Bugün kendi elimizle vatanımızı, emperyalizmin hedefi doğrultusunda paylaşmaya doğru gidiyoruz. Pek sert bir cümle değil mi? Evet sert olduğunu biliyorum ama maalesef gerçek de. Yöneticilerin kendi ideolojik hedeflerine gidişteki engel tanımazlıkları artık tahribatın boyutlarını geometrik olarak büyütüyor.
AKP Genel Başkanının konuşmalarında kullandığı ifadelere göre, 9 milyon Suriyeliye bakıyoruz. 4,5 milyonu Türkiye’de 4,5 milyonu da Suriye’de. Bu insanlar için, kendi vatandaşlarımızdan daha fazla harcama yaptığımız da başka bir gerçek.
Sınırlarımızın ötesinde oluşturulan idari yapılar, isimleri tespit edilen Suriyelilere verilerek, Türkiye’nin kontrolü altında geliştiriliyor. Sınırlarımızın içerisinde de farklı çalışmalar var.
Sınır illerimiz olan Hatay, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa ve Mardin’de nüfus yapısındaki farklılaşma çok açık. Bu siyasî yaklaşımla, yakın gelecekte bu şehirlerin yönetimi üzerinde söz sahibi olma arzusuyla karşılaşabiliriz. Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere birçok ilimizde düzensiz göç bir istila görünümünde. Sınır il ve ilçelerimizde artık ilkokullarımızdaki Suriyeli öğrenci sayısı Türk sayısını geçmiş durumda. Üniversiteye başvururken lise eğitimlerini sadece beyan ederek sınava giriyorlar. Bu sınav da neredeyse göstermelik yapılarak üniversite eğitimine alınıyorlar.
Ateşe benzin dökenler
Siyasetin yanında yerel yönetimlerde de kendi sınırlarını aşan çalışmalar görülüyor. Sınırlar deyince aklımıza il ve ilçe sınırları gelmesin, yerel yönetimin sınırlarından bahsediyorum. Niçin böyle diyorum ona bakalım.
Bir vesileyle gittiğim memleketim Kahramanmaraş’ta, künyesinde, “Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi Şehir Kültür Dergisi” ibaresi olan bir dergi ile karşılaştım. Elimdeki sayı, “Eylül-Ekim 2021 Sayı: 2”. Derginin adı da “Müşterek”
Önce Maraş hakkında bazı bilgiler. İnternete Maraş’ın nüfusunu sorduğumuzda il nüfusu 1.168.163, Merkez 664.958 sayıları karşımıza çıkıyor. Geçici Koruma Altındaki Suriyeli sayısı da resmî olarak 95.360 görünmekle birlikte, kayıtlı olmayanlarla birlikte 150 bine yaklaşığını söylemek abartı olmayacaktır. Maraş’ta sığınmacı kampı var. Ayrıca Geri Gönderme merkezlerinden birisi de Maraş’ta. Ve birçok yerde olduğu gibi Maraş’ın merkezinde de Arapça tabela Türkçe tabeladan neredeyse daha fazla bir hâle gelmiş vaziyette.
Derginin girişinde Büyükşehir Belediye Başkanı’nın kısa bir yazısı var. Başlığı da çok çarpıcı: “Uzun sürecek bir hikâyenin yeni durağı”.
Kısa ama oldukça iddialı cümleleri ihtiva ediyor. Başkan: “… milyonlarca mülteciye ve göçmene, bir sığınak olmanın ötesinde, yepyeni bir yaşam alanı teklifi sunan tek ülke ise Türkiye. Müşterek, … bu gerçek için siyasî, akademik ve entelektüel camiada … duyarlılık ortamı yaratmak istiyor.” diyor ve çözüm yolları sunduklarını belirtiyor.
Sundukları da ne kadar çok ortak yönümüz olduğu. Sanat, edebiyat, şiir… şairler ses sanatçıları… müşterek atasözleri ve deyimler… Yani anlaşılan, Belediye Başkanı birlikte yaşayacağız, alışalım ve gelenleri tanıyalım diyor. Onun için dergiye Müşterek adı verilmiş. (Hoş, dergideki “Medeniyetlerin Ortak Ruhu: Müzik” başlıklı yazıda tanıtılan bir Suriyeli sanatçının videolarına baktığımda güleceğim geldi. Geçmişte yılbaşında ekranlarda görünen dansözlerimiz pek masum kalırlar. Bu videoları başka birisi önerse herhalde perişan ederlerdi.)
