Röportaj:Zafer Partisi Ankara İl Başkanı Hasan Alperen Akbaş

featured

Ankaralı vatandaşlarımıza şöyle diyelim,” Zafer Türk’ün olacak.” Bütün Türk milletini, bütün Ankaralıları Zafer Marşı’nı birlikte söylemeye davet ediyoruz.

Haberiniz.com.tr’nin konuğu, Zafer Partisi Ankara İl Başkanlığı’na atanan Sn. Av. Alperen Akbaş.

 

Şükran KULAKOĞLU:
Haberiniz.com.tr’nin konuğu, Zafer Partisi Ankara İl Başkanlığı’na atanan Sn. Av. Alperen Akbaş. Alperen Bey hoş geldiniz, çok genç olmanıza rağmen siyasetle dolu aktif bir hayatın içerisinden geliyorsunuz. Üniversite yıllarından bu yana sürüp gelen teşkilatçılık ruhunuz olduğunu görüyoruz.Dilerseniz sohbetimize sizi tanıyarak başlayalım. Kimdir Zafer Partisi Ankara İl Başkanı Alperen Akbaş?

Av. Alperen AKBAŞ

Tabii,34 yaşındayım, Antalya Manavgat doğumluyum ve orada büyüdüm.

İlk, orta, Lise öğrenimimi orada tamamladım. Yaklaşık 12-13 yıl önce üniversite eğitimi tamamlamak için Ankara’ya geldim. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nde Uluslar Arası İlişkiler okudum. Akabinde Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne geçiş yaptım. Hem Ulusal İlişkiler hem de Hukuk Fakültelerini bitirdim. Üniversite yılları benim için biraz aktif geçti.

Çok genç yaşta Alperen Ocakları’nda Genel Başkan Yardımcılığına başladım. Tabii lise yıllarında da sürekli ocaklardaydım. O dönem için kendimizce farklı fikirlerimiz vardı. Alperen Ocakları’na geçtik ve orada Manavgat Şubesi’ni kurduk, teşkilatını kurduk. Ankara’ya geldiğimde ise bu eğilim devam etti.

Ben 5 üniversitede, Türk Medeniyetini Yaşatma Topluluğu’nu kurdum. Gazi Üniversitesi’nde, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nde ve Balıkesir’de teşkilatlarımızdaki öğrenci arkadaşlar üzerinden kulüpleri kurduk.

Bu kulüpleri kurarken amacımız biraz daha sivilleşmekti. Değindiğiniz gibi çocuk yaşta başladı milli duygularımızı eyleme dönüştürme arzusu. Orta öğretim başkanıydım.

Manavgat’taki bütün liselerde teşkilatlanmayı sağladım.
Sonuç Olarak şu anda Ankara’da mesleğimi icra ediyorum ve ikamet ediyorum.

Şükran KULAKOĞLU:
Bu gelişmelerin oluşumuna, liderlik vasfınızın dışa vurumu diyebilir miyiz?

Av. Alperen AKBAŞ
Teşkilatçılık demek daha doğru olur kanısındayım. Netice itibariyle liderlik farklı bir kavram.

Bahsettiğim kulüpleri kurduğumuzda, birçok ses getirecek program yaptık.

At okçuları getirdik okulumuzda, Türk kültürünü tanıttık. Türk edebiyatında hani o dönem için söylüyorum bugün değil belki ama tabii genç yaşlardayız. Yavuz Bülent Bakiler gibi isimleri getirdik.

Namı Kemal Zeybek, getirdik. Onlar aracılığı ile kendi yaşıtlarımıza, çevremize bir şeyler anlatmaya çalıştık.

Bir şeyler anlatmaya çalıştık. Bir derdimiz vardı. Vatanımız milletimiz için mücadele etmemiz gerektiği bilinci vardı.

Ülkemizin dertleri olduğunu, sorunları olduğunu görüyor ve bu sorunları nasıl çözebilirim mi düşüyordum. Sosyal, kültürel ve iktisat olarak geçmişimizden koptuğumuzun farkına çok genç yaşlarda vardım. Milletçe Türk kimliğimizden koptuğumuz aşikârdı. Bunu sağlamlaştırmak için, geçmişle bu gün arasında bir köprü oluşturmak gerekiyordu. Elimizden gelen imkânlarla, genç yaşta romantik şekilde bir takım girişimlerde bulunduk. Kulüpler kurdum, teşkilatlar kurdum, Türkiye’nin dört bir yanını gezdim.

Şükran KULAKOĞLU:
O günden bu güne baktığınızda Alperen Akbaş’ta ne gibi değişimler var?

