Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için size çok teşekkür ediyoruz.
Kamuoyu aslında sizi farklı devlet kurumlarının çeşitli kademelerinde yaptığınız başarılı hizmetlerinizle tanıyor. Daha sonra atıldığınız siyasette de yine memleket meselelerini düşünen ve verdiğiniz hizmetlerle milliyetçi camiada saygın bir yer edinmiş vatansever biri olarak biliniyorsunuz.
Fakat bu röportajımızda, sizinle farklı bir konuyu konuşmak, yine memleketin kanayan yaralarından olan Suriyelileri ele almak istiyoruz.
“21.YYTE Strateji kurulu Üyesisiniz. (21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü)” Bize enstitünün ve kurulun Suriyeliler hakkında yaptığı çalışmalardan kısaca bahsedebilir misiniz?
Öncelikle enstitümüz dünya ve Türkiye’de gerçekleşen politik, ekonomik, teknolojik, kültürel, toplumsal ve askeri süreçleri birincil kaynaklardan en yetkin analiz teknikleri ile ortaya koyuyor. Bunları yaparken de Türkiye’nin milli çıkarlarını ve milli güvenliğini göz önünde bulunduruyor, bu şekilde stratejik çalışmalar ortaya koyuyor. Bildiğiniz gibi Suriyeliler meselesi de Türkiye’nin milli güvenliği açısından bir tehdit. Bu noktada enstitümüzün de elbette çalışmaları var. Suriyelilerin Türkiye’deki etkileri üzerine yayınlanmış raporlarımız var. Ekonomi üzerine, demografik yapı üzerine yayınlanan bu raporlar alanlarında uzman kişiler tarafından hazırlanmış durumda. Bunun dışında Zaman zaman Suriyelilerin terörle bağlantıları ile ilgili ya da eğitim durumları ile ilgili makaleler yayınlanıyor. Ayrıca Suriye’ye komşu farklı ülkelerin de; Lübnan, Ürdün, Irak gibi Suriyelilere uyguladıkları politikalar ve bakış açılarını içeren makaleler de var. Konuyu sıkı takip ediyoruz ve hem yerel hem de ulusal haber kaynaklarından da veriler alıyoruz. Yani özetle, enstitümüz Türkiye’nin gerçek beka sorunu olan Suriyeliler meselesini de derinlemesine ele almakta ve incelemektedir.
Siz İYİ Parti kurucular kurulu üyesisiniz. Belli bir zamana kadar partinizin konuyla ilgili çok ciddi politikalar izlediğini, hatta çalıştaylar düzenlediğini biliyoruz. Son günlerde ise geçici koruma kapsamındaki Suriyelilerin geri gönderilmeleri noktasında neden somut bir çalışma göremiyoruz?
Evet, biz İYİ Parti olarak da bu konunun üzerine eğildik hatta bir çalıştay düzenledik. Prof. Dr. Ümit Özdağ hocamızın da yoğun çabalarıyla Suriyelilerin geri dönüşü üzerine 2019 yılının aralık ayında bir çalıştay yaptık. Son zamanlarda bu durum biraz geri plana atıldı. Fakat ben bu işin peşini bırakmaya hiç niyetli değilim. Bir Türk Milliyetçisi ve vatansever bir birey olarak Suriyelilerin Türkiye için oluşturduğu tehditleri görüyor ve gündemde tutmaya çalışıyorum. Suriyeliler meselesi Türkiye’nin içerisinde bulunduğu pek çok sorunun başında gelmektedir. Bunu görmek gerekir. Bakın, medyada çıkan IŞİD terör örgütüne yapılan operasyonların çoğunda Suriyelilerin yakalandığını görüyoruz. Ben sosyal medya hesabından bu konuyla ilgili sürekli paylaşımlar yapıyorum. Bu ülkede yüzlerce vatandaş IŞİD saldırılarında hayatını kaybetti. Bunlar göz ardı edilecek şeyler değil. Uygur Türklerini Çin’e iade etmek yerine IŞİD teröristleri Suriye’ye iade etmek gerek!
Ben, sık sık bu ve bunun gibi pek çok konuyu gündeme getiriyorum. Yaptığım paylaşımlarda da Suriyeli hesaplardan tepki alıyorum. Bu kişilerin misafirliği çoktan bitti. Artık ev sahibi gibi davranmaya başladılar. Bu olacak iş değildir. İYİ Parti, Suriye politikası değişmiş gibi davranıyor.
