Hande Karacasu: Söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için öncelikle teşekkür ederiz. İsteğiniz üzerine bu röportajı kimliğinizi açıklamadan yapacağımızı belirtmek isterim.
Suriye’de iç savaş başlayana kadar, orada büyük bir Türk nüfusun yaşadığını Türkiye’deki çoğu insan duymamıştır ya da bilmiyordur. Öncelikle Suriyeli Türkmenler kimdir ?
Konuk: Oysa Türkler Suriye’nin yabancısı değil , o toprakların öz sahipleridir. Nitekim Suriye Osmanlı toprağı olarak en uzun süre Türklerin yönetimi altında Arap toprağıdır.
Suriye’de Türk varşığı, Türklerin Anadolu’ya ayak bastığı tarihlere dayanmaktadır. Öyle farklı mecralarda dillendirildiği gibi, Türkler hakkında, “Siz kimsiniz de bizim topraklarımızı gelip burayı (Suriye) gelip işgal ettiniz” gibi söylemler hiç kimsenin ne haddi ne de hakkı değildir.
H.K: Suriye’de savaş başladığında bölgede ne kadar Türk vardı ?
Konuk: Yapılan araştırmalara göre Suriye iç savaşının başladığı 2011 yılına kadar Suriye’de yaklaşık 3 milyon Suriyeli Türk/Türkmen yaşamaktaydı.
H.K: Peki Türkmenlerin yoğun olduğu bölgeler neresi?
Konuk: Bu nüfusun dağılımı genellikle, dört ana bölgeye dağılmakla birlikte Suriye’nin her köşesinde Türk varlığı mevcuttur.
1967’de İsrail’in Golan tepelerini işgali ile birlikte yüzyıllardır o coğrafyada yaşayan Golan Türkmenleri Şam’a göçmek zorunda kalmıştır.
Aynı şekilde Suriye’nin tam ortasında bulunan ve ülkenin kavşak şehri olarak da bilinen Humus kenti nüfusunun büyük çoğunluğu Türkmenlerden oluşmaktadır. Fakat ne yazıktır ki Humus Türkmenlerinin özellikle şehir merkezinde yaşayan büyük bölümü Araplaşmış ve asimile olmuştur. Buna rağmen Türk kimliğine kan bağıyla bağlılıklarını inkar etmemişler, her daim Türk asıllı olduklarını her fırsatta beyan etmişlerdir.
Suriye’nin ikinci büyük şehri olan Halep, en büyük Türk nüfusa sahip şehridir. Buradaki Türk varlığı, Selçuklu Devleti’ne kadar uzanır. Lazkiye’de bulunan Bayır Bucak Türkleri ile birlikte Halep Türkleri Türk soylarına ve ana vatan bildikleri Türkiye’ye en bağlı iki Türk toplumu olarak bilinir.
Halep Türklerinin ana vatan Türkiye’ye sınır bölgelere yaşamaları nedeniyle anadilleri Türkçeyi, örf ve adetlerini kısaca Türk kültürünü çok iyi muhafaza etmişlerdir.
Diğer taraftan Suriye’nin en batısı sahil dağlık bölgelerinde yaşayan Bayır Bucak Türkmenleri ise, Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim Han tarafından 1620’de Konya ve Karaman’ın sadık ailelerinden seçilerek bu bölgeye, Akdeniz ve Suriye iç kesimlerinin ticaret ve hac yollarının güvenliğini sağlamak için gönderilmişlerdir.
H.K Suriye Türkleri için Suriye’de yaşamı zorlaştıran o kırılma notası ne oldu ?
Konuk: Birinci Dünya Savaşı sonrası, Osmanlı o bölgeden çekildikten sonra 2012 yılına kadar Bayır Bucak Türkleri orada kültürel ve toplumsal anlamda tutsak hayatı yaşadı. ,Suriye’nin en önemli bölgesinde (sahil bölgesi) yaşanan bütün jeopolitik ve siyasal dalgalanmalardan olumsuz anlamda etkilendiler.
Suriye Devleti’nin Fransa’dan bağımsızlığını kazandığı 1948’den bu yana (üstelik Suriye’nin kurucu Cumhurbaşkanı ve sonraki başkanları Türk kökenli olmasına rağmen) o coğrafyadaki Türk topluluğu azınlık olmuş, sosyo kültürel baskılardan bir türlü kurtulamamıştır.