Av. Alperen AKBAŞ:
Hani bir söz vardır “değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. ”Şükran Hanım, insan gelişen ve aynı zamanda değişen bir varlık. Fikri tekâmülümüzle baktım ki fikren olmamam gereken bir yerdeyim. Yanlış düşündüğümü hissetmeye başladım. Bulunduğumuz ortamları, okurlar ve sizler az çok bilirsiniz milliyetçilik, muhafazakârlık duyguları en uçlardadır.

O yaşlarda olaylara gelişmelere daha duygusal ve romantik bakıyorsunuz, tabi o zaman da çok sağlıklı, rasyonel sonuçlar elde edemiyoruz. Büyük birlik Partisi kökenliyim.

Rahmetli şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun tekâmülünde, tedrisatında yetişmiştim. Hal böyle olunca ister istemez, biraz daha muhafazakâr ve milliyetçilik anlayışım vardı. Her şeyden önce hukuk eğitimi olaylara daha rasyonel bakmayı, daha akılcı bakmayı öğretiyor.

Örnek vermek gerekirse, Anadolu’nun mayasını göz önüne getirelim.
Anadolu’nun İslam anlayışı, Yavuz’la birlikte başlayan sünnileşmeyle atılmadığını, asırlar önce Horasan Erenleri tarafından atıldığını görüyoruz. Bir Türk Müslümanlığı olduğunu, bugün yaşadığımız bize öğretilenin Ortadoğu kültürü ile değişime uğramış inanıştan çok farklı bir maneviyata sahip olduğumuzu gördüm. Hem siyasal, hem sosyal, hem iktisadi anlamda bizim kültürümüzün inancımıza derin anlamlar kattığının farkına vardım. Tabii ister istemez, Avrupa’daki bir takım gelişmeler, tarihsel gelişmeleri inceledim insanlık tarihini okudum, dolayısıyla bir tekamül var.

Bu tekâmül içerisinde insan biraz daha seküler düşünmeye başlıyor bu seküler düşünme rasyonel düşünmeyi tetikliyor, daha bilim odaklı bakmaya başlıyorsunuz.

O zamanlar yaş 26’lar, 27’lere geliyor. Tam o sırada 2017 referandumu ile birlikte anayasa değişikliği oldu. O süreçte şunu gördüm, aynı muhite aynı ortamda yetiştiğimiz aynı dili konuştuğumuzu düşündüğümüz insanlarla farklı noktalara düşünüyormuşum. Bunun tam tersi, farklı kutuplarda olduğum ve farklı tanıdığım, karşıt olduğunu sandığımız insanlarla aynı noktada buluştuğumdu. kendi arkadaşlarımızdan, kendi mahallemizde çevremizde bulunan arkadaşlarımdan daha iyi bir fikir birliği içinde olduğumu keşfetmiş oldum.
Netice itibariyle 90’lı yıllarda doğmuş çocuklarız biz. 90’ların başı, 80’lerin sonu.

Genç yaşta içinde bulunduğumuz yıllar tam soğuk savaşın bittiği, ancak toplumsal kalıpların devam ettiği yıllara tekabül ediyor. Sağcı, solcu, komünist, CHP’li, ocu, bucu, ülkücü. Diğer yandan ülkücülerin içerisinde MHP’li, Türkeşçi, Muhsinci, Alperenciler gibi ayrımların olduğu bir dönem. Şimdi böyle kalıplarla belli bir yaşa kadar geldiğimiz için Türkiye’de bir anayasal değişim, bir toplumsal değişim süreci oldu.Ülkece 2007-2008- den başlayan 2013’te Ergenekon’a, Balyoza’a kadar dayanan bir süreç ile karşı karşıya kaldık. Bu süreç işin siyasi kısmı. Asıl dönüm noktam ise 2010’daki anayasa değişikliğiyle birlikte başlayıp, 2017’ gerçekleşen referandum oldu.

Şükran KULAKOĞLU:
Biz bu geçirdiğiniz sürece, dönüşüm mü aydınlanma mı demeliyiz?

Av. Alperen AKBAŞ:
Evet böyle adlandırmak daha doğru olur zira ana hatta milli duruşumuzda bir değişiklik olmadı fakat Türkiye Cumhuriyeti üzerinde bölme girişimlerinin toplumu kutuplaştırma üzerine kurulduğunu fark ettim. Burada kendimi şanslı saydığım nokta şükür ki bu durumu 26-27 yaşlarda fark ettim.