İYİ Parti Türkiye’de ilk defa Suriyeliler için geri dönüş strateji planı hazırlayıp kamuoyuna açıklayan bir partiydi. Bu politikasında bir değişiklik mi oldu yoksa televizyonlarda konuşanlar bundan habersiz mi? Ben de bunu sorguluyorum.
Suriyeliler kadar çok olmasalar da ülkemizde fazlasıyla yabancı uyruklu insan yaşıyor ve artık kendi semtlerini, mahallelerini hatta küçük şehirlerimizde kendi bölgelerini oluşturmuş durumdalar. Özellikle kendi ülkelerindeki savaşı bırakıp gelen Suriyelilerin gettolaştıkları yerlerde yaşayan vatandaşlarımız ne gibi sorunlar yaşıyorlar?
Evet, Türkiye’de milyonlarca yabancı uyruklu insan yaşıyor. Bunların çoğunu Suriyeliler oluşturmakla birlikte, Iraklı, Afgan kayıt dışı milyonlarca kişi var. Bunlar kendi mahallelerinde birbirlerini kolluyor gettolaşıyorlar. Bakın, Ankara’nın Önder mahallesine, İstanbul’un Fatih ilçesine, Kilis’e… Buralar sanki küçük Halep gibi. Bu durum orada yaşayan halkı huzursuz ediyor. Hatta rahatsızlar oluyorlar ki; kendi mahallelerinden vazgeçiyor, başka yerlere taşınıyor. Bakıyorsunuz, hastanelerde öncelikliler. Hastaneye giden kendi vatandaşımız bu durumdan rahatsız. Bu insanların çoğu yardımlarla geçiniyor ancak ülkemizde yoksulluk sınırının altında 100 binlerce insan devletten yardım alamıyor. Özellikle bahsettiğim bölgelerdeki okullarda ciddi eğitim sorunu var. Kilis’te bir sınıfta bulunan Suriyeli sayısı Türk sayısından fazla hale gelmiş. Eğitimde aksaklıklar yaşanıyor. Bu nasıl rahatsızlık uyandırmasın? Bu insanlar kendi ülkelerindeki savaştan kaçtılar. Topraklarını savaşarak elde etmiş, bir karış toprak için canını feda edecek bir toplumunda elbette rahatsızlık uyandıracaklardır! Bu kadar rahatsızlık içerisinde bizler konuyu dile getirdiğimizde suçlu oluyoruz. Yanlış anlaşılmak istemem. Biz bu insanlara düşman değiliz. Biz bu insanların kendi vatanlarına dönmeleri için bir mücadele veriyoruz. Kimsenin onların kötülüğünü istediği yok. Biz kendi vatanımızı düşünüyoruz ve kendi vatanımızın geleceği için de bu insanlar evlerine dönsün istiyoruz. Kayıt dışı olanların sayısı milyonları buluyor. Ülkemiz yolgeçen hanı değildir.
Hepimizin Bildiği gibi sorunlardan en çok etkilenen yerler Suriye sınırına yakın olan illerimiz. Hatay, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa bunların başında geliyor. Burada demografik yapının değişiyor olması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bahsettiğiniz bu illerde Suriyelilerin Türk nüfusuna oranı oldukça yüksek. Kilis‘in neredeyse %80’i Suriyeli olmuş durumda. Şanlıurfa, Gaziantep, Hatay’da da oranlar oldukça yüksek. Bu illerimizde her dört kişiden biri Suriyeli! Buralardaki Türk Vatandaşları durumdan çok rahatsız. Göçün başladığı yıllarda bu insanları misafir olarak gören halkımız yeri gelmiş ekmeğini paylaşmıştır. Fakat şimdi bakıyoruz sayıları her geçen gün artıyor. Bölgede işsizlik artıyor. Şanlıurfa’da, Gaziantep’te ve Hatay’da yurttaşlar, Suriyelilerin işlerini elinden aldıklarını düşünüyor. Bu bir bakıma yanlış da değildir. Kayıt dışı olmaları ve ucuz işgücü olmaları işverenlere de fırsat sağlıyor ve sonuçta işsiz vatandaşlarımız iş bulma konusunda sıkıntı çekiyor. İşverenlerin ise kayıt dışı ve gayrı kanuni çalıştırabileceği milyonlarca sığınmacı var. Türk işçisine ve alın terine ihtiyaç yok, onlar çalışmasa da, geçinmese de olur gibi düşünüyorlar.
