Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tutanaklarında yer alan, "askeri zayiat" olarak adlandırılan şüpheli ölümlerin gerekçesi "kazayla seken kurşun", "yanlışlıkla ateş alan silah", "intihar", "elektrik ya da yıldırım çarpması", "yüksekten düşme", "birlik içinde trafik kazası", "eğitim sırasında mühimmat patlaması", şeklindeki gerekçelerle bağdaşmayan, inandırıcılıktan yoksun, çelişkili açıklamalar yapılması şüpheli şekilde ölmüş asker ailelerini patlama noktasına getirdi.
Evraklar incelendiğinde TSK haricinde diğer resmi kurumların açıklamalarında da boşluklar ve tutarsızlıklar görülüyor. Belgelere bakıldığında, özellikle "intihar" vakası olarak gösterilen bazı olaylarda aklın sınırlarını zorlayan çelişkilerle karşılaşılıyor: "Bir kişinin kendisini açıklanan biçimde vurmasının tıbben ve fiilen mümkün olmadığı" yolunda görüş belirten; ya da "O tür bir silahtan çıkan kurşunun giriş yarası, çıkış yarasından daha büyük olamayacağından, vakanın intihar sayılamayacağına" işaret eden; yine aynı biçimde, "Atışın uzak mesafeden yapılmış olduğu, silah ve şarjörde şahsın ne kendisine ne başkasına ait bir parmak izi bulunmadığı; dolayısıyla olayda intihar ihtimali olmadığı" gibi durumu apaçık şüpheli hale getiren adli tıp raporlarına rağmen, bu ölümler kayıtlara "intihar" olarak geçmiş durumda.
SORUMLULAR HAKKINDA NEDEN SORUŞTURMA AÇILMIYOR?
Bazı olaylarda kafasına ateş edilerek intihar ettiği söylenen birinin kafasında kurşun deliğine rastlanmadığı gibi, aslında kafasının ezilmiş olduğunun anlaşıldığı; "Suda boğuldu" denilen biri için daha sonra "İple kendini astı" dendiği; bölük astsubayının "Yatağında ölü bulduğunu" söylediği bir erin ölüm raporunda "Sınır boyunda intikal sırasında öldüğünün" yazılı olduğu; sağ elini kullanan birinin nasıl ve niye tabancayı sol şakağına dayayarak kafasına sıkmış olabileceği ya da vücudunda altı kurşunla vurulmuş halde bulunan birinin nasıl intihar ettiğine hükmedildiği, sorularının havada asılı kaldığı birbirinden tuhaf ve tutarsız açıklamalarla karşılaşmak mümkün.
Sivil hayata egemen olduğu gibi, askeri hayatta da var gücüyle işleyen "örtbas etme kültürü", TSK’nın içindeki bazı komutanlar tarafından meşrulaştırmaya çalışılıyor, pek çok davanın üstü örtülüyor, suçlular saklanıyor ya da aklanabiliyor. Bunca zaman pek çok olayda yetkililer, sorumlular hakkında soruşturma dahi açmıyor, açılsa bile üstünkörü soruşturmalarla savuşturulup davanın bir an önce kapatılmaya çalışıldığı görülüyor.
Pek çok şüpheli ölüm olayında askeri tutanaklarla hastane raporlarının birbirine uymadığı ve otopsi raporlarında ciddi çelişkiler görülüyor; hatta bazen cenazelerin ailelerine gösterilmeden defnedildiği vakalar da yaşanıyor. Kimine otopsi yapılıp yapılmadığı bile belli değilken, kimine ait ölüm raporlarının ciddi kuşkular uyandırması üzerine ailenin "otopsinin tekrarı", “olaya ilişkin soruşturmanın yeniden açılması” gibi talepleri hemen her seferinde reddediliyor.
Yakınlarının askerdeki şüpheli ölümleri için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptığı başvurular da, Türkiye Cumhuriyeti'ni, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2. maddesi olan yaşam hakkını ihlal ettiği ve şüphelerin giderilmesini sağlayacak etkin bir soruşturma yapılmadığı gerekçesiyle mahkûm ediyor.
