“Siyasal İslam” dini bir terim değildir. Aksine, siyasal bir terimdir. Çünkü “Siyasal İslam” terimi İslam Tarihinde varit değildir. Bu, 20. yüzyılda ortaya çıkmış bir terimdir. “Siyasal İslam” teriminin anlamı, kısaca, İslam’ın bir ideoloji gibi algılanıp siyasal mücadelenin konusu ve aracı haline getirilmesidir. “Siyasal İslamcı” ise İslam’ı siyasallaştıran, ideoloji gibi algılayıp siyasal mücadelenin konusu ve aracı haline getiren kişi anlamına gelmektedir. Tüm Müslümanların birleşerek bir devlet İslam Devleti kurmasını isteyenler (Siyasi Ümmetçiler) de elbette Siyasal İslamcı tanımına dâhildirler.
Bu yazıda Siyasal İslam’ın, ya da diğer bir deyişle İslam’ın siyasallaştırılmasının doğruluğunu, yanlışlığını tartışmayacağım. Yapmak istediğim, Siyasal İslamcıların son yıllarda saflarını seçmek konusunda içine düştükleri çıkmazı irdelemektir.
Yukarıda belirttiğim irdelemeyi yapmaya geçmeden önce yakın tarihimizde ve günümüzde belli başlı Siyasal İslamcı kişi, grup, cemaat, parti vb. tanıtmak gerekmektedir. Bunları tanıtmadan içine düştükleri çıkmazı açıklamak mümkün değildir.
Yakın tarihimizdeki en ünlü Siyasal İslamcı merhum Necmettin ERBAKAN’dır. ERBAKAN, siyasal arenaya 1969 yılında arkadaşlarıyla birlikte kurduğu MNP (Milli Nizam Partisi) ile çıkmıştır. MNP, kuruluşundan kısa bir süre sonra Anayasa Mahkemesince laikliğe aykırı program ve eylemleri nedeniyle kapatılmıştır.
Necmettin ERBAKAN, sonra sırasıyla MSP’yi ve RP’yi kurmuştur. Bu partilerin ikisi de laikliğe aykırılık nedeniyle kapatılmıştır. RP’nin kapatılmasıyla ERBAKAN’a siyaset yapma yasağı gelince, ERBAKAN, uzaktan kontrolü ile önce FP’yi kurdurmuş, bu da kapatılınca en son SP kurulmuştur.
Necmettin ERBAKAN ile birlikte yukarıda açıklanan partilerde üst düzeyde siyaset yapan arkadaşları da doğal olarak ERBAKAN gibi siyasal İslamcıdırlar.
2001 yılında Tayyip ERDOĞAN, Abdullah GÜL, Bülent ARINÇ ve arkadaşları tarafından kurulan AKP de Siyasal İslamcı bir partidir. Başta Tayyip ERDOĞAN olmak üzere AKP yöneticilerinin “Milli Görüş gömleğini çıkardık. Yeni bir partiyiz.” sözleri inandırıcı değildir. Nitekim belirttiğimiz kişilerin eylem ve sözleri bu sözlerinin inandırıcı olmadığını net olarak ortaya koymaktadır.
Siyasal İslamcı siyasetçilerden birisi de SP’den ayrılıp HAS Parti’yi kuran Numan KURTULMUŞ’tur.
BBP’de eylem ve açıklamalarıyla Siyasal İslamcı partiler arasında sayılmalıdır.
AKP, birçok tarikat ve cemaatin oluşturduğu ittifakın gücü ile iktidar olmuştur. Halen iktidarda olması da bu ittifakın desteğinin devam etmesi sayesindedir. AKP’ye siyasi destek veren tarikat ve cemaatlerde bu destekleri sebebiyle Siyasal İslamcıdırlar.
AKP’ye siyasal destek veren cemaatlerin içinde en ünlüsü Fethullah GÜLEN Cemaati’dir. Cemaat, özellikle son 4-5 yıldır açıkça siyaset yapmaktadır.
Medyada da faaliyet gösteren çok sayıda gazeteci, yazar-çizer, vb. Siyasal İslamcı vardır. Bunların en ünlüleri Ali BULAÇ, Fehmi KORU, Abdurrahman DİLİPAK, Ahmet TAŞGETİREN vb. dir.
Ülkemizde belli başlı Siyasal İslamcı kişi, kuruluş, tarikat ve cemaatleri tanıttıktan sonra bunların içine düştükleri çıkmazı açıklayabiliriz. Şöyle ki;
Günümüzde özellikle ABD, AB ve İSRAİL ittifak halinde İslam Dünyası’na ve Müslümanlara karşı dört koldan saldırıya geçmiş durumdadırlar. Bu saldırılar halen devam etmektedir. Bu saldırıları şu şekilde tasnif etmek mümkündür:
1-Irak’a ve Afganistan’a yapıldığı gibi askeri işgal yöntemiyle yapılan saldırılar,
2-Tunus, Mısır, Libya ve Suriye örneklerinde olduğu gibi iç sorunları kışkırtmak ve isyancıları para, silah ve malzeme yönünden desteklemek yöntemiyle yapılan saldırılar,
3-Özellikle Türkiye’ye karşı yapıldığı gibi ekonomiyi çökertmek yöntemiyle yapılan saldırılar,
4-Dinler arası Diyalog vb. masallarla Müslümanların dini inançlarını yozlaştırma yöntemiyle yapılan saldırılar,
ABD-AB-İSRAİL ittifakının yukarıda belirttiğimiz saldırılarının ortak amacı İslam Dünyası’nı ve Müslümanları köleleştirmek ve bu ülkelerin zenginlik kaynaklarını sömürmektir. Bu sebeple bu saldırıları, “21. YÜZYIL HAÇLI SALDIRILARI” olarak nitelendirmenin yanlış olmayacağı kanaatindeyim.