Hem ülkenin anadili olan Arapça’nın karakteristik özelliği hem de Arap toplumunun Türkiye ve Türklere hor bakan tavrı sonucu Suriye Türkleri Yüzyıllardır yaşadıkları topraklarda kısmen izole bir hayat sürmek zorunda kalmışlardır.
Oysa 1948’de Suriye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana Suriyeli Türkler yeni vatanları Suriye’ye hiç bir şekilde ihanet etmemişlerdir. Özellikle Baas rejiminin iktidara gelişi ile ülkede her türlü baskıya maruz kalmalarına rağmen otoriteyi bozacak, düzeni sarsacak hiç bir girişimde bulunmamışlardır. Buna rağmen Suriye, Türkleri hem Baas rejimi tarafından hem Arap tolumu tarafından sürekli olarak hain ve Osmanlı artığı ilan etmiştir.
H.K: 1970 yılında Hafız Esad tarafından bir düzeltme harekatı başlatılıyor. Bunun hakkında biraz bilgi verir misiniz ?
Konuk: 1967’de ülkede Baas Partisi iktidarı ele geçirmiş, 1970’de Hafız Esad Başkan olarak Suriye’de yeni bir dönem başlatmıştır. O yıl Esad tarafından uygulanan ve adına Düzeltme Harekatı denen olayla toprak ağaları olarak bilinen ve çoğunluğu Türk olan ülkenin zengin ve toplumsal anlamda nüfuzlu kişilerinin ellerinden toprakları alınarak yeni iktidara gelen ve azınlık olan Nuseyri kesime verilmiştir. Bu,Türklere vurulan en büyük darbedir.
H.K : 1979-1980 yıllarında meydana gelen ve Müslüman Kardeşler harekatının başını çektiği Hama Katlimı ile sonuçlanan o süreçte Suriye Türkleri neler yaşadı?
Konuk: O süreçte Suriye Türkleri siyasal anlamda etkinlik veya varlık göstermemesine rağmen sırf mezhepsel nedenlerle büyük işkence ve zulüm görmüşlerdir. Nitekim bu süreçte binlerce Türk genci tutuklanmış, hapishanelerde türlü işkencelere maruz kalmışlardır.
H.K: Bununla da kalmıyor sanırım başka travmalar da var ?
Konuk: Asıl toplumsal travma,1996- 1997 yıllarında Esad tarafından PKK eğitim kamplarının Lübnan Beka Vadisi’nden Lazkiye’nin Bayır Bucak bölgesine taşınmadır. Öyle ki buradan Türkiye’ye saldırılar düzenlemek daha olay olacak ve Türkiye’nin içerisine sızmalar daha rahat gerçekleştirebilecektir. Bu olay Türkler arasında birlik ve beraberliğin bozulmasına neden olmuştur.
Lazkiye’nin kuzeyinde yaklaşık 56 köy ve 40 mezradan oluşan bu Türk bölgesi tamamen PKK’ya eğitim ve operasyon sahası olarak tahsis edilmiş, orada yaşayan on binlerce Türk hiçe sayılarak insanlık dışı muamelelere maruz kalmıştır.
Bu sürecin sonunda Türk Silahlı Kuvvetleri bölgeyi kuzeyden (Hayat Yayladağı) çembere alarak o bölgeden PKK unsurlarının çekilmesini sağlamıştır.
H.K: Peki, Suriye Devleti ne tepki bu duruma, Türklerin PKK unsurlarının bölgeden ekilmesini sağlamasına yani ?
Konuk: Suriye Devleti o süreçte Al-Muhabarat örgütünü kullanarak Türk nüfusu yıldırma politikası başlattı. O süreçte neredeyse her evden bir kişi gece yarısı operasyonları ile tutuklanmış ve Türk halkı yıllar sürecek işkence ve kötülüklere maruz kalmıştı.
H.K: Bu süreçte Suriye’de çoğunlukta olan ama rejime de karşı duran Arap halkın bu Türklere karşı tavrı neydi?
Konuk: Maalesef Nusayri siyasi otoritesi Türklere karşı işkence ve baskı uygularken Arap halkı yani Sünni Araplar, Türkiye’yi düşman olarak görüyor ve Suriye’deki Türkleri de düşmana karşı içeride çalışan hainler olarak yaftalıyordu. Türkiye’de o dönemlerde iç karışıklık ile mücadele ettiğinden Suriye Türklerinin imdadına yetişemedi ve yardımına koşamadı.