Diğer yandan baktığımızda bunu hâlâ görmeyen arkadaşlarımız var buda üzücü. Yeri geldi CHP kökenli bir arkadaş ile fikir birliği içinde olduğumu, hatta daha fazla ortak noktada buluşabildiğimi fark ettim. Dolayısıyla burada kalıplardan kurtulmuş oldum.. Yaşan olaylara karşı rasyonel düşünme yetisi ile birlikte bilimsel bakmaya başlayınca her şeyin rengi değişiyor. Böyle olduğu zaman da artık bu realitenin sert zemininde, ister istemez biraz daha sorgulamak gerekiyordu düşüncelerimi.

Şükran KULAKOĞLU:
Muhafazakâr duygusal bir yapıdan daha rasyonel realist bir yapıya geçiş yapma sürecinizden bahsettiniz bu süreçte Gazi Mustafa Kemâl Atatürk nerede duruyordu.

Okudukça görüyoruz ki, Gazi Mustafa Kemâl, yalnızca bir komutan değil, başarılı bir asker değil. Her ne kadar 100 yıl önce yaşamışsa da, asırlar sonrasına kadar hitap edebilen, dokunabilen, öngörüsü çok yüksek, çok büyük siyasi bir lider.

Av. Alperen AKBAŞ:
Gazi Mustafa Kemal’i biraz daha farklı okumaya yöneldim. Tabi ki sevgimiz o zamanda bakiydi sonuçta Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu fakat Ulu Önder’e daha derin bakma okuma ihtiyacı duydum. Zira onun devrimlerini o dönemin şartlarına ilişkin olarak, sosyolojik olarak incelediğinizde devrim niteliğinde gerçek bir deha olduğunu daha iyi idrak ediyorsunuz. Daha bilimsel, daha rasyonel baktığımda bu ülke için nelerden vazgeçtiğini yâda nelerle mücadele ettiğini amacının ne olduğunu tam anlamı ile idrak etmiş oldum.
Okudukça görüyoruz ki, Gazi Mustafa Kemâl, yalnızca bir komutan değil, başarılı bir asker değil. Her ne kadar 100 yıl önce yaşamışsa da, asırlar sonrasına kadar hitap edebilen, dokunabilen, öngörüsü çok yüksek, çok büyük siyasi bir lider.

Şunu özellikle belirteyim yalnızca sıradan bir kurucu devlet başkanı da değil.

Gazi Mustafa Kemâl, bence çok daha global ve insanlık tarihine yeni bir sayfa açan akılları zorlayan bir lider.

Şükran KULAKOĞLU:
Son dönemlerde ortaya atılan bir kavram var TÜRKİYELİLİK Atatürk çerçevesinden bakarsak Gazi Paşa’nın soyadı dahi AtaTÜRK, AtaTürkiyeli değil siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Toplum Türk olduğunu bilmiyor kimliğini unutmuş.

Av. Alperen AKBAŞ:
Aslında Atatürk penceresinden bakıp okuduğumuz zaman mücadele yıllarında attığı adımların ne uğruna atıldığını, sonuçlarında nasıl bir ülke inşa ettiğini görebiliriz.

Gazi Mustafa Kemal, Anadolu’ya milli mücadeleyi başlatmaya geldiği zaman hiç beklemediği bir toplumla karşılaşıyor.

Toplum Türk olduğunu bilmiyor kimliğini unutmuş. “Biz Müslümanız bunlar şurada yaşar onlar burada yaşar” gibi bir sosyolojik bir erime gelişmiş.Türk kimdir, Türk nedir bunu bilmiyorlar. Yani biz İmparatorluk olarak övündüğümüz asırlar içerisinde milli kimliğimizi kaybetmişiz. Konuştuğumuz bir dil, yaşadığımız bir kültür, bizi Ortadoğu’nun kültürü ile yozlaşmış inanç anlayışından farklı Ahmet Yesevi’lere dayanan bir inanç sistemimiz var. Tüm bu bizi biz yapan özellikler eriyip gitmiş. Ama kimliğimizi kaybetmişiz. Okudukça görüyoruz ki, Gazi Mustafa Kemâl, yalnızca bir komutan değil, başarılı bir asker değil. Her ne kadar 100 yıl önce yaşamışsa da, asırlar sonrasına kadar hitap edebilen, dokunabilen, öngörüsü çok yüksek, çok büyük siyasi bir lider.

Gazi Mustafa Kemal tabi bir de bu bir Türk devrimidir.

