Günlük yaşamın duygusal ve fiziksel olarak rüyaları etkilediği, baskılanan duyguların rüyada ortaya çıkabildiğini belirten uzmanlar rüyaların kurgulanabileceğini hatta değiştirilebileceğini belirtiyor.
Düş aleminde gezinmemizi sağlayan, kişiyi bazen umutlandıran veya mutlu eden kimi zaman da kabusa dönüşen rüyalar, bilinçaltıyla günlük yaşamın parçası olarak karşımıza çıkıyor.
Uzmanlar, rüya görmediğini söyleyen insanların da beyinlerinde bunu sağlayan fizyolojik süreçlerin ortaya çıktığının kanıtlandığının bilimsel çalışmalarla ispatlandığına dikkati çekiyor.
Non REM (NREM) evresinde görülen ve kişi uyandığında akılda kalmayan ya da daha az hatırlanan rüyaların aksine zihnin aktif olduğu REM döneminde görülen rüyaların kişinin hafızasında kaldığına belirten uzmanlar, Lucid (berrak) rüya evresinde ise kişinin rüya gördüğü esnada durumun farkında olduğuna işaret ediyor.
Rüya alanında çalışmalar yapan Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Hüsnü Hanoğlu, AA muhabirine, berrak rüya evresinde kişinin rüya görmekte olduğunun farkına vardığını söyledi.
Hanoğlu, kişinin rüya esnasındaki yaşantısının gerçeklik değil de rüya olduğunun farkına varabileceğini belirterek, “Hatta bunun bir nokta ötesinde bunları değiştirebilir. Yani ne rüya görebileceğini kendisi tasarlayabilir.” dedi.
Bazı insanların berrak rüya konusunda yetenekli olduğunu ve bunu sıkça gördüğünü kaydeden Hanoğlu, bu durumun öğretilebilir olduğunu ifade etti.
Prof. Dr. Hanoğlu, şöyle devam etti:
“Bunun için birtakım çalışma kurumları kuruluyor hatta eğitimler veriliyor. Kişinin berrak rüya görmesi sağlanabiliyor. Bunun bizim için çok önemli birkaç sebebi var. Bunlardan bir tanesi, biz hep rüya deyince güzel tarafını düşünüyoruz ama aslında bir hastalık olarak ya da bunun bir ters kutbu olarak karabasanlar, korkunç rüyalar da söz konusu. Bunların tedavisi için kullanılabiliyor. Kişi böyle bir şeye başladığında rüyada olduğunu fark ederse tabii ki bunu hem yönlendirebiliyor, değiştirebiliyor ya da rüyada olduğunu anladığı için onun üzerinde oluşturduğu etki ortadan kalkabiliyor. O yüzden de bu bir tedavi opsiyonu olarak da kullanılabilir bir şey.”
Baskılanan duygular rüyalarda ortaya çıkıyor
Günlük yaşantının epizodik (anısal, olaysal) bellekte pekiştirilmesinin uykunun önemli işlevlerinden olduğunu dile getiren Prof. Dr. Hanoğlu, bu belleğin pekiştirilmesinin ağırlıklı olarak uykuda olduğunu, bu süreçlerinden bir tanesinin de REM dönemi denilen rüyanın ağırlıklı canlı görüldüğü dönemlerden oluşturduğunu kaydetti.
Prof. Dr. Hanoğlu, bilinçaltı meselesinin çok popüler olduğunu dile getirerek, “Bilinçaltı meselesinin öyle düşünüldüğü gibi bizim gerçek bilincimizden çok da ayrılmadığını söyleyen çalışmalar var. Yani aslında bilinçaltında büyük ölçüde farkında oluyoruz. Bizim gerçekte hissettiğimiz ama bir şekilde baskılamak durumunda kaldığımız duygularımızın ve belirli durumlar karşısındaki tutumlarımızın ortaya çıkabilmesi için rüyalar iyi bir kaynak olmuş oluyor.” diye konuştu.
Birkaç dakika süren rüyaların kişiye çok uzun gibi gelebildiğini dile getiren Hanoğlu, gece boyunca 3-4 kez NREM ve REM dönemlerinin yaşanabildiğini ifade etti.
Hanoğlu, rüya hakkındaki araştırmalarda bazı önyargıların bulunduğunun altını çizerek, her kültürün rüya hakkında ortak fikirleri olsa da ayrıştıkları noktaların olduğunu anlattı.