Özellikle bu süreçten sonra Suriye’deki Arap toplumu aynı mahalleyi paylaştığı Suriye Türkünü hep aşağılamış ve toplumsal olarak dışlamıştır. Bu nedenle Türklerin bulunduğu Suriye şehirlerini harita üzerinden incelerseniz göreceksiniz ki özellikle Lazkiye’de siyasi zıt fikirde olmasına rağmen kendileri gibi kırsaldan şehre göç etmiş olan Nuseyri mahallere yerleşmişlerdir. Çoğunlukta olan Araplarla -yani bugün Türkiye’de mülteci olarak yaşayanlardan bahsediyorum- kültürel ve sosyo-ekonomik bağ kuramamış ve Arap toplumu tarafından dışlanmış, izole bir hayat sürmek zorunda kalmışlardır.
Aynı şekilde Türklerin yoğun yaşadığı Halep’te köyden sanayinin daha yoğun olduğu şehre göç eden Türkler şehirde çoğunlukta olan yerli Arap unsurları tarafından kabul görmemiştir. Türkler kendileri gibi kırsaldan göç eden Kürtler ile birlikte şehrin kenar mahallerinde yerleşerek hayatlarını idame ettirmeye çalışmışlardır. Yani Kürtlerle ir arada yaşayabilen Türkler, din kardeşleri Araplar ile bir arada yaşamamışlardır.
H.K: Türkler Arapların bu tutumuna çözüm bulabildi mi ?
Konuk: Türkler, Halep’te yoğun olan Ermen nüfus ile belli bir bölgede yaşamış ve her iki milletin ortak dili Türkçe olduğundan aralarında yakınlaşma oluşturmuştur. Türkler zanaat ve ticareti büyük ölçüde Ermenilerden öğrenmiş ve şehirde Arap baskısından kurtulabilmek için bu Ermeni mahallerine yakın yerlerde kendilerine yaşayacak yer bulmuşlardır. Yine Ermenilerle bir arada olabilen Türkler din kardeşleri Araplar ile bir arada yaşamamışlardır.
H.K: Suriyeli Araplar Türklerle birlikte yaşamak istemiyor öyleyse?
Konuk: Türk nüfusun asimilasyon çalışmaları ve Arap baskısına karşı verdiği mücadele takdire şayandır. Suriyeli Araplar, Suriyeli Türkleri giydikleri kıyafetten tutun, konuştukları kırık Arapçalarına, yöresel kültüründen, yaşam tarzlarına kadar hayatın her kademesinde hor görmüş, aşağılamış ve toplum dışına atarak ötekileştirmiştir.
Düşünün ki camide saf tuttuğunu Müslüman Arap kardeşiniz. cami dışında durup dururken size “Pis Türk!” diyebiliyor.
Daha trajikomik bir örnek verecek olursak; el yapımı Türkmen peynirini satın almak için can atan bir Arap komşunuz, karnı doyduktan sonra size hasmane tavır takınabiliyor.
Oradaki Türkleri hor görüp kız dahi vermeyen Araplar, çocukları bir Türk çocuğu ile arkadaşlık yaptığında azarlayabiliyor. Tabi istisnalar hariç.
H.K: Peki bugün Türkiye’de yaşayan Suriyelilere tanınan fırsatlar Suriyeli Türklerce nasıl karşılanıyor?
Konuk: Bugün Türkiye’ye göç etmiş Suriyeli Araplara, Türkiye’de tanınan hak ve gösterilen ilgi ve alakayı görünce Suriyeli Türkler öfke ve üzüntüyle bakıyor. Çünkü Suriye’de yaşadıkları zulüm ve baskılar , işittikleri hakaret ve hor görülmüşlük onlarda derin ayara açmış ve kötü izler bırakmıştır.
Düşünün ki, orada yaşarken çocuğunuza Türk ismi takamıyorsunuz, Türk ismi taksanız bile kimlikte Arapça bir isim koymak zorundasınız.
Suriye’de Ermenilerden devraldıkları zanaatkarlık, her iş alanında sırf Türk oldukları ve kendinden olmadığı için Arap toplumu tarafından ikinci sınıf insan muamelesi görmüştür. Türkiye’de Suriyelilerin bu denli ilgi, alaka ve hoşgörü ile karşılanması inanın o coğrafyada yaşamış olan Suriye Türleri tarafından şaşkınlıkla karşılanmakta ve üzüntüyle takip edilmektedir.
H.K: Söyleşi için çok teşekkür ederiz. Umarım bu anlattıklarınız, Suriye’de yaşayan soydaşlarımızın durumu ve Türkiye’ye gelen Suriyelilerin gerçek durumunu ortaya koymak için önemli bir kırılma noktası olur.