Olaylara realist baktığımızda, Gazi Mustafa Kemal alıp Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün unsurlarıyla birlikte bir devlet inşa etmemiştir ve doğru olanda budur. Anadolu’da yaşayan, misak-i milli sınırları içerisinde yaşayan Türk milletiyle bu devleti kurmuştur.

Misak-i milli sınırları diyoruz ama tabi Anadolu topraklarıyla sınırlı olmak üzeredir bu sınırlar. Yani gidip Suudi Arabistan’daki Osmanlı tabası olan bir halk için savaşmamış Anadolu Türkleri ile kazanılan bir mücadeledir ve kurulanda bir Türk devletidir.

Hep Türk milliyetçisiydim hep, Turancıydım biraz daha muhafazakâr baktığımız dönem oldu.
Fakat Atatürk’ü tam anlamı ile anladığım zaman dünyaya Türkiye’de gelişen olaylara bakışım çok daha derin bir hal aldı.

Şükran KULAKOĞLU:
Dünya ve Türkiye’de gelişen olaylara bakış açınızın derinlik kazandığını söylüyorsunuz, bu derinliği açar mısınız?

Gelecekle ilgili hayallerden önce bugünü düşünüyoruz. Zira bugünü inşa edemezseniz yarınlar için kurulacak hayalleriniz olamaz.

Av. Alperen AKBAŞ:
Az öncede bahsettiğim gibi 2017’de bir referandum oldu. Bu süreç artık Türkiye’nin bölünmesine, parçalanmasına yönelik atılan ilk ve en büyük adımlarından birisiydi. Hal böyle olunca ortada ap açık bir karşı devrim olduğunu gördüm.

Bunun adına tam anlamıyla karşı devrim diyebiliriz. Karşımızda Türkiye’de İslamcıların, Kürtçülerin, siyasal ve sosyal olarak tertip ettiği bir karşı devrim vardı. Türkiye’nin üniter yapısını, laikliğini hedef alan bir planın tam ortasında kaldık. Dolayısıyla burada Gazi Mustafa Kemâl’i daha iyi anlamamız olaylara daha derinlemesine bakmamıza neden oldu, bu da bizi Atatürkçü bir kimliğe büründürdü.
Yani o Türkçülük, o Turancılık, o romantik, idealist bakış değişti. Tabi bu duygular hâlâ mevcut fakat gerçekçi olmak ve ülkemizin içinde bulunduğu durumu sürüklendiği uçurumu fark edip mücadele etmemiz gerektiği gerçeği dikildi karşıma.
Çok ciddi milli güvenlik problemlerimiz ülke coğrafyasında, Anadolu’da yaşayan vatandaşımızın gençlerimizin çocuklarımızın ekonomik sosyolojik sorunları var.

Ailelerimizin, polisimizin, şehitler yakınlarımızın, hepimizin karşı karşıya kaldığı sorunlar var. Yirmili yaşlarda hep bir hayalin peşinden koştuk, hayalimiz baki ve güzel hayaller bunlar, ancak ama bir de gerçekler var. Gerçeklere geldiğimiz zaman da bu noktaya bu şekilde gelmek zorunda kaldım. Aslında bir evrim yok. Sadece bir tekâmül içerisinde, bir uçuşun işlemesi, bir uçuşun açılması var. İdeolojik olarak bir değişim yok. Biraz daha Atatürk çizgisinde Türk milliyetçisiyiz.

Gelecekle ilgili hayallerden önce bugünü düşünüyoruz. Zira bugünü inşa edemezseniz yarınlar için kurulacak hayalleriniz olamaz. Bugünkü milli güvenlik problemlerini düşünüyorum, vatanımızın bölünmez bütünlüğü, ülke ve devlet yapımız tehlike altında.

Şükran KULAKOĞLU:
Bu anlattıklarınızın ışığında sormak gerekirse, sizi Zafer Partisi’nde belirli bir görev almaya nasıl itti?

Size enteresan bir bilgi vereceğim benim için çok önemli bir anekdot bu.
Her ne kadar Alperen Ocakları geçmişim olsa da ben hiçbir siyasi partiye üye olmamıştım TA Kİ Zafer Partisi saflarına katılana kadar

Av. Alperen AKBAŞ:
Size enteresan bir bilgi vereceğim benim için çok önemli bir anekdot bu.
Her ne kadar Alperen Ocakları geçmişim olsa da ben hiçbir siyasi partiye üye olmamıştım TA Kİ Zafer Partisi saflarına katılana kadar. ilk siyasi parti üyeliğim Zafer Partisi, daha öncesinde ne Büyük Birlik Partisi, ne Milliyetçi Hareket Partisi, ne de İYİ Parti var.

