Her canlı doğal bir sürecin sonunda dünyaya gelir. Doğum dünyaya gelen yavru ve anne için ortamı yeniden yaratan ve farklılaştıran bir süreçtir. Doğumdan sonra yarı bağımsız olan bebek anneye beslenmek için ihtiyaç duyar. Bu süre bir gün içinde, annenin 4-5 saatini alabilmektedir. Fakat emzirmenin başlaması ve sürmesi süresince anne bebeğine daha gönüllü ve istekli bir etkileşimle bakmaktadır. Eğer bebek istenen bir bebekse emzireme anne ve bebeğin birlikte geçirdikleri en dinlendirici, eğlendirici ve doyurucu süreçlerdendir. Doğumun hemen ardından emzirilen bebeklerle anneler arasında sevgi bağı erkenden başlamış olur. Bu süreç aynı zamanda annenin iç organlarının, hormonlarının düzenlenmesini de sağlayan, düzenleyici, düzeltici ve yeni duruma ayak uydurmasını sağlayıcı bir özelliğe de sahiptir. Annenin bebeğe bakımını isteyerek yapmasını sağlayan prolaktin hormonu içerir. Bu durum anne ile bebeğin etkileşiminin iyi olmasını annenin bebeğe, bebeğinde anneye bağlanmasını ve bebek bakımının sürekliliğini sağlayan bir yola girer. Prolaktin aynı zamanda lohusalık depresyonunu engelleyici de bir hormondur. Çünkü anneye sakinlik ve huzur verir. Anne bebek ilişkisi kendiliğinden yoluna girer. Ayrıca anne için işleri kolaylaştıranda bir süreçtir. Çünkü anne, bebeği beleyeceğim, hijyene dikkat etmeliyim, hangi mamaya başlamalıyım gibi telaşlarını da üzerinden atmış olur.
Bir bebeğin kendi annesinin sütü onun gelişimine yardım eden en gerekli besindir. Örneğin anneden gelen ilk süt sarımsı renktedir. Bu sütün en önemli özelliği bebeğin aldığı ilk gıda olması ve sindirim sistemi için cilalayıcı bir özelliğe sahip olmasıdır. Bebeğin sindirim sistemi adeta bir sırla kaplanmış gibi onu uyarmakta ve çalışması için yönlendirmektedir. Aynı zamanda bağışıklık sistemini de harekete geçirmektedir. Yani onun bütün yaşamını etkileyecek bir adımdır ilk beslenmesi..Bebeğin annesini emmesi aynı zamanda ağız, çene yapısının da düzenlenmesi, güçlenmesi içinde ön çalışmalar yapmasını sağlamaktadır. Bu saydıklarımız kısa süreli faydaları ve hiçbir olumsuzluğa götürmeyen etkileridir.
Anne sütünün ve emzirmenin bir de uzun süreli etkileri vardır. Örneğin; Emziren annelerin, meme kanserine, rahim ağzı kanserlerine yakalanma riskinin daha az olduğu yapılan araştırmalar sonucunda açıklanmıştır. Emzirmek, diabetik annenin günlük insülün ihtiyacını azaltır. Anne sütü alan çocuklarda; egzema, alerjik hastalıklar, diş eti hastalıkları, kanser ve diabete daha az rastlanmaktadır. Anne sütü alan bebeklerin IQ sunun daha yüksek olduğu düşünülmektedir. Büyümesini ve bebeğin hormonal dengesinin sağlıklı sürmesini sağlamaktadır.
Emzirme ve anne bebek ilişkisinin kişilik gelişimine etkileri de önceleri pek anlaşılamamıştır. Tarihte sütannelerine bağlanan ve ondan ayrılmak istemeyen bebeklerin bu halleri pek anlaşılamamıştır. Ancak geçen süre, anne ile bebek arasında düzenli zaman aralıklarıyla kurulan sürekli bir ilişkinin psikolojik yönden sağlıklı bir şekilde gelişmesinde önemli rol oynadığı anlaşılmıştır. İlişkiler bilimi teorisyenlerinden Sullivan, “İnsan doğum anında var olan ya da olgunlaşma sürecinde ortaya çıkan bazı tepki eğilimleriyle dünyaya gelir. İnsanın fizyolojik ve duygusal ihtiyaçlarının karşılanmasında başkalarına bağımlı olması bir yana, yaşadığı her olay ve öğrendiği her şey ilişkilerin içeriği tarafından etkilenir ve belirlenir.”der. 0-18 aya kadar bebekler, kendi gereksinmelerini belirleme ve deneyimleri bir sıraya sokma gözlemlenmiştir. Eğer emzirme sırasında ilişkiler kötüyse bebek; ilgisizlik hallerine karşı tedbir alma, uykusuzluk hali ve çevreye ilgisizlik görülmüştür.
Emzirmenin olamadığı durumlarda; bebeği doyuranın bebeğe dokunması, onunla oynama eğiliminde olması, değişik sesler çıkarması bebeğin ilişkiler zincirini sağlam kurmasını ve BEN İYİYİM demesini sağlamaktadır… Böylece, mutlu, yetenekli, umutlu nesiller yetişebilmektedir..
Tabii sadece emzirme diyip geçmemek gerekmektedir. Kendi içinde hassa öğeleri olan çok fazla araştırma nedeni olan bu konu, daha çok konuşulmalıdır ki sadece anneler değil, babalar ve çocuktan sorumlu olan toplumun tüm kesimleri bu konudan haberdar olsun, olsun ki her şey iyiye doğru yol bulsun…