Bunların kültürlerin devamı niteliğinde olduğuna dikkati çeken Hanoğlu, şunları söyledi:
” ‘Bu hurafedir’ demek çok doğru bir şey değil. Çünkü o insanın yaşamını belirleyen ve devam eden bir şeydir. Rüya çok ilginç bir alan. Bir kere hepimiz bunu deneyimliyoruz, bir iki istisna dışında. Bu durumdan etkileniyoruz, ne olduğunu merak ediyoruz. Bizim ruhsal, zihinsel dünyamıza çok ciddi etkileri olan bir şey. Bunun çok yönlü olarak araştırılması önemli. Pek çok yöntemle bunun beyindeki ilişkisini çözmeye çalışmak mümkün. Buna çalışıyoruz da zaten ama halen burada sorular çok fazla. Yani ‘İnsan neden rüya görür?’ gibi çok temel sorular bile halen bilimsel anlamda çözülmüş değil. Ancak bununla ilgili çok sağlam veriler var.”
Hanoğlu, rüya konusunda yapılacak bilimsel araştırmalarda kültürel özelliklerin değerlendirilmesinin faydalı olacağını sözlerine ekledi.
“Rüyaların psikolojik yapı ile yakından ilişkisi bulunmaktadır”
Uzman Klinik Psikolog Ömer Bayar da rüyalara karşı farklı bakış açıları ve yaklaşımların görüldüğünü, üzerine tartışmaların halen devam ettiği bu bakış açılarının içerisinde en büyük kabul gören psikolojik yaklaşımı “Psikanalizin babası” sayılan nörolog Sigmund Freud’un ortaya koyduğunu ifade etti.
İnsan psikolojisinin kendi bütünlüğünü koruyabilmek için savunma mekanizmaları geliştirdiğini, inkar, bastırma, yansıtma gibi savunma mekanizmalarının, kişiyi kabulü zor arzu ve dürtülerin getireceği rahatsızlıktan korumak için kullanıldığını dile getiren Bayar, uyku sırasında bilincin devre dışı kalması nedeniyle psikolojik meselelerin bilinç dışı savuşturulduğunu anlattı.
Bu durumda psikolojik meselelerin rüyada farklı şekillerde sembolize edilerek ortaya çıktığına değinen Bayar, “Özetle, gizil arzu ve dürtüler rüyalarda bilinç dışı şekilde kabul edilebilir, içeriklere dönüştürülerek yaşanır. Yani rüyaların psikolojik yapı ile yakından ilişkisi bulunmaktadır. Bu pencereden bakıldığında alt benlik ve üst benlik arasındaki çatışmanın rüyalarda ateşkes yaptığı, üst benliğin kuvvetle kontrol altına almaya çalıştığı dürtülerin kendisini farklı sembollerle de olsa gösterme imkanı bulduğu yerdir rüyalar. Rüyaları etkileyen farklı etmenler olabilir. Gün içinde ve yakın zamanda yaşanan, kişiyi etkileyen olaylar ve büyük gündemler, bedensel rahatsızlıklar, hastalıklar, beklentiler, korkular… Bu bağlamda ‘hayata dair birçok şey rüya ile etkileşim içerisindedir’ demek yanlış olmaz. Ancak buradan hareketle her rüyayı psikolojik bir meseleyle ilişkilendirmek gibi genelleme de yapılmamalıdır.” diye konuştu.
Bayar, uyandıktan sonra bazı rüyaların hatırlanıp bazılarının hatırlanamamasına ilişkin, “Rüyaların hatırlanması/hatırlanamaması, uyku/uyanıklık evrelerindeki geçişlerle yani REM uykusu evreleriyle ilişkili olabileceği gibi hatırlamak istememek gibi psikolojik bir savunmayla da ilişkili olabilir. Yani hem bellek hem de psikolojik süreçlerle ilişkili bir durumdur.” dedi.
Rüyaların “rüya tabiri” edasıyla yorumlanmasının uygun olmadığının altını çizen Bayar, rüyadan uyandıktan sonra yorum değil, birlikte irdeleme ve bakma sürecinin başlatılması gerektiğini, terapistin görevinin kişinin rüyasındaki sembolleri çağrışımlarıyla birlikte anlamlı hale getirebilmesine yardım etmek olduğunu kaydetti.