Srebrenitsa ya da Araf’taki mahşer

Bilindiği gibi 11 Temmuz 1995 günü Bosna Hersek’in Srebrenitsa Kentinde Boşnak kardeşlerimize karşı Sırplar tarafından büyük bir soykırım gerçekleştirilmiştir. Srebrenitsa Katliamını 17. Yıl dönümünde anmak için 10 Temmuz Salı günü Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ başkanlığındaki Türk heyetiyle birlikte Saray Bosna’ya gittik.

Katliamın üzerinde 17 yıl geçmesine rağmen Srebrenitsa’da gördüklerimiz ve şahit olduklarımız, insanlık adına ibret verici derslerle doluydu.

Srebrenitsa’da ilk önce devasa ve hantal bir hangara girdik. Burası, iç savaş zamanında akü fabrikasıymış. Srebrenitsa’yı güvenlikli bölge ilan eden BM’nin Hollandalı askerlerinin karargâhıymış. Bir ara Sırplardan kaçan Müslümanların sığındıkları yer olmuş. Bu hangarın duvarlarına, soykırım döneminde orada yaşananları gösteren ibretlik tabloları asmışlar. Bu tablolardan birisi de katledilen bir Boşnak’ın atıldığı çukurdan çıkan ve Allah’a açılmış eli ile, elinin yanındaki Kuran-ı Kerim’di. İhtimal ki katledilen o ellerin sahibi son çare olarak, ellerini Allah’a açmış ve elinde tuttuğu Kuran-ı Kerim’le birlikte de katledilmişti.

Hangarın içini gezerken adeta her köşesinden üzerimize boca edilen ölüm çığlıklarını duyar gibi olduk. Ölüm ancak Srebrenitsa’da olduğu kadar katı, hain ve alçakça olabilir.

Sonuçta bu soğuk, donuk, etik ve estetikten yoksun ölüm ve ihanet hangarından bir daha geri dönmemek üzere çıktık.

Srebrenitsa’da 11 Temmuz’da sıcaklık otuz beş derecedeydi, hava kurşun gibi ağırdı. Anma töreninin yapılacağı Potocari bölgesi çoğu kadın olmak üzere beyaz elbiseler içinde on binlerce Boşnak tarafından doldurulmuştu. Daha önce şahit olmadığım ve bundan sonra da şahit olacağımı sanmadığım 520 yeşil tabutun başına toplanmış mahşeri bir kalabalık, içine aldığı insanları, ruhen eritiyordu.

520 tabutun birbiri peşi sıra ilahi adalete yolculuğunu tarif etmeye kelimeler yetecek gibi değildi.

Bizim hayatımızda beş ya da on yeşil tabut başında ağlamışlığımız vardı ama beş yüz yirmi tabut başında ağlayanları görmüşlüğümüz hiç yoktu. İnsanlar, 17 yıl önce kaybettikleri yakınlarından arta kalanlardan bulabildiklerini, katledildikleri çukurlardan çıkararak içine doldurdukları tabutları toprağa vermek için bekleşiyorlardı. Evet, burası Araf’tı ve yalnız insanlığın değil sözün de bittiği yerdi.

Birbiri peşi sıra defnedilmek üzere omuzlara alınmış yüzlerce tabut, onların ardından yürüyen binlerce yaralı ve vakur insan. Srebrenitsa bir kentin yüz yılda doldurabileceği bir mezarı bir günde doldurma başarısını göstermiş bir kentti… Bu yönü itibarıyla tarihi bir gündü yaşanan. İnsanlık adına duyulacak en büyük utanç burada somutlaşmıştı.

Binlerce mezarın başına toplanmış onbinlerce insan, ellerini Allah’a açmış dua ediyor. Mezarların başında ise mermerden yapılmış binlerce sivri taş, birer şehadet parmağı gibi gökyüzünü işaret ediyor gibiydi. Dünyadaki mahşer, yaşayanlar tarafından ancak böyle tablolaştırılabilir!

Dahası var, o da Srebrenitsa’da yeşilin, doğanın ve kuşların cıvıltısı ile insanlığın ölümü çelişkili bir tokat gibi insanın suratına iniyor. İnsanoğlunun Tanrı tarafından kendisine bahşedilmiş bir cennet gibi coğrafyayı nasıl cehenneme çevirdiğini gösteren ibretlik bir manzaraydı orası.

Kinin, nefretin, ırkçılığın, bölücülüğün giydiği somut kimlikti Srebrenitsa. Orası aynı zamanda ihanetin, alçaklığın, utancın da 20. Yüzyıldaki son karargâhıydı. İnsanlığa karşı işlenen bu ihanetin, Avrupa’nın merkezinde, insanların gözü önünde, NATO’nun koruması altında ve BM gözetiminde yapılması da üzerinde durulması gereken ayrı bir bahis..

Srebrenitsa’da yaşananlar, mevcut hali anlamada ve geleceği algılamada kullanılabilecek en önemli pusuladır.

Dahası da, kötülük ruhunun, bütün haşmetiyle Srebrenitsa’da hâlâ dip diri olarak yaşıyor olmasıydı.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!