekti. Böylece bir “Kürt Baharı” kotarılmak istenmişti. Türk devletinin sınırlarıyla, Türk milletinin de sinir uçlarıyla oynandı. Bu oyun tutmadı.
Halkı Sur’a yürümeye çağırdılar!
Kendilerini dokunulamaz, yargılanamaz ve hesap sorulamaz gören terör soslu HDP siyaseti giderek işi büyüttü. Demirtaş, Sur’da hendek kazan, barikat kuran, cami ve okul yakan teröristleri kurtarmak istiyordu.
Üç ayı aşkın süredir suikast silahlarıyla Sur’da Mehmetçik katleden teröristleri kurtarmak için eş başkan 6-7 Ekimde olduğu gibi bu defa da halkı “Somut bir planlama ve öneriyle herkes bulunduğu yerden Sur’a doğru yürümeye” çağırdı.
Olaylar onların dediği gibi gitmedi ve halk Demirtaş’ın “yürü” demesiyle yürümedi. Bu durum iyiden iyiye marjinalleşen HDP’nin siyaset kamuflajlı terör siyaseti çöktüğünün kanıtıdır. Siyaseten hamiliğini yaptığı terör örgütü camileri yaktığından olacak Demirtaş halkı camide değil Parkta Cuma namazı kılmaya çağırıyor.
Demirtaş Rusya’dan AB’ye Türkiye ve güvenlik güçleri aleyhine başvurmadığı kapı kalmamıştır. Bu arada Demirtaş ABD’ye ve PKK’ya da mesaj gönderiyor. Eş başkan Washington Post’a şunları söylüyor: “Yaza kadar PKK ve hükümet arasında gerginlik artabilir. Bir çok Kürt ve Türk ölebilir ve bu etnik bir savaşı tetikleyebilir” diyor. Demirtaş böylece alenen PKK’ya ‘etnik temelli bir iç savaş çıkartmayı denemelisin’ mesajı vermiş oluyor.
Demirtaş Türkiye’yi Rusya’ya şikâyeti yetmemiş olacak ki işi daha da ileri götürerek Türkiye’yi “Uluslararası ceza mahkemelerinde yargılatacağız” olayları “uluslararası mahkemelere taşıyacağız" diyor. Ajitasyon, provokasyon ve manipülasyon adına ne varsa HDP onu yapıyor. Demirtaş ve şürekâsı Türkiye’nin parçalanamayacak kadar iç içe girmiş ve birbiriyle bütünleşmiş etnik-mezhep mayasını anlayamıyor.