Niyazi Nefi Kara
ŞÜPHELİ ASKER ÖLÜMLERİ ARAŞTIRILSIN ÖNERGESİ NEDEN REDDEDİLDİ?
CHP Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara resmi sosyal medya hesabından, TBMM'nin araştırılmasına dair verdikleri 'Şüpheli Asker Ölümleri' önergesinin 12 Ekim 2017 tarihinde AKP'nin oy çokluğu nedeniyle Genel Kurul'da reddedildiğini belirtiyor.
CHP’li Kara, reddedilen önergesinin dışında bu konunun aydınlatılması için yasama adına tüm yolları da deniyor. Konuyla ilgili kanun teklifi ve soru önergeleri de veren Kara, konunun alilerin ağzında anlatıldığı ‘Er Mektubu Görülmemiştir’ isimli kitabı ile de ailelerin mücadelelerinde onlara yardımcı olmaya devam ediyor.
İşte o tweeti:
Aynı zamanda, 2017 yılından itibaren Mehmetçik Vakfı aracılığıyla şehit olan veya herhangi bir şekilde hayatını kaybeden asker yakınlarına 50 bin Türk lirası yardım yapılmaya başlandı. Fakat bu karar yıllardır hukuk mücadelesi veren diğer aileleri kapsamadığı dikkat çekti.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nde yaşanan intihar vakaları ve askeri personel üzerinde psikolojik baskı yaratan (mobbing uygulamaları) Türkiye Barolar Birliği ve Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği (TEMAD) tarafından ortaklaşa düzenlenen panelde ilk kez 2015 yılında masaya yatırıldı.
Türkiye Barolar Birliği ile Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği’nin düzenlediği ‘TSK’da Mobbing ve İntihar Vakaları Sempozyumu’nun sonuç bildirgesine göre 10 yılda çatışmalarda yaşamını yitiren asker sayısı 818 iken aynı süre içerisinde kışlalarda 934 asker intihar etti. Birçok intihar vakasında ise sır perdesi aralanamadı.
2012’DEN BERİ RESMİ RAKAMLAR NEDEN AÇIKLANMIYOR?
Düzenlenen sempozyumda 2012 yılından beri resmi rakamların açıklanmadığı vurgulanırken, şüpheli asker intiharlarının 2012 rakamlarına göre sivillerden 2,5 kat fazla olduğu ifade edildi.
Mobbing mağduru askerlerin yüzde 42’si hakaretten, yüzde 30’u dayaktan, yüzde 28’i orantısız cezalardan, yüzde 24’ü sağlık hizmeti alamamaktan, yüzde 14’ü aşırı fiziksel aktiviteye zorlanmaktan, yüzde 14’ü tehdit edilmekten, yüzde 7’si rütbeli personelin şahsi işlerine koşturulmaktan, yüzde 7’si ise uykusuz bırakılmaktan şikâyetçi.
Ebru Özeser Yiğit
“22 YILDA 2 BİN 300 ASKER ŞÜPHELİ BİR ŞEKİLDE HAYATINI YİTİRDİ”
Şüpheli Ölümleri Araştırma ve Dayanışma Derneği Başkan Yardımcısı Ebru Özeser Yiğit, son 22 yılda 2 bin 300 askerin şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdiğini ve özellikle şüpheli asker ölümlerinde Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamalarının yaşandığı bölge kentlerinin başı çektiğini belirtiyor ve ekliyor:
“Bizler kışlalarda çeşitli sebeplerle hayatını kaybetmiş ya da intihar süsü verilmiş hatta oda yetmezmiş gibi vatan haini damgasını yemiş evlatların aileleriyiz. Ülke genelinde kışlalarda şüpheli ölüm diye geçen 2 bin 300 tane vatan evladı var. Ve bakanlıklara binlerce dilekçe gitmesine rağmen bir tane komutan ve askeri birlik hakkında soruşturma başlatılmadı. Çocuklarımızı bizden daha iyi kimseye tanıyamaz. 20 yaşına kadar psikolojisi düzgün olan bir çocuğun askere gittikten 20 gün sonra psikolojisinin bozulduğunu iddia edip buna dayılı intihar ettiğini söylüyorlar ama silahında barut ve parmak izine rastlanmıyor. Hiç birimiz çocuklarımızın kendini vurduğuna inanmıyoruz. TSK içinde var olan bazı baskıcı komutan ve subaylar tarafından öldürüldüklerini biliyoruz.”
