Suriye politikasındaki yanlışlık

Fransa, İsrail ve ABD, bir an önce Suriye’deki Esad’ın Baas rejiminin gitmesini istiyor. Haksız da değiller. Kendi halkına karşı şiddet kullanan, anti demokratik ve katliamcı bir yönetimin gitmesi, Suriye’ye daha insani bir rejimin gelmesi herkes için iyidir. Yukarıda ismini zikrettiğimiz ülkeler için çok daha iyidir. Türkiye’nin de komşusu Suriye’de kanın durması, Müslüman halkın istek ve ihtiyaçlarına uygun bir rejimin kurulmasını herkesten daha çok istemesi doğal bir durumdur.
Burada sorun yoktur. Ancak Türkiye’nin, komşusu Suriye’deki rejimin değişmesini dış politikasının önceliği haline getirmesi yanlıştır. Hele hele açıktan açığa Türkiye’nin, komşusu olan Suriye’nin  “iç işlerini” kendi  “iç işi”  olarak nitelendirmesi çok daha yanlıştır.
Esasen komşu ülkelerin birbirlerine kendi rejimlerini ihraç etmeye kalkışmaları, komşuluk hukukuyla da bağdaşmaz. Bir zamanlar İran’ı, Türkiye’ye  “Humeynicilik”  ihraç etmeye çalıştığı iddiasıyla eleştirenler, aynı şeyi kendileri yaparlarsa hem tutarlı hem de inandırıcı olmazlar.
Kaldı ki Arap ülkelerinde, halkına karşı anti demokratik, baskıcı ve şiddet uygulayan tek ülke Suriye değil. Suudi Arabistan başta olmak üzere Bahreyn, Katar, Kuveyt, şeyhlik ve emirliklerin yönetimleri Suriye’deki Baas rejiminden daha az baskıcı değiller. Demek ki bir ülkenin hedef ülke haline gelmesinin sebebi kötü ve baskıcı rejimler değil.
Bir ülkenin nasıl yönetildiği değil, küresel güçlere hangi çıkarları sağladığı, ya da sağlamadığı hedef ülke haline gelmesinde önemli rol oynuyor.
Türkiye’nin, Suriye ile ilişkilerini ABD’nin küresel projeleri bağlamında yürütmesi anlaşılır gibi değildir. Türkiye ekonomik, kültürel, tarihi ve sosyal jeopolitiğini, ABD ya da Batılı ülkelerin parametrelerine indirgeyemez! Hele hele, sömürgeden sabıkalı ülkelerin baktığı gözlerle komşu ülkelerine bakması dahi düşünülemez. Üzerinde durulması gereken sorunlar bunlardır.
Türkiye’nin sözde  “ahlaki ve insani”  kaygılarla Suriye’ye karşı yürüttüğünü söylediği baskı ve müdahale politikaları da -ahlakiliği bir yana- akılcı bile değildir. Nitekim Suriye’ye karşı büyük bir psikolojik harekat sonrası Türkiye’nin başlattığı  “ekonomik ambargo”  Suriye’yi değil Türkiye’yi vurmuştur.
Türkiye’nin bu bağlamda karayolu taşımacılığında Suriye’yi devre dışı bırakarak kendi çıkarlarına aykırı bir stratejiyi nasıl yürüttüğü iyice belirginleşmiştir. Türkiye’nin Suriye’yi baypas ederek Ürdün ve Lübnan üzerinden Orta Doğu’ya ulaşma projesinin zora girdiği son gelen haberler arasındadır. Bağdat yönetimi, Ürdün’ün  “Türkiye’ye giden kamyonlarımız Suriye yerine Irak üzerinden transit geçsin”  talebine olumsuz cevap vermiş. Irak,  “Alternatif güzergâh olmayız. Çünkü Suriye bundan olumsuz etkilenir” diyor. Bağdat yönetiminin, Türkiye’nin benzer yöndeki taleplerini de reddetmeye hazırlandığı gelen haberler arasındadır. Ankara, TIR’ları Habur-Musul üzerinden Ürdün’e yönlendirmeyi hesaplıyordu. Hesaplar suya düştü.

Türkiye, Körfez Ülkelerine yaptığı iki milyar dolarlık ticareti, uyguladığı ambargo yüzünden kendi eliyle zora sokmuş oldu.

Irak’tan ABD’nin çekilmesiyle birlikte Türkiye’nin Irak’la ilişkisi, Barzani yönetimi ve Barzani’ye sığınan Irak Sünni Cumhurbaşkanı yardımcısı Haşimi’den ibaret kaldı. İran ile Irak’ın Şii Maliki yönetimi ve Suriye Esad rejimi fiili işbirliği içine girmiş bulunmaktadır. Türkiye, hiç de farkına varmadan Şii ittifakını aktifleştirerek, Orta Doğu’yla olan kendi kıtasal bağlantısını kesmiş oldu.

Türkiye son zamanlarda bölge ülkeleri üzerinde “one minüte”  ile sağladığı bonusları bir çırpıda harcayan ülke konumuna düşmüştür. ABD’nin bölgede yürüttüğü projelere  “eş başkanlık” yapmak ya da destek olmak, Türkiye’yi bölge ülkeleriyle hasım haline getirmiştir. AKP yöneticileri bir an evvel akıllarını başlarına almazlarsa Türkiye’nin bölge ülkeleriyle bağlantıları iyice kopmuş olacaktır. Bir kez daha iktidarı uyarıyoruz!

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!