Büyük Birlik Partili değilim, hatta aradan yıllar geçmiş, Alper Ocakları Genel Başkan Yardımcısı olduğum dönemler, mevcut parti yönetimiyle çok ciddi problemlerimiz vardı ve ben Alper Ocakları yöneticisiyken BBP’ne oy vermedim.

Okurlara çok ilginç gelecek belki ama bu bir gerçek hiç oy vermedim.

İnandığımız dava farklıydı zaten çok sorunlu ayrıldık Büyük Birlik Partisi’nden, çok çok ciddi problemle ayrıldık.

Şükran KULAKOĞLU:

Zafer Partisi bünyesinde edindiğiniz görev sürecinden bahseder misiniz? Sn. Ümit Özdağ hakkında izlenimleriniz, sizde nasıl duygular uyandırdı?

Sn. Ümit Özdağ,gençliğimizden beri İçimizde kıpırtı uyandıran bir liderdi.

Av. Alperen AKBAŞ:

Ümit Özdağ’ı biz zaten Zafer Partisi’nin kurduğunda tanımadık.

2005’teki, yanlış hatırlamıyorsam yıl olarak MHP’deki kongre sürecindeki adaylığından, o efsane konuşmalardan, kürsü konuşmalardan bu yana zaten Ümit Hoca’yı takip ediyoruz.
Sn. Genel Başkanımızın yıllar önce okuduğu şiir, “Tan atarken Yüce Tanrı Dağı’ndan Kürşad’ın gür sesi duyulacak!” kendi şiiridir etkilenmemek mümkün değil. Ben her ne kadar lisede, ülkü ocaklarında olsak da ta o zamanlar Arkadaşlarımız ile konuşurken “Ümit Özdağ seçilir mi? Seçilirse ne güzel olur” diye düşünürdük.

Sn. Ümit Özdağ,gençliğimizden beri İçimizde kıpırtı uyandıran bir liderdi.

Her ne kadar başka partilerde siyasi olarak genel başkan yardımcılığı yapsa da divanda bulunsa da, bir liderdi o. Demek ki 2021’e, partimiz kurulana kadar böyle bir şey söz konusu olmadı. MHP içinde bir adaylık süreci oldu, orada yakın takipteydim.
İYİ Parti süreci oldu, orada yakınıyla takip ettik. Benim birçok siyasi parti lideriyle bugün dahi, geçmişten kaynaklı olarak iletişimim, samimiyetim var. Yani büyük bir kısmıyla yakın ilişkim var.
Düşünecek olursanız oralarda çok iyi noktada da siyaset yapabilirdim. Ama ben Ümit Özdağ’ın çizgisine, Atatürk çizgisinde Türk Milliyetçiliği profiline, Zafer Partisi’nin politikasına inandım. Düşüncelerimi tam olarak yansıtan, içimizde bulunan duygulara şeffaf, korkusuz tercüman olan bu siyasi rengin içinde bulunmak istedim.

Sn. Genel Başkan’ımız ülke gündemine ilişkin tespitleri, mücadelesini gözlemledim. Milli güvenlik problemleri, stratejik göç mühendisliğiyle ülkemizin bir istila altında oluşu, ülkemizin demografik yapısının sistematik bir şekilde bozulduğunun üzerine basarak vurgulaması çok doğruydu. Birçok illimizin Kilis, Antep vs. artık demografik olarak Türk şehri olmaktan çıktığını dile getirmesiyle birlikte, “evet bu adam doğru bir mücadele içinde “zaten hep takip ediyorduk ama “bu adam rasyonel bir adam”. Diyerek ben ve arkadaşlarım taşın altına koymaktan çekinmedik. Doğru yerdeyiz Şükran Hanım.

Genel Başkanımız kendi istikbali için siyaset yapmıyor, bu adam savaşıyor. Bunu üzerine basa basa tekrarlıyorum Sn. Genel Başkanımız Savaş veriyor! İttifakların peşinde değil.

Bugün ülkemizin ana problemi milli güvenlik problemleri. Bunu da söylememiz ve belirtmemiz lazım.

Az önce anlattığım bir şahsi bir tekâmül süreci var. Baktık gördük sorguladık ve anladık ki bu ülkede ismi ne olursa olsun bir milliyetçi oluşum yok.

Şu anda Zafer Partisi’nin maddi durumu belli, Zafer Partisi’nin arkasında bir medya gücü de yok ne yazık ki.