Müşterek kelimesinin sözlükte ortak, birlikte ve ortaklaşa, elbirliğiyle yapılan veya hazırlanan anlamları var. Özellikle üçüncü anlam için verdiği örnek de Maraş Belediyesi’nin yapmak istediğine tam uyuyor: Müşterek idare.
Yanlışlıklara veya siyasî hedefe perde: Türkmenler
Bu dergiyi çıkaranların şunu da iyi bilmesi gerekiyor. Derginin ilk sayfalarında “Göçmen Türkmenler” başlığı ile bir yazı var. Girişinde “Türkiye diğer mültecilere olduğu gibi Türkmenlere de kucak açmış” diyor. Öncelikle onlar Türk’tür. Birinci Dünya Savaşı sonrasında orada kalmışlardır. Bugün de Türk oldukları için yurtlarında böyle bir muameleye maruz kalmaktadırlar. Türkiye’nin Türkmen politikasını Suriyeli, Afgan ya da Somalili politikalarıyla karıştırmak art niyetli değilse cehalettir. Türkmenler üzerinden, son yirmi yılda çok büyük problemler yaratan düzensiz göç politikasına bahane üretmeye çalışmak da doğru değildir.
Türkiye’yi yönetenlerin ideolojik hedefleri Türkiye’nin demografik (nüfus) yapısını bozarak siyasî bir hedefe ulaşmaya yöneliktir. Bunu dergideki eski AKP Milletvekili Yasin Aktay’ın röportajında görmek mümkün. Aktay: “Müslümanların Arap Baharı’yla birlikte bir şekilde ayağa kalkarak kendi bedenlerini bulmaya çalıştıklarının nasıl sonuçlandığını gördük.” diyor. Bu ham hayalin peşinde koştukları Aktay’ın “10 milyon Suriyeli şu anda Türkiye’nin idaresi altında. Esed yönetimi altında kalmış olan Suriyeli nüfusu 8 milyondur şu anda. Bunun ekonomik, siyasî ve sosyal sonuçları olacaktır” ifadelerinden de anlaşılıyor. Belediye Başkanının “Türkiye’nin teklifi” ifadesiyle birlikte bakmak gerek.
Yaratılan fiilî durumun siyasî sonuçları (!) üzerine de düşünülmelidir. Türkiye’de barındırılan ve Suriye’de bakılanlar vatandaşlığa mı alınacaktır? Hadi Türkiye’de yaşayanlar alındı, sınırların ötesindekiler nasıl olacak? Yoksa o topraklar Türkiye’ye katılmak mı isteniyor? Her ikisi de sonu bilinmez bir macera demektir.
Eğer hedef sadece Türkiye’deki Suriyelileri vatandaş yapmaksa bu nasıl olacak? Türk vatandaşlığına mı geçirilecek yoksa Arap kimliğiyle mi olacak? İnsanlar ben Türk olmak istemiyorum, beni kendi kimliğimle alıyorsanız alın yoksa ben bu şekilde kalmak istiyorum derlerse, anayasayı mı değişeceksiniz? Bunlar da sonu karanlık maceranın başka yönleri…
Kendinize gelin efendiler. Bu devlet Türklerindir. Egemenliğin sahibi Türk Milletidir. Egemenlik de tıpkı namus gibidir ve ortaklık kabul etmez. Türk Milleti de namusuna çok ama çok düşkündür. Birilerinin bu dergiyi çıkaranlara, Türkiye’nin onların babalarından veraset yoluyla intikal eden mülklerinden birisi olmadığını da hatırlatması gerekiyor. Kendi mülklerini kime isterlerse verirler, kiminle arzu ederlerse onunla paylaşırlar, kimi isterlerse onu misafir ederler.
Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi Türk Milletini ilgilendiren konularda sınırlarını aşmamalıdır. Yerel yönetimin beş yıllığına emanetçisidirler. Türkiye’nin misafirleri olan Geçici Koruma Altındaki Suriyeliler kendi topraklarına dönmeli ve mutlu bir şekilde yaşamalıdırlar. Artık Türkiye’nin ve Türk Milletinin yüksek çıkarlarına hizmet zamanıdır.