Olması düşünülmeyen olguların olduğu, akla gelmeyenlerin başa geldiği, on yılda bir olabilecek anormal vakaların günü birlik olarak meydana geldiği bir döneme girilmiştir. Anne/baba, karı/koca, baba/evlat kavramları geleneksel biçimiyle tanınamaz hale gelmiştir. Kısacası anormallik normalleşmiştir.
Günübirlik olarak birbiri peşi sıra meydana gelen olgular insanı daha doğrusu insanlığı dehşete düşürecek niteliktedir.
Aşağılık ve iğrençliğin böylesi!
Kan donduran olaylardan birisi Yozgat’ın Çandır ilçesinde meydana gelmiştir. İki çocuk annesi olan bir kadının bir aylık oğlunu sobaya atıp yakarak öldürmüştür.
Kendi doğurduğu bir aylık bebeği en vahşi ve en barbar bir yöntemle katleden bir canavarla toplum karşı karşıyadır.
İkinci bir vak’a da Gaziantep’te bu defa iki aylık bir bebek, baba sıfatı taşıyan bir barbar tarafından öldüresiye dövülmüştür. Bu bebeğin dövülmesine ilişkin dehşet sahneleri görüntülerle toplumun gözüne sokulmuştur.
Bebeğin dövülmesi sonrasında sağ göz üstünde morluk, sağ yanağında diş ve çene kısmında tırnak izleri oluşmuş ve ağzından ve burnundan kan gelmiştir. Olan biten de görüntülü olarak kaydedilmiş.
Vahşi adam iki aylık çocuğun annesine ‘o çocuk ağladığında boğazını sıkacaksın öyle çırpınıp kalacak’ diye taktik verdiğini annesi söylüyor!
Üçüncü olgu da dede sıfatlı sapıkla ilgili iddialardır.
Mersin’de kaybolan ardından ise 10 gün sonra cansız bedenine ulaşılan 3 yaşındaki çocuğun DNA’sı iğrenç, mide bulandırıcı, kan donduran ilişkileri ortaya çıkarmıştır.
Bebeklerden birisinin anneye, diğerinin babaya karşı, çocuğun da dede sıfatlı aşağılık haşerata karşı korunmak zorunda kalınması aile yönünden tehlike çanlarının çaldığını göstermektedir. Burası sözün de bittiği yerdir.
Toplumun değer yargılarına yüzde yüz karşıt olan bu iğrenç ve barbar yaratıkların bu toplumdan nasıl çıktığı irdelenmeye, anlaşılmaya ve araştırılmaya muhtaçtır.
Sanıldığı gibi canavarlık ve sapıklıklar bu vakalardan ibarette değildir. Bunlar her nasılsa açığa çıkanlar, toplumun gözüne gözüne sokulanlardır. “Kol kırılır yen içerisinde kalır” mantığıyla saklanan gerçekler de dikkate alındığın da sorunun marjinal ve bireysel olmadığı anlaşılır.
Sebepsiz saldırganlıklar!
Bir süre önce İstanbul Kadıköy’de ki olayda yolda yürüyen bir genç kız kaldırımda yürürken karşıdan gelen ve tanımadığı bir kişi tarafından yumruklu saldırıya uğruyor. Saldırgan genç kızı yumrukladıktan sonra hiç bir şey olmamış gibi yoluna devam ediyor.
Bu saldırının birebir benzeri bu defa İzmir’de yaşanıyor.
İzmir Konak’ta bu defa bir kadına yabancı uyruklu bir şahıs, nedensiz ve gerekçesiz bir şekilde yumruk atıyor. Kadın aldığı darbeyle yere düşerken saldırgan hiçbir şey yokmuş gibi yoluna devam ediyor.
Bu alçak adam yakalanınca “uyuşturucu etkisindeyim” türünden açıklama yapıyor.
Hiç tanımadığı bir kızı Samuray kılıçlı canavarın nasıl kesip biçtiğiyse geçen haftanın en fazla üzerinde konuşulan konusuydu.
İşin daha da vahimi bu cinayet ve şiddet gösterilerinin insanları şaşırtmamasıdır. Olan biten caniliğin ve barbarlığın giderek sıradanlaşmasıdır. Toplum bu vahşi ve barbar eylem haberlerini almaya giderek alışmaktadır. Yaşananları “olur böyle vakalar Türk Polisi yakalar” sloganından ibaret görenlerin sayısı da giderek artıyor. Vahşi ya da sebepsiz saldırganlıklar da toplumda yeterli tepkiyi üretmiyor.
Bütün bu yaşananlar milletin anormal bireylerin bol olduğu hastalıklı denilebilecek bir toplumla karşı karşıya kaldığını gösterir. Yaşananları ‘masuniyetin ölümü’, ‘ahlakın çöküşü’, ya da ‘toplumun zıvanadan çıkışı’ olarak görmek de mümkündür.
Gelinen aşamada siyasiler, ilim erbapları ve diğer ilgililer için içi boş atışma, sataşma ve tartışmalar yerine toplumsal sorunlarla ilgilenmeleri tercih değil zorunluluk halini almıştır.