Umulur ki Erdoğan’ın vizyon tanıtım toplantısına iş adamları, sanatçılar, futbolcular, akademisyenler, sinemacılar, yazarlar ve şarkıcılar içlerinden geldiği için katılmış olsunlar. Katılan zevatın özel olarak ve özenle seçilerek davet edildikleri bu toplantıya kendi iradeleriyle koşa koşa gitmiş olsunlar. Yüce kattan gelen bu davete icabet edenler iradeleri bağlamında bu iştiraki gerçekleştirmiş olmasını canı gönülden arzu ediyoruz! Katılımcı zevatın, Haliç’teki toplantıya katılma kararlarını zorunluluktan değil olumluluktan vermiş olmalarını yürekten arzu ediyoruz!
Yine umulur ki katılma kararında ‘işimizden, projelerimizden, ihalemizden, programlarımızdan, köşemizden ve prestijimizden oluruz’ korkusunun etkisi olmamış olsun. Sonuçta bir siyasi partinin genel başkanının toplantısına katılmak herkesin ve her kesimin en demokratik hakkıdır.
Bu toplantıya katılanlar özünde on iki yıllık icraatı da şu veya bu biçimde onaylamış olmaktadırlar.
Şöyle ki toplantısına iştirak ettikleri şahsın, gazetecisinden iş adamına kadar tepesini attıran herkese esas duruş çektiği ve cezalandırdığı bir gerçektir. Bu, kimini işinden etmiş, kimisine “ayağa kalkmadın” diye içeri tıkmış, kimisine “tarafsız kalırsan bertaraf olursun” türünden ayar veren birisidir.
Söz gelimi gazeteciyseniz, size “Daha düne kadar üniformalılar yazdıklarınızdan dolayı azarlıyorlardı. Onların o tasmalarını biz çıkardık. Şimdi ise boyunlarında uluslararası tasmaları taktılar…” diyerek hakaret eden birisinin toplantısına koşa koşa gitmiş oluyorsunuz!
Yine haberciyseniz bu şahıs tarafından bir haberiniz yüzünden ‘Batsın sizin gazeteciliğiniz’ bedduasına muhatap olmuşsunuz! Demek ki siz, gazeteciliğinize dil uzatan birisinin toplantısına heyecan içinde gitmişsiniz!
Medya patronuysanız ‘Köşe yazarı, hâkim olamıyorum’ diyemezsin. Köşesinde yazı yazanın maaşını sen veriyorsun. Yarın feryat etmeye hakkın yok… ‘Kusura bakma kardeşim, bizim dükkânda sana yer yok’ dayatmasında bulunan birisinin vizyonuna gitmiş oluyorsunuz!
Televizyoncuysanız “Alo Fatih” hatlarıyla doğrudan işinize müdahale ederek altyazıları bile kontrol eden, işinizi nasıl yapmanız gerektiğini size dikte ettiren birinin toplantısına destek oluyorsunuz!
Siz Güneyde çiftçi iseniz oraya giderek “al ananı da git” sözünden alınmamış, vatan için şehit olan yakınız varsa ona da “kelle” denilmesini sorun yapmamış demektir.
Soma’da vatandaşsanız size “yuh çekersen tokadı da yersin” diyen hatta tokat atan birisinin tanıtım toplantısına gitmekte bir sakınca görmemişsiniz, demektir.
Türkiye’de yurttaşsanız müsteşarının şöyle dediği iddia edilen birisinin toplantısını şereflendirmişsiniz demektir: “Mahkeme kararına gerek yok, kapısını kırın alın…savcı gözaltı kararı vermezse onu da alın…Biz yasa yapan yeriz, gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız”.
Yurttaşı olduğunuz ülkede bazı davaların ‘savcısı’, diğer bazı davaların da ‘avukatıyım’ diyen birisinin toplantısına iştirak ederek onunu bu tutumlarını onayladığınız anlamına gelmektedir. Deniz Feneri davasında yargıçları, Rüşvet ve Yolsuzluk davalarında operasyonları yönetenleri yargılatan birisinin bu tutumuna destek vermişsiniz demektir..
Twitter’de yazıları, Youtube da görüntüleri; internette fikirleri sansürlenenmiş bir ülkenin evlatları olarak bunu yapanlara iştirakınızla güç vermiş oldunuz!
Türkiye’de yaşıyorsanız, bu toplantıya katılarak basın ve ifade özgürlüğünde 197. sıradan 134 sıraya gerilemeyi onayladığınız, ‘kısmen özgür olan ülke’ kategorisinden ‘özgür olmayan ülkeler’ kategorisine düşürülmeye destek oldunuz, demektir.
Sonuçta siyasi partili hâkim, siyasi partili öğretmen, siyasi partili imam, siyasi partili general, siyasi partili cumhurbaşkanı dayatan bir zihniyeti bir anlamda onaylıyorsunuz.
O zaman partili hâkimin yargısı, partili imamın namazı, partili generalin savunması, partili öğretmenin eğitimini de bu bağlamda talep etmiş oluyorsunuz!
Yoksa sahi siz, biz, hepimiz sado mazoşist miyiz?