Sevilay, Alçalır’mış !

Başlığa bakıp, “Bu Sevilay da kimmiş ?” diyebilirsiniz.
Hemen anlatayım…
Soy(!)adı Yükselir, Malatya doğumlu, bir zamanlar Habertürk’te “Çapraz Ateş” programının hazırlayıcısı ve sunucusuydu, yine aynı televizyon kanalında “Olaylar ve Gerçekler” adlı programın sunucularından birisiydi, şu an Sabah Gazetesi yazarı…
Hatırlamanız için biraz daha yardımcı olayım…
Habertürk televizyonunda yayınlanan “Olaylar ve Gerçekler” adlı programda Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El-Beşir’in Türkiye ziyareti tartışılıyordu. Ülkelerin gelişmişlik oranları hakkında engin bir dehâya sahip olan bu kadın, Sudan’ın “geri kalmış bir ülke” olduğunu anlatıyor ve “Ama gerçekten çok gerideler, onu söyleyeyim yani, çok gerideler; ‘Bismillahirahmanirrahim’ diye konuşmalarını açıyorlar.” diyerek, bu geri kalmışlığı Sudanlı Müslümanların “Besmele” çekerek başlamasıyla kanıtlamaya çalışıyordu.
Bununla da bitmedi….
Yılbaşı gecesi gittiği bir mekanda 10. Yıl Marşı’nın söylenmesine tepki gösterecek, bu marşın “ırkçı, kafatasçı” sözler içerdiğini yazacak, ve derhal “10. Yıl Marşı’nın tez elden yasaklanması gerektiğini” de belirtecektir.
Sevilay Hanımefendinin bu tavrına[1] Murat İde de bir mektupla tepki gösterecek, ve Sevilay Hanım’ın 2007’deki Çağlayan Cumhuriyet mitinginde 10. Yıl Marşı’na nasıl eşlik ettiğini şu sözlerle anlatacaktır:
“Ne güzel anlatmışsın o gecedeki ayrıntıyı… Her etnik kökenden insan varmış… Ama ne olmuş… Çok az insan marş okunmaya başlayınca yerine oturmuş… Görmen gereken aslında bu değil mi? Her etnik kökenden insanın bulunduğu bir ortamda, aynı coşkuyla, birlikte okunabilen bir marş o duyduğun… Bu huzursuz etmesi değil memnun etmesi gereken bir şey değil mi Sevilay?

Kaldı ki, bana, “hayır Murat, öyle değil” dersen, sana Çağlayan’daki Cumhuriyet Mitingi’nde o marşa nasıl eşlik ettiğini hatırlatırım Sevilay… “Usta bunlar gidici” cümlesini araya sıkıştırıp, “Türk’üz, Cumhuriyet’in, göğsümüz tunç siperi” diye devam ettiğin anları hatırlatırım…”

