Strateji ve Savaş Sanatı Açısından Bahçeli’nin Çıkışı Doğru ve Tutarlıdır

  Televizyonlarda herkes Bahçeli’nin son tehdite, “istifa etmezsen 6 kaset daha yayınlarız” tehditine verdiği cevabı tartışıyor. Çoğu televizyoncu ve yorumcu MHP’ye yönelik bilinçaltındaki antipatiyi, Devlet Bahçeli’nin son çıkışının tutarsız olduğunu söyleyerek sergiliyor. Kimi bunu süslü kelimeler arkasında gizleyerek yapıyor kimi direkt fakat sonuç bir: Devlet Bahçeli’nin son tavrı ile ilk tavrı arasında çelişki vardır. Bahçeli tutarsız.
  Peki gerçekten öyle mi? Bu durumu liderlik-yönetim bilimi ve politik savaş sanatı açısından inceleyelim.
  Konuya girmeden once bir soru sormak istiyorum: Devlet Bahçeli ilk kasetler çıktığı zaman gerçekten olayın bittiğini, seçime yaklaşırken başka kasetlerin çıkmayacağını mı düşündü? Bu soruya evet cevabı verecek insanın zekasından şüphe ederim. Şöyle düşünelim: Bir parti liderisiniz ve sizi baraj altında bırakmak isteyen profesyonel bir organizasyon ile karşı karşıyasınız. Seçime bir aydan fazla bir zaman var ve yardımcılarınızın dördü hakkında kaset ortaya çıkıyor. Seçime yaklaşırken, yeni kasetlerin çıkmayacağını, bu profesyonel organizasyonun elindeki “bütün cephaneyi” bir seferde harcadığını mı düşünürsünüz? Bu soruya hala evet cevabı veriyorsanız lütfen şu an bu yazıyı okumayı bırakın.
  Peki Bahçeli bu organizasyonun elinde “yedek cephane”lerin olduğunu bilmesine rağmen niye ilk dört kişinin istifasını istemiştir ve sonra diğer altı kişiye tehditin ardından sahip çıkmıştır? Soru budur.
  Sorunun cevabına girmeden stratejiye ve savaş sanatına ait bazı terimleri kavramlari inceleyelim: Bunlardan biri “inisiyatifi ele almak”tır. İnisiyatifi ele almak, düşmanınızın karar mekanizmasının önüne geçmektir. Ondan önce karar vermek, bu kararları ona fırsat bırakmadan seri bir şekilde almaktır. Bunu devamlı yapabildiğiniz takdirde rakibinizin sizin verdiğiniz kararlara reaksiyon göstermekten başka yapacak bir şeyi kalmayacaktır çünkü aranızdaki çatışmada karar mekanizması sizin elinize geçmiştir. Ünlü komutan Montgomery’nin veciz ifadesiyle, inisiyatifi ele geçirdiğinizde, “düşmanınız sizin çaldığınız müziğe göre dans edecektir”[1]. Dolayısıyla, inisiyatifi ele geçirmek en basit tanımıyla, düşmanınızı, rakibinizi sizin çaldığınız müziğe göre dansettirmektir.
  Diğer bir kavram ise, “alan hakimiyeti” (dominating the terrain) kavramıdır. Düşmanınız çarpışacağınız alana sizden önce gelir ve araziye derin bir şekilde nüfuz eder. Arazinin orman, tepe, dağ, kayalık, nehir vs. gibi her türlü yapısından yararlanarak, savaş gücünü ikiye üçe katlar. Siz ondan daha sonra geldiğiniz için dezavantajlı bir konuma düşersiniz[2].
  Diğer bir kavram ise “çatışma kurallarını belirlemek” (dictating the rules of engagement) kavramıdır. Bu kavramların yanlarına İngilizcelerini yazmamın nedeni bu terimlerin, kavramların özel bir alana ait oluşu ve Türkçeye çevirirken yanlış çevirme ihtimalini hesaba katmamdan dolayıdır. Çatışma kurallarını belirlemek kendi kendisini tanımlıyor zaten. Çatışmanın kurallarını kimin yazacağı çok büyük bir oranda çatışmayı kimin zafer ile sonuçlandıracağını gösterir. Rakibiniz sizin yazdığınız bir senaryoda, sizin kurallarınızla, sizin verdiğiniz bir rolü bilmeden oynuyorsa, zaten zafer sizindir.
  Bu üç kavram da aslında birbirine bağlıdır ve bu üç kavramın içeriği politik savaş sanatında kullanılır. Tarihteki bir çok politikacıyı incelerseniz göreceksiniz ki savaş sanatında kullanılan bu kuralları bu politikacılar bilerek veya bilmeyerek kullanabildikleri ölçüde politik savaş sanatında da kullanıyorlar. Soruya dönecek olursak, Devlet Bahçeli bu organizasyonun elinde “yedek cephane”lerin olduğunu bilmesine rağmen niye ilk dört kişinin istifasını istemiştir ve sonra tehditin ardından diğer altı kişiye sahip çıkmıştır? Bu sorunun cevabını Devlet Bahçeli çıktığı televizyon programında vermiştir. Cevap tehdit ve şantajdır.
