Mısır, Libya ve Suriye’deki halk ayaklanmalarını Esat, Mübarek ve Kaddafi temelinde ele alan AKP siyaseti sonuçta her üç ülkede de kaybetti. Mübarek Mısır’da, Kaddafi Libya’da kaybetti onların karşısında bir tutum takınan Türkiye kaybedenler arasında yer aldı. Esat ise Suriye’de giderek kazanan taraf oluyor ve Türkiye yine kaybeden taraf oluyor. İlginç değil midir?
Türkiye’nin Suriye’de kaybetmesinin nedenleri şöyle ifade edilebilir:
· Türkiye’nin Suriye politikası sağlam bir eksen üzerine oturtulmamıştır.
· Esad’ın Suriye halkının çok ezici bir çoğunluğu tarafından desteklendiği gerçeğinin farkında olunmamıştır.
· ABD’nin Irak işgali sonrası, yaşanan iç savaş hala devam ediyor. Aynı şeyin Suriye’de de yaşanacağı Türkiye tarafından hesap edilememiştir.
Türkmenler stratejik odaktır!
Türkiye’nin Kerkük, Musul, Telafer, Tuzhurmatu, Bayır Bucak ve Süleyman Şah ekseninde stratejik müttefiki Türkmenlerdir. Stratejik ekseni Türkmen’e dayanmayan bir siyasetin Türkiye yönünden başarılı olma ihtimali yoktu. AKP’deki akıl tutulması bunun farkına dahi varamadı.
Doğrusu Türk Milletinden aldığı iktidarı kullanırken “Türk Milleti” diyemeyen bir zihniyetin “Türkmen” odaklı bir siyaset izlemesi beklenemezdi. Bu yüzden AKP yöneticileri Suriye ve Irak’ta sürekli olarak “Türkmen” eksenli bir siyaset izlemeyeceklerini bölgedeki bütün guruplara eşit mesafede olduklarını sık sık açıklamışlardı.
Hâlbuki bölgede Sünnileri Suudi Arabistan, Şiileri İran, Kürtleri ABD-İsrail, Esat rejimini ise Rusya ve Hizbullah destekliyor. Türkmenlere herkese eşit mesafede olan Türkiye’den başka sahiplik edecek bir güç yoktur. AKP iktidarı bölgede Türkmenleri uzun süre etkisiz eleman konumunda gördü. Gerçeklerin dayatması sonucunda Türkmenler ana eksen olarak görülmeye başlandıysa da iş işten geçmişti.
AKP Suriye politikasının sağlam bir zemin üzerine oturtmadığı gibi Suriye’de Esat rejimine muhalif herkesi bir şemsiye altında toplamak gibi olmayacak bir siyaset izledi. Suriye’deki kaostan Irak’ta olduğu gibi güçlü bir yönetim çıkarmayı hesap eden Salih Müslim ekibi bir yandan Esat rejimiyle, diğer yandan Türkiye ile flört ediyordu. AKP yönetimi bunu dahi fark edemedi. PYD’li Salih Müslim bile Türkiye’ye çağırıldı.
Suriye’nin dostları diye eski sömürge ülkeleri üzerine bir siyaset bina edildi. “Suriye’nin dostları” adlı toplantılar Türkiye ve Fransa’da yapıldı. Bu siyaset te iki yıl içinde iflas etti.
Türkiye ABD ile birlikte muhalifleri Özgür Suriye Ordusu adı altında oluşturma girişimlerinde bulunuldu. ABD ile birlikte iflas edecek olan “Eğit-Donat” adlı bir girişim başlatıldı. Eğitilip-donatılanlar Suriye sınırını geçince ya taraf değiştirdi ya da berhava olup gittiler.
Süleyman Şah taşındığında her şey kaybedilmiş oldu!
Esat rejiminin çökertilmesi için herkesle her şey yapmaya kalkan AKP’nin dış politikası sonuçta Türkiye’yi hiç kimseyle hiçbir şey yapamaz hale getirdi.
Sonuçta gün geldi, AKP iktidarı vatan toprağı olarak kabul edilen ve sınıra 38 kilometre mesafede bulunan Süleyman Şah Türbesi’ni bulunduğu yerden alarak Türkiye sınırına taşıdı. Bu taşınmanın gerekçesi olarak da PYD ile IŞİD’in bölgede hâkimiyet mücadelesine girişmiş olmasıydı. Türkiye’nin bu edilgen tavrı gerçekte PYD koridorunun önünü açmıştır. Bu durum Türkiye’nin bölgede risk almaktan kaçtığı ne tür gelişme olursa olsun müdahil olmayacağı inancını yaygınlaştırmıştır.
Türkiye gelinen aşamada Cenevre’ye PYD’nin katılmamasını başarı olarak nitelerken Suriye rejimi sahada zafer üstüne zafer kazanıyordu. Nitekim Suriye ordusu, Rusya’nın desteğiyle Türkiye’nin İdlip’le bağlantısını sağlayan yolu ele geçirmiş ve Halep’teki muhalifleri bütünüyle kuşatma altına almıştır. Esat güçleri 72 saatte üç yılda kaybettikleri toprakların tamamını ele geçirmiştir. Türkiye’nin payına ise yüz bini aşkın göçmen düşmüştür.