Gerçek vatanperverlerin yukarıdaki yazıya dayanarak bu kadın hakkında yaptığı yorumların altına imzamı atıyorum. Ayrıca dün (Çarşamba) günü Beyaz Tv’deki “Acı Kahve” programını izleyen gerçek milliyetperverlerin, bu kadın hakkındaki düşüncelerini de sonuna kadar destekliyorum.
Niye mi ?..
Özay Şendir ve Sevilay Yükselir’in de sunduğu bu programda, bu hafta internete düşen PKK – MİT görüşmeleri masaya yatırıldı. Programın konuklarından birisi ise MHP’nin Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri idi.
Programın başlarında Özay Şendir, Sevilay Hanımefendi ve diğer konuklar “Bu görüşmeyi kim kaydetti ?” sorusunun cevabını ararken, konu Sevilay Hanımefendi’nin tabiriyle ses kayıtlarında yer alan bir girizgah’a geldi. Orada akmaya başladı Sevilay Hanımefendi’nin ağzındaki salyalar; yok Erdoğan PKK ile görüştüklerini söyleyecek miydi, yok nerde kalmış devlet terbiyesi, yok AKP’nin yüceltilmesi lazım… Ayrıca ekliyordu Sevilay Hanımefendi: “Ben de duyuyordum böyle görüşmeler felan ama, şahsen önüme bu belgeler gelince çok mutlu oldum.”
Sevilay Hanımefendi, AKP’nin belediye başkanlığı teklifini çok sevdiği gazetecilik mesleğini yapmak istediği için reddetmişti. Gazetecilik dersini kimden almış Sevilay Hanımefendi ? “İyi bir iletişimci, iyi bir dinleyicidir.” kuralını bilmiyor olsa gerek ki, karşısındakine en fazla üç cümle kurduruyordu.
Silahlı bir terör örgütünün elinden silahı almadan, onunla masaya oturmanın doğru olmadığını, bu durumun Türkiye Cumhuriyeti Devleti açısından taviz olduğunu anlatmaya çalışıyordu Yeniçeri; ama Sevilay Hanımefendi yine Yeniçeri’nin sözlerini bölerek o sinir bozucu sorularından sormaya başladı: “Bu kavga, bu savaş kaç yıldır devam ediyor ?”[2]
Özcan Yeniçeri, ayrılıkçı hareketin 1850’lerde başladığını söyleyecekti ve o çokbilmiş Sevilay Hanımefendi yine atladı: “Hayır, 1984’te başladı.”
Yeniçeri tarihten misallerle devam etmek istedi; ama yine Sevilay Hanımefendi “Yanlış konuşuyorsunuz.” diyerek sürekli Yeniçeri’nin sözlerini bölmeye başladı. Karşısındakinin sözünün bitmesini beklemeden, karşısındakini dinlemeden her şey ben bilirim havasıyla Yeniçeri’nin adeta ağzını açtırmadı. Gerçekçi konuşmak istediğini dile getiriyordu, ama karşısındakini dinleyecek kapasitesinin olmadığını da “sadece ben konuşacağım” tavrıyla gözler önüne seriyordu. Bir de ekliyordu: “Siz (Yeniçeri) kamuoyunun algısını bozacak, yine kamuoyuna yanlış mesajlar verecek şeyler konuşuyorsunuz.”
Özay Şendir araya giriyordu, ardından Yeniçeri yine konuşmaya başladı: “Bir bölücü damar var; bu damar zaman zaman Kürdistan Teali Cemiyeti’ne olmuş, zaman zaman Kürdistan Teavün Cemiyeti olmuş, zaman zaman Şeyh Sait isyanı olarak ortaya çıkmış, zaman zaman da PKK olmuştur. Tarihten gelen bölücü, ayırıcı bir damar var. Onu bir kenara koymak gerekiyor. ”
Sevilay Hanımefendi bu sözlere tahammül edemedi ve “Size göre zaten Kürtlerin tarihinde hep bir bölücülük var; çok şovinist, çok ırkçı, çok faşizan bir tavrınızdan dolayı sizi kınıyorum.” sözleriyle hemen atladı. Konuştu, konuştu, “Ay ne konuşuyoruz ya, ırkçılık yapılıyor burada.” diye sözünü bitirdi.
Aslında ağzından oldukça fazla salyalar döküldü ve yandaşlığını da “Cumhuriyet tarihinde hiç kimsenin yapamadığını AKP hükümeti.” yaptı diyerek kanıtlamıştı.
Peki Yeniçeri’nin PKK’yı 1850’lerden beri süregelen ayrılıkçı Kürt hareketlerinin türevi olarak nitelendirmesine, Sevilay Hanımefendi neden tahammül edemiyordu ?
Çünkü Sevilay Hanım, Malatyalı bir Kürt Alevisi ailenin çocuğu olduğu için. Aslında kendi damarlarındaki Kürtçülüğü açığa vuramadığı için karşısındakini ırkçı, faşist, şovinist olarak nitelendiriyordu.
Üstelik Yeniçeri de haklıydı. Sadece Osmanlı döneminde değil, İstiklal Mücadelesi’nde de bu ayrılıkçı hareketlerden olan Kürt ayaklanmaları kendisini gösterecektir. Sevilay Hanımefendi’ye Ali Batı Ayaklanması, Ali Galip Olayı, Cemil Çeto Ayaklanması, Milli Aşiret Ayaklanması, Koçgiri Ayaklanması, Kürt Teali Cemiyeti’nin kurulması gibi hadiseleri incelemesini öneririm. 13 Kasım 1918’deki İstanbul işgalinden sonra İstanbul’a gelen Yüzbaşı Selahattin Bey’in anılarındaki “Arap, Kürt, Rum temsilcileri İstanbul’a doluşmuşlardı.”[3] sözü de bu ayrılıkçı Kürt hareketlerinin başgösterdiğini kanıtlar.
Sevilay Hanımefendi, eğer gazeteciliği çok seviyorsa, İletişim Fakültelerinde anlatılan derslerde “Bir İletişimcinin Tarih konusuna da hakim olması gerektiği” hususunu öğrensin; öğrenmeyecekse, gaflarla ve alçalarak sürdürdüğü gazetecilik hayatını bitirerek AKP teşkilatlarına üye olsun, veya AKP’nin belediye başkan adaylığı teklifini tekrar gözden geçirsin.
[1] Siz Sevilay Hanımefendinin bu tavrını başka şekilde de yorumlayabilirsiniz. Ben şimdilik ağzımı açmak istemiyorum.
[2] Kavga derken, PKK sempatizanlarının ağzıyla konuştuğunu da gösteriyordu. Hani onlar da der ya bazen “Kavgam, halkımın bağımsızlığının kavgası” diye.
[3] Yüzbaşı Selahattin’in Romanı, c: 2, İstanbul 1995, s: 28, 29; ayrıca bakınız: Necdet Sevinç, İstiklal Harbinde Etnik İhanet, İstanbul 2011, s: 364, 365
Yüzbaşı Selahattin, anılarında işgal altında sadece Türklüğün bulunmadığını şu sözlerle anlatıyordu: “İstanbul bu tarihte bir mahşer yerini andırıyordu. İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan, Japon, Amerikan ordularından subaylar, neferler ve dünyanın her ulusundan ve dininden insanlar şehri doldurmuştu. (…) Trabzon, Piskoposu ve Rumları, bir Pontus devleti kurmak istiyorlardı. Ermeniler Karadeniz’den Akdeniz’e uzanan bir devlet hazırlığı içindeydiler. Bağımsızlık peşinde koşan Arap, Kürt, Rum temsilciler İstanbul’a doluşmuşlardı. Bir evin kapısında “Trabzon Rum İmparatorluğu Temsilciği”, başka bir kapıda “Pontus Cumhuriyeti”,bir başkasında “Kürt Krallığı”, biraz ötede “Kilikya Ermenileri Temsilciliği”, güzel bir konağın girişinde “Arnavutlar Birliği”, gibi levhalara ve uydurma bayraklara rastlanıyordu. Bunlar yetmezmiş gibi Bolşevik devriminden kaçan Ruslar da şehri doldurmuşlardı. İstanbul’da aranıp bulunamayan yalnız Türklüktü.”

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!