Çözüm denilen süreçte şunlar oluyor: PKK terör örgütü, yollara patlayıcılar yerleştiriyor ve binlerce metre kablolar çekilerek “serhildan” zamanını bekliyor. Bölgede insanlara seksen bin silah dağıtıyor. Diyarbakır’ın Sur Belediyesi’ne ait parka silahları gömüyor. Terör örgütü PKK, YDG-H adlı kolluk gücünü örgütlüyor. Zaman zaman yolları kesip kontrol yapıyor. Teröristlerin heykellerini dikiyor. Korucuları fırsat buldukça katlediyor. Okullardaki Atatürk büstlerini parçalıyor. Okulları yakıyor. Alternatif Cuma namazları düzenliyor.
Çözüm süreci bağlamında AKP iktidarının oluşturduğu “Akil Adamlar” ise teröristleri silah bırakmaya ikna etmede değil halkın PKK terörünü makul ve meşru görmesi için devreye sokuluyor.
PKK açıkça devlete “yol yapamazsın”, “baraj yapamazsın”, “karakol yapamazsın” derken iktidar bunu sineye çekiyor. PKK yargı yapar, vergi toplar, dağa adam devşirirken iktidar çözüm süreci sayıklamasıyla vakit geçirir.
Sonuçta Kobani bahanesiyle 6/7 Ekim’de PKK/HDP yetkilileri tarafından ayaklanma girişimi başlatılır. Elliyi aşkın vatandaş ölür. AKP iktidarı ise adeta olanı biteni seyreder. Daha da utanç verici olan şey ise PKK’nın siyasi uzantılarıyla Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bakanlarının Dolmabahçe’de bir araya gelmeleriyle ortaya çıkar. Terör örgütünün hükümlü olan ele başısının on maddelik metnini Dolmabahçe’de AKP’li bakanlar kuzu kuzu dinlerler.
O günden bugüne Güneydoğu’da oluk oluk şehit kanı akmaktadır. Gelinen aşamada Şırnak ve Cizre’de sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş. Sokaklara barikat kuran PKK’lılar güvenlik güçleriyle çatışmaktadır. Hatırlanacağı gibi daha önce de Cizre’de PKK ile HÜDAPAR üyeleri arasında günler süren kanlı çatışmalar olmuş. AKP iktidarı olanı biteni yalnızca uzaktan izlemiştir.
AKP, vatandaşın can ve mal güvenliğini devletin kamu düzenini sağlamayı “çözüm ve seçim süreci zarar görür” kaygısıyla rölantiye almıştı. Bıçağın kemiğe dayanması sonucunda AKP iktidarı sonunda PKK’ya karşı harekete geçmesi için askere talimat verdi.
AKP’nin ‘her yol denendi, denenmeyeni denemek’ adıyla bölgede PKK ile yürüttüğü doğrudan ya da dolaylı görüşmeler Türkiye’yi ciddi sıkıntılara sokmuştur. Terör örgütü PKK, bölgede halk üzerinde baskı yapan, şiddet uygulayan, yargı yapıp vergi toplayan bir otorite haline gelmiştir.
Bütün bu yaşananların sorumlusu kimdir? AKP’li çözüm dalkavuklarının söylediği gibi geçmiş iktidarlar mıdır?
Yoksa itiraf niteliğindeki şu sözlerin sahipleri midir?
Başbakan Davutoğlu, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri Konfederasyonu Yönetimi’ne hitaben şunları söylüyor: “2013 yılında bütün silahlı unsurlar Türkiye’yi terk etsin dedik. 2013 Mayıs’ında Türkiye’den geri çekilmesine karar verilen unsurlar, aksine son iki yıl içinde Türkiye’de kendi yıkıcı yıpratıcı saldırılarını artırabilmek için ciddi bir yığınak yapma teşebbüsüne yöneldiler.”
Davutoğlu’na sormak gerekir, çözüm partneriz PKK, ciddi yığınak yaparken kamu düzeni ve güvenliğinden sorumlu iktidar olarak siz ne yapıyordunuz?
MİT yetkilisi Oslo’da PKK’lılara “Biliyoruz. Metropolleri de patlayıcılarla doldurdunuz” diyor. MİT yetkilileri PKK’nın metropolleri patlayıcılarla doldurduğunu bilmesine karşın AKP iktidarının ne yaptığını herkes merak ediyor?
Arınç, PKK için çözümü, “Yeniden güçlenmek, silahlanmak, serhildan için fırsat kollamak, devrimci halk ayaklanması için uygun ortamı bulmak amacıyla sinsi bir biçimde kullandı” diyor. Halkın kendilerine teröristler “silahlarıyla her gün köylerde ama siz bunlara bir şey yapmıyorsunuz” diye yakındığından da söz ediyor. Hatta ‘Üzerinde silah olan PKK’lı teröristler karakolun önünden geçiyorlar, onlara el sallıyorlardı. Asker de onlara hiçbir şey yapmıyordu, durum biraz böyleydi’diyor.
PKK, yollara mayın döşerken, metropolleri patlayıcılarla doldururken, kentlerde örgütlenirken, silahlarıyla karakolların önlerinden geçerken onları seyredenler; polis ve askerlerin şehit edilmesinden doğrudan suçlusunuz. Suçlu kalk ayağa!