Her şeyden önce Türkiye’de stratejik göç mühendisliği uygulanıyor. Stratejik göç mühendisliği nedir derseniz şöyle açıklayayım: Stratejik göç mühendisliği devletler ya da devlet dışı aktörler tarafından belli bir bölgede yaşayan nüfusun güçlendirilmesi, zayıflatılması ve muhtevasının değiştirilmesini sağlayan, askeri ve siyasi amaçlar dahilinde kasti şekilde yaratılmış iç ve dış görüşleri ifade ediyor. Mühendislik eseri göçleri yaratan araçlar tehditten askeri güç kullanımına, kazanç vaadinden finansal teşvikleri, hatta normalde kapalı olan sınırların açılıp basitçe geçişin kolaylaştırılmasına uzanan geniş bir skalayı kapsıyor. İşte Türkiye’nin yaşadığı kavimler göçüne benzetilen bu göç tam olarak bunun uygulanıyor olmasıdır.
Bakın Suriyelilerin doğurganlık oranı 5.3, Türklerde ise bu oran 1’e düşüyor. Bu kısa zamanda çok büyük sorunlar doğuracaktır. Bölgenin demografik yapısı değiştirilmeye çalışılıyor. Bu emperyalist bir oyundur ve buna dur demek zorundayız. Türkiye Araplaştırılmaya çalışılıyor. Bu bilinçli bir projedir ve biz Türk milleti olarak buna izin vermemeliyiz.
Yine Suriyelilerin kendi Televizyon ve radyo kanalları kurduğunu, dernekleştiklerini, sosyal medyayı etkin olarak kullandıklarını biliyoruz. Böylesine örgütlü bir enformasyon ağının nasıl finanse edildiği konusunda bir bilginiz var mı?
Şahsen ben sosyal medyayı ne kadar etkin kullandıklarını en net gören insanlardan biri olduğumu düşünüyorum çünkü Twitter’dan yaptığım bazı paylaşımların altında örgütlenerek tepki gösteriyorlar. Tepki göstermekle kalmayıp tehdit edenleri, hakaret edenleri var. Bu özgüven nereden geliyor? Özetle Twitter’da çok etkinler ve organize hareket ediyorlar. Bunun dışında örgütlü olarak hareket ettiklerini de açıkça görüyoruz. Biliyorsunuz geçtiğimiz aylarda Konya, İzmir ve Gaziantep gibi illerde aynı anda eylem yaptılar. Oldukça kalabalık gruplar halinde sokaklarda Arapça sloganlar attılar. Bunlar öyle kendi kendilerine yapabilecekleri programlar değil belli ki sıkı bir örgütlenme ağları var. Finans kaynakları nedir bilemem ama bir finans kaynakları olduğu kesin ve bu finansı sağlayan kişi veya kurumların Türkiye’yi zor duruma sokmak istediği de ortada.
Türkiye Cumhuriyeti 15 Temmuz 2016 yılında tarihinin en kanlı ve hain terör saldırısını yaşadı. Yüzlerce vatandaşımız şehit, binlercesi gazi oldu. Bunu gerçekleştirenlerin kendilerini nasıl gizlediğine hepimiz şahit olduk. Böyle, emperyalistlerin kullandığı taşeron örgütler, kripto oluşumlar; Suriye’den kendi savaşından kaçan ve kullanılmaya çok uygun olan bir kitleyi kullanmaktan çekinir mi?
Asla çekinmezler. Az evvel de bahsettim Türkiye’de neredeyse her gün IŞİD terör örgütüne yönelik operasyonlar yapılıyor ve bu operasyonlarda yüzlerce Suriyeli gözaltına alınıyor. Sadece IŞİD de değil aynı zamanda pek çok terör örgütüne üye Suriyeli yakalanıyor. Bu kişilerin çoğu hakkında ne işlem yapıldığına dair bilgimiz yok ancak bir kısmının şartlı tahliye ile serbest bırakıldığını biliyoruz. Bu insanların sınır dışı edilmesi gerekiyor.
Böyle dezavantajlı bir grubun emperyalist örgütler tarafından kullanılmaması zaten düşünülemezdi. Eğitim durumları da ortada. Bakın, Türkiye’ye gelen Suriyelilerin dışında bir de kayıt altında olmayan 100 binlerce kaçakların olduğunu düşündüğümüzde bu örgütlerin ekmeğine yağ sürüldüğünü açıkça söyleyebiliriz.
