2002’de Irak’ta yapılacak Amerikan işgalini destekleyenler şimdi de Suriye’nin işgali için gazete ve televizyonlarda propaganda yapıyorlar. Kendilerini siyasal olarak “liberal demokrat” sıfatı ile nitelendirmeye eğilimli bu lobiciler, neden ise söz konusu Batı menfaatleri zemininde bir savaş olduğu zaman Nazi Propaganda Bakanı Goebbels’i aratacak ölçüde en şiddetli savaş taraftarları olabiliyorlar.
Üstelik bu savaş lobicileri, Suriye’de demokratikleşmenin NATO savaş uçakları ile ithal edilemeyeceğini, tek parti rejiminin muhalefetle yapılacak görüşmeler ile serbest-adil seçimler çerçevesinde gerçekleştirilebileceğini savunanlara “diktatör savunucusu” , “Baascı” , “Esadçı” gibi sıfatlar ile saldırmaktadırlar.
Suriye ve eskiden Irak ile savaş lobisi mensupları terör örgütü PKK ile müzakerelerin, barışın şiddetli taraftarlarıdır. Diğer bir ifade ile bunlar, “Suriye ile savaş, PKK ile seviş” sloganı çerçevesinde siyaset yapmaktadırlar.
Bu lobi, Irak ve Suriye halklarının “özgürleştirilmesi” için savaşa sürmek istediği TSK’nın da şiddetli düşmanıdır. Çünkü istekleri doğrultusunda Irak’ta veya Suriye’de ölecek olan generaller, subaylar ve astsubaylar “askeri vesayetin” temsilcisi olarak nefret ederler. Aslında askeri vesayet dedikleri, milli-üniter devlettir. Türkçesi Türk milletine ait olan devlettir. Savaş lobicileri, Türk Ordusu’nu devletin Türk milletinin elinden alınmasını engellediği düşüncesi ile yüklenirler. Oysa, devletine sahip çıkan ve üstelik bunu Mete Han’dan bu yana yapan Türk milletinin kendisidir.
Suriye’de “demokratik hukuk devletinin kurulması için” Türk Ordusu’nun Suriye’ye girmesini savunan savaş lobisi, Balyoz Davası’nda haklarında sunulan delillerin doğruluğunu tartışmak yasal hakları olduğu halde bu hakları ellerinden alınan Türk Ordusu mensuplarının yasal haklarının ellerinden alınmasına ses çıkarmazlar.
Türk Ordusu’nun vatan topraklarını ve yurttaşların yaşam haklarını ahlaksız bir terör örgütüne karşı savunmak için mücadele etmesini “kirli savaş” diye nitelendiren savaş lobisi, ordumuzun Orta Doğu’da bir maceranın içine çekilmesini ve Suriye’nin bir iç savaşa sürüklenmesini, Türk askerinin kanının petrol şirketlerinin menfaatleri için akıtılmasını savunabilmektedirler.
Bu satırların yazarı ne baba Esad ne de oğul Esad rejimlerine en küçük bir sempati duymuştur. 1996-1997 yılında Türkiye’nin PKK’yı destekleyen Esad rejimini devirmek amacı ile Suriye’ye savaş ilan etmesini her zeminde yazılı ve sözlü olarak savunmuştur. Suriye’nin Türkiye’ye en ağır tahribatı veren ülke olduğunun altını çizmiştir.O günlerde savaş lobisinin mensupları, Türkiye’nin menfaatleri için yapılacak bir savaşı asla savunmamışlar, bunun yerine “demokratik açılımdan” bahsetmişlerdir. İlginç olan Erbakan ve arkadaşlarının ise anılan dönemde “Suriye’nin PKK terörünü desteklediği bir yalandır” açıklamasını yapabilmesidir.
Bugün savaş lobisinin Suriye ile savaşa bu kadar hevesli görünmesinin nedenini insani gerekçeler veya Türkiye’nin milli menfaatleri ile izah etmek mümkün değildir. Kerkük’te Türkler, Barzani Talabani çeteleri tarafından katledilirken, Telafer’de Türkler Amerikan Ordusu ve Barzani güçleri tarafından kuşatılarak katledilirken seslerini çıkarmamışlardır. Samara’da susmuşlardır, Bağdat’ta susmuşlardır.
AKP Hükümetinin bu savaş lobisinin temposu ile Suriye politikası tespit etmesi Türkiye’nin ve komşularının geleceğini zehirleyecektir. Tabii sadece Türkiye’de savaş lobisine değil, Suudi Arabistan-Katar ve Kuveyt’in oluşturduğu savaş lobisine de kulak verilmelidir. Unutulmamalıdır ki, 8 yıl süren İran-Irak savaşının arkasındaki teşvikçi güçler arasında da bu Basra Körfezi’nin çürümüş güçleri vardır.
Bugün izlenen politikanın Türkiye’ye zarar vereceğini sadece biz söylemiyoruz. Ali Bulaç da AKP Hükümetini Suriye politikası konusunda uyarıyor. AKP Hükümeti hâlâ Suriye Hükümeti ile muhalifleri bir araya getirme konusunda en etkin olabilecek durumdadır.
Suriye’ye yapılacak bir müdahalenin Suriye’de çıkaracağı iç savaş, Irak iç savaşı ile bütünleşecek ve Lübnan’da da küllenmiş iç savaşı körükleyecektir. Bir an önce savaş yolundan çıkılarak, sağduyulu ve barışı hedefleyen bir politik çizginin benimsenmesi AKP Hükümetinin yapabileceği en iyi şey olacaktır.