Siyasal İslamcılar, İslam’ı siyasi mücadelelerinin konusu ve aracı haline getirdiklerine göre doğal olarak İslam’a ve Müslümanlara dost olanlara dost, düşman olanlara ise düşman gibi davranmak durumundadırlar. Siyasal İslamcılar, bundan başka İslam’a ve Müslümanlara zarar veren kişi, grup, devlet, kurum vb. her şeye karşı İslam’ı koruyucu, kollayıcı bir mücadele vermekle de yükümlüdürler. En azından siyasi ahlak bunu gerektirir.
Merhum Necmettin ERBAKAN ve yakın çalışma arkadaşları, siyasal mücadeleleri boyunca dürüst davrandılar. İslam Dünyası’na ve Müslümanlara düşmanlık yapan mihraklara ve devletlere karşı ciddi olarak mücadele ettiler. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurum ve kuruluşları tarafından defalarca kurdukları partilerin kapatılmasına, kendilerinin devamlı takip ve baskı altında tutulmalarına rağmen bir an için bile olsun ABD ve AB ile işbirliği yaparak intikam alma yoluna gitmediler. TSK tarafından devamlı horlandıkları halde TSK’nın bitirilmesi için ABD ve AB ile işbirliği yapmadılar.
Merhum ERBAKAN ve yakın çalışma arkadaşlarının takdir edilecek bu davranışlarına rağmen, diğer Siyasal İslamcıların birçoğu son on yıldır siyasi söylemleriyle ters düşen davranışlar içine girdiler. Bunlar özellikle ABD ve AB ile işbirliği yaparak Türkiye Cumhuriyeti’nden intikam alma yoluna gittiler. TSK’yı bitirmek için gene ABD ve AB ile işbirliği halinde yüzlerce general ve subayı cezaevlerine tıktılar. Bundan başka ABD’nin ve AB’nin Irak’ı ve Afganistan’ı işgal etmesine sessiz kaldılar, hatta zaman zaman destek oldular. Gene, ABD ve AB’nin Arap ülkelerini karıştırmalarına, iç savaş çıkartmalarına yardım ettiler. Vatikan’ın Dinler arası Diyalog perdesi altında yürüttüğü misyonerlik faaliyetlerine ortak oldular.
İnançları ve idealleri ister doğru, ister yanlış olsun, bir insanın söylemleri ile eylemlerinin mutlaka tutarlı olması gerekir. Bu, önce ciddi olmanın, samimi olmanın, dürüst olmanın icabıdır. Eğer, bir insanın söylemleri ile eylemleri arasında tutarlılık yoksa böyle insanlara ne denmesi gerektiğini ben söylemeyeceğim. Bunun takdirini siz değerli okuyucularıma bırakıyorum.
Söylemleri ile eylemleri arasında tutarsızlık içine giren Siyasal İslamcılar hakkında en doğru kararı tarih verecektir. Bugünden tarihin vereceği kararın ne olacağını tam olarak kestirmek mümkün olmayabilir. Ancak, şurası kesin ki, söz konusu ettiğimiz Siyasal İslamcılar için tarihin vereceği karar hiç de övünülecek, hoşa gidecek bir karar olmayacak; aksine utanılacak bir karar olacaktır.
Siyasal İslamcılar, eğer tarihin kendileri hakkında vereceği utanılacak bir karardan kurtulmak istiyorlarsa bu günden tezi yok davranışlarını ve konumlarını gözden geçirerek SAFLARINI DOĞRU SEÇMELİDİRLER. Zira, hem Siyasal İslamcı söylemlerde bulunmak, hem de İslam Alemi’nin azgın düşmanları olan ABD-AB ve İSRAİL’le kol kola yürümek mümkün değildir. Siyasal İslamcılar, İslam Alemi’nin haklarını savunmak veya İslam düşmanları olan ABD-AB ve İSRAİL’le kol kola yürümek seçeneklerinden birini seçmek durumuyla karşı karşıyadırlar. Siyasal İslamcılar, saflarını doğru seçebilmek için İstiklal Marşı şairi merhum Mehmet Akif’i kendilerine örnek almalıdırlar. Zira Mehmet Akif de bir yönüyle Siyasal İslamcı idi. Ancak, O’nun bugünkülerden farkı ömrünün her bir saniyesini inançlarına ve ideallerine uygun yaşaması idi.