Ülkemizde bulunan Suriyelilerin sosyal, ekonomik ve demografik yapılarına baktığımızda yalnızca terör değil aynı zamanda asayiş konusunda suça eğilimli olabilme ihtimallerinin yüksek olduğunu görüyoruz. Konu üzerine yapılmış bazı araştırmalarda Türk toplumunda Suriyelilerin suç ve terör kaynağı olarak görüldüğünü, dolayısıyla da Suriyeli sığınmacılara dair güvenlik meselesini ve Suriyelilerin toplumsal düzene, barışa ve güvenliğe tehdit oluşturan unsur olarak görülmesi durumunu ortaya çıkarıyor. Prof. Dr. Murat Erdoğan her yıl rapor yayınlıyor. Son yayınladığı raporda, Türk toplumunun %62’si Suriyelilerin şiddet, hırsızlık, gasp, uyuşturucu ve fuhuş gibi suçlara dahil olduklarını ve kamu düzenine ve barışa tehdit oluşturduklarını düşünüyor. Bu oran Suriyelilerin yoğun olarak yaşadığı Güneydoğu bölgesinde daha da artıyor ve %70’e ulaşıyor. Biz 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü olarak bir anket yaptık, orada oranlar daha çarpıcı. Ankete katılanların %72’si Suriyelileri güvenlik tehdidi olarak görüyor ve ülkelerine dönmelerini istiyor.
Gazeteci Fatih Altaylı Teke Tek programında bir pandemi hastanesi başhekimi Yiğit’in (Sancaktepe Profesör Doktor İlhan Varank Hastanesi Başhekimi Nurettin Yiğit) Suriyelilerin covid-19 virüsüne daha az yakalandıklarını söylediğini aktardı. Konunun uzmanları ise böyle bir veri elde etmek için ancak sistematik ve uzun araştırmaların yapılması gerektiği kanaatindeler. Vakalar bu kadar arttığı halde; aynı toplu taşıma araçlarını kullandığımız, aynı yerlerde çalıştığımız, aynı havayı soluduğumuz Suriyelilerin, hastalığa daha az yakalanıyor oluşu söylemi bilimsel mi yoksa politik bir yaklaşım mıdır?
Ben bunun tamamen politik bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Pandeminin başından bu yana bizler bu konuda araştırmalar yaptık fakat Suriyelilerin bulaş oranlarını nasıl etkilediğini kaç tane Suriyelinin korona virüse yakalandığını ve kaç tane Suriyelinin korona virüs nedeniyle hayatını kaybettiğini bulamadık. Bununla ilgili hiçbir yerde veri yok. Söylediğiniz gibi sorulduğunda da geçiştiriliyor. Bu konuda herhangi bir açıklama yapılmıyor.
Pandeminin başlarında Ankara’nın Önder Mahallesi’nde çekilmiş bir video var. Bu videoda da gördük ki; Suriyelilerin yoğun olduğu bu bölgede hiçbir Korona virüs öneminin alınmadığı açıkça ortada. Bu insanların bulaş konusunda ne etkide olduğunu bilmemiz gerek. Bahsettiğim videonun dışında yine bir televizyon kanalında haber programında yapılan sokak röportajı yayınlandı. Maske takmayan Suriyelilere sorular soruluyor ve onlar da Türkçe bilmiyorum deyip kaçıyorlar. Bilgi yetersizliği var, dil sorunu ve daha bir çok şey…
Bu konuda yapılması gereken politik yaklaşım bu değildir. Yapılması gereken, bu insanların bilgilendirilmesi ve denetimlerinin de gerçekleştirilmesidir.
Bildiğiniz gibi savaş dönemlerinde insanların üremelerinin artmasının içgüdüsel bir durum olduğunu söyleyen uzmanlar var. Suriye iç savaşından kaçarak ülkemize gelen geçici koruma statüsündeki sığınmacıların da buraya geldikten sonra nüfus artışlarının daha fazla olduğu bir gerçek… O halde aynı yaştaki Suriyeli bir genç ile Türk vatandaşı bir evladımız karşı karşıya geldiğinde nasıl bir tablo ile yüzleşiriz?
Suriyelilerin doğum oranı 5.3, Türk vatandaşının ise bir. Şu anda Türkiye’de kayıtlı ve kayıtsız toplam 5.300.000 Suriyeli var ve bu Türkiye nüfusunun %6,40 altısını teşkil ediyor yani bugün Türkiye’de her 15 kişiden biri Suriyeli. Bu durum devam ettiği sürece önümüzdeki yıllarda Türkiye’de her on kişiden biri Suriyeli olacaktır ve biliyoruz ki Suriyeli genç nüfusu 2 milyona yakın. Bu genç nüfus iş olanaklarında Türk vatandaşından önde görünüyor. Yine bu genç nüfusun eğitim olanaklarında Türk vatandaşından önde.