Ben Zafer Partisi’nde il başkanı olmadan aylar öncesinde üye olmuştum. Zafer Partisinin siyasi çizgisinde mücadele edeceğimin kararını vermiştim. İl başkanlığı nasip oldu.
Niye MHP’de olmadık, Alper Ocakları Genel Başkanı olmama rağmen BBP’de olmadım, niye İYİ Parti’de olmadım, niye CHP’de olmadım? Az önce anlattığım gerekçelerin hepsi geçerli. Bugün yıllarca Türk milliyetçiliğinin kurucusu olduğunu, koçbaşı olduğunu iddia edenlerin, Türk Devleti’ni bölmeye teşebbüs eden, evlatlarımızı, büyüklerimizi, abilerimizi, evlatlarımızı şehit eden, yüz binlerce insanı çocuksuz, kocasız, eşsiz, evlatsız bırakan bir terör şebekesi terörist başına sayın diyecek noktaya getiren kişilerin milliyetçi olmadığı aşikâr.

Az önce anlattığım bir şahsi bir tekâmül süreci var. Baktık gördük sorguladık ve anladık ki bu ülkede ismi ne olursa olsun bir milliyetçi oluşum yok.

Sadece şahıslardan, küçük topluluklardan, münferit, müstakil yapılar var. Dernekler, vakıflar vs. var.

Zafer Partisi zaten kurulduğu günden bu yana benim oy verdiğim üye olduğum partiydi. Aşağı yukarı Parti yönetiminden, kuruculardan tutun da bugünkü divana, önceki divana kadar, aşağı yukarı birçok insanı yakinen tanıyorum. Birisinin daveti ya da yeni bir gündem açılmasıyla olmadı.

Gündeme hızlı geldi, projelerimiz vardı, ekibimiz vardı, imkânlarımız vardı. O halde biz bu imkânları, inandığımız için kullanmalıydık ekibimiz ile birlikte Sn. Genel başkanımıza arz ettik, Sn. Ümit Özdağ projelerimize inandı. Genç yaşımıza rağmen bize güvendi ve bu imkânı sundu. Biz de Ankara’da bambaşka bir teşkilatçılık yapacağız ve ülkemizin, milletimizin geleceği için var gücümüzle çalışacağız.

 

Şükran KULAKOĞLU:

Türk Milleti’nden, özellikle gençlerden Zafer Partisi’ne bu kadar bir teveccühü nasıl yorumluyorsunuz?

 

Göç meselesi küçümsenen, göz ardı edilen bir mesele. Bu küçümsenen sorun ülkemizin demografik yapısını, mülkiyet yapısını, kültürünü, inancını doğrudan bozan, ülkemizin 50-100 -150 yılına mâl olabilecek, bu toprakların dokusunu bozan bir problem. Buna göç diyemeyiz, bu başlı başına bir istila.

Av. Alperen AKBAŞ:

Zafer Partisi’nin değindiği, öne çıkardığı hususlar insanımızın görmezden gelinen yaralarına sorunlarına parmak basıyor.

Göç meselesi küçümsenen, göz ardı edilen bir mesele. Bu küçümsenen sorun ülkemizin demografik yapısını, mülkiyet yapısını, kültürünü, inancını doğrudan bozan, ülkemizin 50-100 -150 yılına mâl olabilecek, bu toprakların dokusunu bozan bir problem. Buna göç diyemeyiz, bu başlı başına bir istila. Zafer Partisi’nin, Sn. Genel Başkan’ın sığınmacılar dışında öne çıkardığı milli güvenlik problemlerine baktığımız da ve diğer siyasi partiler ile karşı karşıya koyup düşündüğümüzde Sn. Ümit Özdağ’dan başka rasyonel ve bilimsel olarak Türkiye’nin problemlerini görebilen, okuyabilen ve çözüm üretebilen başka bir siyasi parti lideri ya da parti yok. Yok, görebilen yok.

Şükran KULAKOĞLU:
Yani ülke sorunlarını net olarak görebilen yok diyorsunuz.

Ancak Sn. Prof. Dr. Ümit Özdağ’da, Sayın Genel Başkanımızda gerçek bir vatan sevgisini görüyoruz.
Bir kaygıyla bu siyaseti yaptığını, söylem ürettiğini, kavga ettiğini görüyoruz. Her şeyden önce, başka kavga eden yok. Ama bu kavgayı çok düzeyli Bir Türk’e yakışır şekilde veriyor.

Av. Alperen AKBAŞ:

Hayır, dikkat edelim çok önemli “ net değil, görebilen yok.”

Herkes, hamaset peşinde.