  Bahçeli en başından kendi yardımcılarının çoğu hakkında kaset hazırlatıldığını anladı ama arazi hakimiyeti karşı tarafın elindeydi. Karşı taraf kanunsuzca, insanların evlerine girerek kayıt cihazları yerleştirmiş ve “arazi hakimiyetini” sağlamıştı. Üstelik arazi hakimiyetini sağlayarak “çatışmanın kurallarını da belirlemişti”. Düşmanınız arazi hakimiyetini sağlayıp size çatışmanın kurallarını kabul ettirmeye çalışıyorsa savaş sanatının bu konudaki çözümü nedir? Çözüm düşmanınızın arazi hakimiyeti sağladığı bölgede savaşmamak ve asla düşmanınızın yazdığı çatışma kurallarını kabul etmemektir. Stratejinin ilk adımı budur. Bunu yaptıktan sonra, ikinci adımda düşmanınızı sizin belirlediğiniz bir alana çekip, arazi hakimiyeti avantajını bitirip, kendi arazinizde yok edersiniz.
  Şimdi, Bahçeli’nin tavrını bu savaş sanatı terminolojisinden bakarak okuyalım: Bahçeli karşı tarafın araziye hakimiyetini ve oyunun kurallarını yazdığını gördü. Onların belirlediği arazide ve onların yazdığı kurallarla çatışmaya giremezdi. Cengiz Han’ın ve diğer Türk savaşçılarının “zayıf zayıf, güçlü güçlü” stratejisi gibi, onları kendi belirlediği araziye çekmesi için ilk önce zayıf olduğu imajını yaratıp dört kişiyi savaş alanında bıraktı. Karşı taraf bunu görüp daha ilerledi ve Bahçeli’nin belirlediği araziye girdi, kendi gücünü çok abartıp MHP’yi şantajla dizayn etmeye, tehditler savurmaya başladı ve böylece gerçek niyetini gösterdi. Bu araziye girer girmez, Bahçeli resti çekti ve saldırıya geçti. Şu an inisiyatif Devlet Bahçeli’nin elindedir çünkü karşı taraf isterse 24 saat kaset yayınlasın, savaşacağını belirtmiştir.
  Şu açıdan bakalım, Bahçeli ilk dört kişinin istifasını istemeseydi, aslında karşı tarafın dikte ettiği çatışma kurallarını ve onların arazisinde savaşı kabul etmiş olacaktı çünkü o durumda herkes “işte Bahçeli ahlaksız arkadaşlarını partiden atmıyor. Bu nasıl bir ahlaksızlıktır?” diyecekti. Daha sonra o dört kişinin istifasının ardından, son tehditte belirtilen altı kişinin istifasını hemen tehditin ardından kaset çıkmadan isteseydi, herkes “Bahçeli bu kasetçilerin kuklası oldu. Tehditlere boyun eğiyor. Tehditle adam atıyor. Bu nasıl bir liderdir?” diyecekti.
  Halbuki şimdi durum değişmiş, ilk dört kişi istifa ettirilerek hareketin geleneğine uygun olmayan yaşam biçimine izin verilmeyeceği ispatlanmış, son altı kişiyi de şantajla istifa ettirmeyeceğini göstermiştir. Bu şekil bir yol izleyerek, bu kasetlerin içeriğinden daha vahim olan, MHP’yi tehditle boyun eğdirme, dizayn etme projesini milletin gözü önüne sunmuştur. Bir düşünün, Bahçeli diğer altı kişinin istifasını kaset çıkmadan, hemen tehdit ve şantaj ardından isteseydi, olay üç gün sonra “şu da istifa etsin, bu da istifa etsin, onun yerine şu adamı getirmezsen şu kaseti yayınlarım” seviyesine düşmeyecek miydi? Hiç şüphesiz düşecekti.
   Bahçeli hem ahlaksızlığa pirim vermeyeceğini göstermiş hem de hiç kimsenin kendisine ve partisine tehditle dizayn çalışmasında bulunamayacağını ispatlamıştır. Devlet Bahçeli zaten bu kişilerle ilgili kaset yayınlanırsa onların da istifasının isteneceğini belirtmiştir ama fark şuradadır: Tehditten dolayı değil, bu kişilerin özel hayatına dikkat etmemesinden yani kasetten dolayı.
  Yani şantajdan dolayı değil, kasetleri çıkan bu kişilerin uygunsuz hallerinden dolayı.
   Bu iğrenç röntgencilere boyun eğdiği için değil, kasetleri çıkan bu kişilerin hareketin geleneklerine ters bir yaşam biçiminden dolayı. Hata yaptıklarından dolayı.
  Mevcut strateji doğrudur. Bu stratejinin zafer noktasına dünkü yazımda da belirttiğim gibi o iğrenç röntgencilerin yakalanıp adalete teslim ettirilip ceza almalarını sağlayarak ulaşılacaktır çünkü bu iğrenç röntgencilerin ceza almaması bu hareketi yaralar.
  Medyanın Bahçeli’ye tutarsızlık iddiaları savurarak çırpınması traji-komiktir.
  Strateji ve savaş sanatı açısından Devlet Bahçeli’nin çıkışı doğru ve tutarlıdır.


[1] Montgomery of Alamein, A History of Warfare, (William Morrow and Company, Inc., New York, 1983), sayfa: 22

[2] Bob Johnson-Michael Whitby-John France, How to win on the Battlefield, (Thames & Hudson, London, 2010), sayfa: 62-71

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!