Türkiye’de binlerce Türk genci devletten eğitim yardımı alamazken 20.000 Suriyeli gence geri ödemesiz eğitim yardımı yapılmış. Türk gencimiz kendi vatanında dezavantajlı durumda. Yine eğitim konusuna değinirsek çocuklarımız yıllarca emek sarf edip üniversite sınavlarına hazırlanıyor ve ter döküyor. İstedikleri bölümlere girebilmek için hem maddi hem manevi kayıplar veriyor. Buna karşılık Suriyeli bir genç istediği bölüme yerleşmekte hiç sıkıntı yaşamıyor. Bu gençler yarın doktor, mühendis olacaklar. Bizim çocuklarımızın hakkını yiyerek…
Sadece eğitimde ve iş olanaklarında değil sağlık hizmetlerinde de avantajlılar. Üstelik, ülkemizde sığınmacı statüsünde bulunurken, hastanede özel itibar istiyor, olmayınca görevli memurla yerinde kavga edip, hemşire, doktor sonra polisimizden şikayet edip tweet atıyorlar. Türk polisine bıçak çekenler bile oldu.
Şimdi sonuç olarak karşımıza şu çıkıyor… Her alanda Türk gençleri kendi vatanında kendi devletinden gereken yardımları alamıyor ve koruma altındaki bir topluluktan dezavantajlı konuma düşürülüyor. Bu neresinden bakarsanız bakın yanlış bir uygulama. Ben Suriyelilere asla yardım yapılmasın demiyorum. Fakat onlara yapılan yardım bizim gencimizden esirgenmesin diyorum. Haksız yere üniversitelerimizde yer işgal etmesinler diyorum, hak etmedikleri bölümlere yerleştirilmesiler, Türk gencinden üstün tutulmasın diyorum.
Bizce belki de en önemli soruyu sona sakladık. Sizce Suriyelilerin ülkelerini gönderilmeleri için neler yapılmalı, ne gibi somut adımlar atılmalı?
Türkiye’nin Suriyeli meselesinden kurtulmasının tek çözümü bu insanların vatanlarına gönderilmesidir bunun için yapılması gereken Esad’la görüşmek ise o da yapılmalıdır.
11-12 Kasım’da Birleşmiş Milletlerin de katıldığı Suriyelilerin geri dönüşü amacıyla bir konferans düzenlendi. Bu konferansa katılmayan tek ülke Türkiye idi. Bu noktada, Türkiye’nin en fazla Suriyeli sığınmacı barındıran ülke olduğunun altını çizmek gerek. Bu konuda hem iktidar hem de muhalefet başına kuma gömdü ve sessizliğini korudu. Türk kamuoyu da bu konuda bilgi alamadı.
Bahsettiğim bu konferansta Putin, Beşar Esad’a “Şu an da Suriye topraklarının büyük bölümünde barış, sükûnet sağlanmışken sığınmacıların kitleler hâlinde evlerine dönmeleri için güzel bir fırsat doğdu. Bu sürecin zorlama olmadan doğal bir şekilde ilerlemesi önem taşıyor. Her Suriyeli, siz sayın devlet başkanı ve Suriye yönetimi tarafından barışçıl bir yaşam kurmak için atılan adımlar da dâhil, ülkenizdeki durum hakkında güvenilir bilgiler edinerek kendi başına karar vermelidir” dedi ve Esad da Suriyelilerin Suriye’ye dönüşünün hükümet için bir öncelik olduğunu söyledi. Peki Türk hükümeti neyi bekliyor?
Türkiye’de şöyle bir algı var “Suriye’de iç savaş var bu insanları savaşa mı gönderelim?” Bununla birlikte dönenlerin Esad tarafından cezalandıracağı algısı da var. Bu algının yanlış olduğu özellikle vurgulanması gereken bir konu. Zira bizzat kendisi Suriyelilerin Suriye’ye dönüşünün hükümet için bir öncelik olduğunu belirtmiştir. 10 yıla yakın bir süredir iç savaş halinde olan Suriye’nin savaşın başından bu yana yaşanan çöküşü sonlandırmak ve mevcut durumu düzeltmek için kendi vatandaşlarına ihtiyacı var.
Sonuç olarak, Suriyelilerin kalıcı olması ülkenin başına her alanda bela olacağını gösteriyor. Suriyelileri vatanlarına göndermekten başka çaremiz yok. Ayrıca sözümü de her zaman kullandığım bir ifadeyle bitireyim “ Herkes vatanında mutludur” Biz, Suriyelilere bu mutluluğu yaşatalım.
Okuyucularımızın faydalanacağı çok kıymetli bilgiler verdiniz. Değerli vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
Röportaj Taylan Balcı, Kübra Ünlü