Ağabeyi Piyade Er Emrah Özeser’i, 22 Ekim 2006 tarihinde Hatay Reyhanlı Oğulpınar Hudut Karakolu’nda 20 günlük askerken kaybettiğini belirten Şüpheli Ölümleri Araştırma ve Dayanışma Derneği Başkan Yardımcısı Ebru Özeser Yiğit, “Gerekçe olarak ablamın evlenmesini öne sürüdüler. ‘Ağabeyiniz ablanızın evlendiğini duyunca psikolojisi bozuldu ve kendini vurdu’ dediler. Bizler annesiz babasız büyüdük. Çok zor günler yaşadık. Yaşadığımız o kadar zorluğa rağmen ağabeyimin psikolojisi bozulmadı da askere gittiğinde mi bozuldu?” diyerek yaşadıkları derin üzüntüyü dile getiren Yiğit, “Bizi en çok üzen ise ağabeyimin cenazesini ceset torbasına koyup getirdiler. Kapının önüne bırakır bırakmaz da arkalarına bakmadan gittiler. Vatani görevini yapmaya giden şerefli bir Türk askerine bu yapılır mı?” diye konuştu.
Yaklaşık iki ay önce Bursa Gemlik’te annesiyle telefonda konuştuğunu gören komutanın başına miğferle vurup beyin kanaması geçiren Gökhan Kılıç’ın hayata veda ettiğini hatırlatan Ebru Özeser Yiğit, “Daha 4 aylık evliydi. Umutları ve hayalleri olan bir hayat daha son buldu ve eğer arkadaşları şahitlik vermeseydi bu olayda intihar adı altında kapatılacaktı. Şuan duruşmanın olacağı günü bekliyoruz. Demem o ki TSK’nın içinde böyle komutanlar olduğu sürece bu ölümler son bulmayacak. TSK’nın yegâne temsilcisi Mehmetçiktir. Bizim evlatlarımız olmazsa Mehmetçik de olmaz. İşte bu yüzden yetkililerden bizim feryadımızı duyup hiç olmazsa bu çocukların geride bıraktığı ailelerine sahip çıkmasını ve çocuklarımızın üzerine atılan intihar damgasının kaldırılmasını istiyoruz” şeklinde konuştu.
“MİLLETİNE SİLAH DOĞRULTAN DARBECİ KOMUTAN ERLERE Mİ ACIYACAK”
15 Temmuz darbe girişiminden sonra Bursa İl Jandarma Komutanı'nın çantasında, darbecilerin amacına ulaşmaları halinde kimin hangi göreve getirileceğini gösteren listenin ele geçirildiğini ve o listede Genelkurmay eski Adli Müşaviri Mehmet Oğuz Akkuş’un da yer aldığını vurgulayan Yiğit, “Mehmet Oğuz Akkuş 15 Temmuz gecesi Genel Kurmay Karargâhındaymış. Kendisi de bir numaralı sanıklardan biri. Soruyorum size askerimizi milletinizin üstüne salan, acımadan ateş açtıranlar, vur emri verenler, bizlerin ağabeylerine, oğullarına, kardeşlerine mi acıyacaklar?” dedi.
“ÖLÜMLERİN ÜSTÜNÜ ÖRTEN KOMUTAN FETÖ’DEN YARGILANIYOR”
Bu resimlerde görülen ve şehit töreni düzenlenen askerlerin, 2 ay sonra şehit olamadığını intihar ettiğini söylediklerini hatırlatan Ebru Özeser Yiğit, “Aileler şüphelenip mezarı açtırıp yeniden otopsi isteyince de savcılık tarafından bu talepleri reddedildi. ‘Kovuşturmaya yer yoktur’ kararını veren askeri hâkim ve savcılar FETÖ soruşturması kapsamında görevlerinden ihraç edildi” diye konuştu.
Haberiniz Özel Haber / Tuğba Birgül