Toplumun belli kesimlerinden oy devşirmek için, inandığı inanmadığı, politikayı meslek haline getirmiş siyasi liderler var. Zaten son 4-5 yılda milletimiz bu şahısların kim olduğunu gördü.
Adaylıkta ısrar edenler, başkalarının adaylığında ısrar edenler mevcut.
Kendisine milliyetçi diyerek, bir takım işverenleri partisi yönetiminde bulunduğundan dolayı sığınmacı kaçak işçiye göz yumanlar var. Aslında bu şekilde sığınmacıları da sömürüyorlar. Sığınmacıları parti programına koymayanlar, Suriyeliler, Afganlar diye Zafer Partisi’nin ortaya koyduğu gösterdiği büyük tehlikeyi hafife alanlar, sağcı da olsa, solcu da olsa, İslamcı da olsa, milliyetçi de olsa, Kürtçü de olsa bunların hepsi aynı meslek erbabıdır.
Dolayısıyla böyle görüyoruz, Türk milleti de bunu görüyor.
Ancak Sn. Prof. Dr. Ümit Özdağ’da, Sayın Genel Başkanımızda gerçek bir vatan sevgisini görüyoruz.
Bir kaygıyla bu siyaseti yaptığını, söylem ürettiğini, kavga ettiğini görüyoruz. Her şeyden önce, başka kavga eden yok. Ama bu kavgayı çok düzeyli Bir Türk’e yakışır şekilde veriyor.Bir komutan gibi mücadele ediyor ve Türk toplumuna içerde ve dışarda bizi bekleyen tehlikeleri en saf, yalın, düz haliyle yuvarlamadan anlatma gayreti içinde. Tabi bu duruş, Türk milleti ve gençliğimiz tarafından teveccüh ve takdirle karşılanıyor.

Şükran KULAKOĞLU:
Sizin İl Başkanlığı döneminizde nasıl gelişmeler yaşanacak? Erken seçim diller de gezen bir söylem, ne gibi hamleleriniz olacak Ankara gibi Başkent özelliği ile önem taşıyan bir kentte.

Şu an Ankara il olarak bu bizim öncelikli hedefimiz. Kümülatif bir teşkilattan ziyade- işlevsel, iş bölümü yapılmış, bütün sandıklara odaklanmış bir teşkilat kuracağız.

Av. Alper AKBAŞ:

Öncelikle bizden önce Zafer Partisi’ne Ankara İl Başkanlığı vasfı ve yönetimi ile hizmet eden herkese teşekkür ediyorum. Şimdi bayrağı biz devraldık, tabiki plan projelerimiz var.

Şöyle belirteyim, bizler zannediyoruz ki Türkiye’de halkı ikna ederek oy alırız ve meclise gireriz. Seçim desteği alırız, meclise gireriz. Böylelikle iktidar oluruz, muhalefet oluruz. Halka gerçekleri gösterip ikna etmek kadar ikna ettiğimiz insanların oyuna sahip çıkmak çok önemli. Mesele, sandığın korunması. Örnek vermek gerekirse büyük bir özenle yemek yapıyorsunuz ocakta unutup yakıyorsunuz. Peki verdiğiniz emek ne oldu peki ne yenilecek ne içilecek? Seçimlere kadar verilen emeklerin sandıkta muhafaza edilmemesi de altı açık unutulan yemek gibidir. Fakat burada büyük bir fark var yemeğin yerine peynir ekmek yer karnınızı doyurursunuz ama kaybedilen vatan yerine başka vatan bulmamız mümkün değil!

Sandığı koruyamadığınız zaman isterseniz yüzde elli alın. Seçimden bittikten ve sandıklar açıldıktan iki saat sonra sizi yüzde otuz beşle uğurlarlar.

Şu an Ankara il olarak bu bizim öncelikli hedefimiz. Kümülatif bir teşkilattan ziyade- işlevsel, iş bölümü yapılmış, bütün sandıklara odaklanmış bir teşkilat kuracağız.

Tüzüğümüzde de yer alan mahalle temsilcilerimiz var mahalle temsilcilerine ağırlık vereceğiz.
Ankara’da mahallelerde aşağı yukarı şu anda bildiğimiz kadarıyla 13.000 sandık var. Son seçimlerde baktığımızda Zafer Partimizin bu seçim görevlisi olan sandıkta müşahit yok. Dolayısıyla aslında oylarımıza sahip çıkamadığımızı görüyoruz.

Bu birçok siyasi partinin aslında problemidir, ancak bu çok ön plana atılmıyor. Siyasetin en temel noktası aldığın oya yani namusuna sahip çıkmaktır.

