KCK’ya yönelik operasyon bağlamında, BDP Diyarbakır İl Başkanlığı’nda aramalar yapılır. Bu aramalar sırasında, MİT heyeti ile aranan terör örgütü yöneticileri arasında yapılan ve Oslo görüşmelerini tamamlayıcı nitelikteki toplantılara ait 12 adet ses kaydı, terörist başı Öcalan’ın KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı’na gönderdiği 6’sı el yazısı olmak üzere toplam 19 mektup bulunur.
Bu belgelere göre, MİT, istihbarat toplama ve bilgi edinme görevinin dışında, örgütün yönetilmesine aracılık etme olanağı sağlamış. Silahlı faaliyet yürütmesi en baştan beri öngörülen KCK yapılanması, MİT heyetinin gözetimi altında tamamlanmış.
Belgelere göre, MİT gerek doğrudan temaslarında, gerekse örgüt içindeki ajanlarıyla sağladığı bilgilere rağmen saldırı ve eylem talimatlarının önlenmesine yönelik harekete geçmemiş. Aksine eylem talimatlarının, Kandil ve kırsal kadrolara iletilmesine aracı olmuş. Bu durumda MİT’in istihbarat toplama görevi aşılarak, iş, devletin bütünlüğü ve anayasal düzene karşı anlaşma noktasına vardırılmış. Ayrıca ele geçirilen mutabakat metinlerine göre, yeni Anayasa’da özerk Kürdistan’a imkân tanınması, Öcalan’ın önce ev hapsine çıkarılması, ardından özgürlüğüne kavuşması, PKK’nın özerk Kürdistan’da polis gücü olarak kullanılması, Birleşmiş Milletler veya NATO’nun bölgeye müdahalesini de içeren planlara ulaşılmış. Bütün bunlar sağlam delilleri olan iddialardır.
Nitekim Zaman gazetesinden Mehmet Kamış konuyla ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapmıştır: “İddialar Oslo görüşmelerinin çok ötesinde bilgiler ihtiva ediyor. Mesela 14 Temmuzda 13 Mehmetçiğin toprağa düşmesine neden olan eylemin talimatına bizzat MİT’in aracılık ettiği ileri sürülüyor…/… Yine Öcalan’ın Silvan olayından bir hafta sonra yazdığı mektupta örgütü ’Silah bırakmayın, savaşmaya devam edin’talimatı verdiği ve MİT’in bu mektuba da aracılık ettiği belirtiliyor. Mektupları PKK’ya ulaştıran MİT’çilerin güvenlik kuruluşlarına bilgi vermediği de iddialar arasındadır. Hele ” PKK militanlarının Güneydoğu’da polis olmasının sağlanması “ yönündeki suçlama hakikaten yenilir yutulur türden değil. KCK yapılanmasında MİT’in akıl hocalığı yapması, sokak eylemlerinde işi bizzat organize edenler arasında yer alması kuşku uyandırıyor.”
Müsteşar Fidan ve MİT mensupları savcı tarafından bu nedenle ifadeye çağrılmış. İddiaların yenilir, yutulur yanı yoktur. Bu belgeleri elde etmiş olan bir savcı, eğer gereğini yapmamış olsaydı görevi ihmal suçu işlemiş olurdu.
Nitekim Oslo görüşmeleri sırasında Hakan Fidan ve Afet Güneş’in söylediği sözler yukarıdaki iddiaları destekler niteliktedir. Oslo’da Afet Güneş şöyle diyor: “Devlet size çok büyük bir fırsat yaratmış durumda. Sizin karşılıklı olarak birbirinizle iletişim sağlamanızı dolaylı dahi olsa fikirlerinizi birbirinize yansıtmanızı sağlıyor” . Hakan Fidan ise bölücü örgüt mensuplarına “Geliştirilen bir özgürlük alanı açıldı” diyor. Ardından da bu açılan özgürlük alanı örgütün alt birimleri tarafından istismar ediliyor. Bir noktaya kadar tolere edebiliyorsunuz. Şu adam düşmandır dediğiniz vali ve emniyet müdürü var mıdır? türünden sözler ediyor.
Savcı Sarıkaya, bu iddiaları açığa çıkartmak için MİT mensuplarını ifadeye çağırınca kıyamet koptu. Başbakan, Cumhurbaşkanı sürece dolaylı müdahalede bulundu. Bakanlardan “Görev var suç yok” türünden açıklamalar geldi. Buna rağmen savcı, şüpheliler hakkında yakalama emri çıkarttı.
Bunun üzerine AKP, Hakan Fidan’ın savcı karşısına çıkmaması için yasa değişikliği hazırlığına girişti. Arkasından da şüphelileri ifadeye çağıran Savcıdan KCK soruşturması alınarak başka savcılara verildi. Tıpkı Deniz Feneri savcıları, Ergenekon/Balyoz davasında tahliye talebinde bulunan savcılar ve Sincan Ağır Ceza Hakimi Osman Kaçmaz’ın başına gelenler bu defa KCK savcısının başına geldi. İleri demokrasinin tarafsız ve bağımsız yargısı böyle oluyor!