Namusuna sahip çıkamıyorsan, istediğin kadar miting yap, istediğin kadar televizyon programına da çık, istediğin kadar politika üret boş. Oy namustur ve namusuna sahip çıkacaksın. Bizim için her şeyden önce ilk sırada sandıklar geliyor.

Zafer Partisi Ankara İl’de raporlar, burada çalışmalar, burada olayı yani toplumsal bilinci oluşturacak, örgütleyecek çalışmalar, toplantılar vs. Burada çok çalışacağız

Her ilçemizin yeri olacak, her ilçemiz bölgesinde sosyal anlamda, iktisadi anlamda muteber yöneticilerden oluşacak. Güçlü bir teşkilat kuracağız.

Teşkilatçılık partinin, siyasetin ana unsurudur. Bir de toplumda şöyle bir algı var Zafer Partisi bir kadro hareketi değil, lider hareketi olarak düşünülür.

Evet, Sn. Ümit Özdağ bir liderdir ve onun sevenleri takipçileri vardır fakat Sn. Ümit Özdağ aynı zamanda bir kadro hareketinin lideridir, bunu görmek lazım. Biz üyelerimizi, eski yöneticilerimizi, yeni yöneticilerimizi, göreve talip olanları, Zafer Partisi’ni yeni tanıyanları, bütün Türk milliyetçilerini, Türk milliyetçileri kavramını açmamız gerekirse bütün vatanseverleri Ankara ilinde örgütlemek üzere çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

Dolayısıyla bu algıyı da ortadan kaldırıp Genel Başkanımız Sn. Ümit Özdağ önderliğinde bir kadro hareketi oluşturacağız.

 

 

 

 

 

Şükran KULAKOĞLU:
Zafer Partisi Ankara İl başkanlığı gençlik konusunda ne yapmayı planlıyor?

Bizim dönemimizde adını duyduğumuz esrar eroin, kokaindi.Başka bir şey duymazdık, bilmezdik. Şimdi bonzainin 4-5 çeşidi, 4-5 farklı kullanım şekli var.

Farklı farklı sentetik birçok uyuşturucu madde çeşidi Türkiye’ye girmiş durumda. Türkiye, Orta Doğu’dan, Avrupa’ya uyuşturucu trafiğinin köprüsü durumunda

Av. Alperen AKBAŞ:

Gençlere çok ciddi önem veriyoruz. Bahsettik bizim zamanımız soğuk savaş sonrası birinci, ikinci nesiliz. O dönem siyasi okumalarımız farklıydı, partilere bakışlarımız farklıydı. Sağ vardı, sol vardı alevi vardı sünni vardı.

Biraz daha kimlik siyaseti yoğun planlıydı. Bugün ise gençlerin sorunları bambaşka. Evet, kimlik problemimiz, milli güvenlik problemlerimiz var. Gençlerimizin yaşadığı çok ciddi bir ekonomik bunalım da var. Bunların yanında çok büyük bir tehlike ile karşı karşıya gençliğimiz. Uyuşturucu çok kolay elde edilebilir oldu. Bizim dönemimizde, bizim yaşlarımızda uyuşturucu bu kadar sokağa ve her eve girmemişti.
Bizim dönemimizde adını duyduğumuz esrar eroin, kokaindi.Başka bir şey duymazdık, bilmezdik. Şimdi bonzainin 4-5 çeşidi, 4-5 farklı kullanım şekli var.

Farklı farklı sentetik birçok uyuşturucu madde çeşidi Türkiye’ye girmiş durumda. Türkiye, Orta Doğu’dan, Avrupa’ya uyuşturucu trafiğinin köprüsü durumunda.Artı, Türkiye’de uyuşturucu madde ticareti noktasında aktörler de değişmiş durumda. Bambaşka aktörler artık uyuşturucu ticaretini yapıyorlar.
Orta Doğu, devletlerin uyuşturucu ticareti yaptığı bir coğrafyadayız. Burada uyuşturucu ticaretlerini, vekâletli devlet dışı örgütlere yaptırırlar.

Bu örgütler Türkiye üzerinde bürokratik ve siyasi olarak çok ciddi bir hâkimiyete sahip. Türkiye uyuşturucunun dünyadaki, maalesef, en büyük transfer noktalarından, en büyük pazarlarından birisi olmuştur.

Afganlıların Ankara’da, İstanbul’da kurdukları uyuşturucu atölyeleri mevcut. Türkiye’de 90’lı yıllarda, 2000’li yıllarda, 2010’lu yıllarda, ismin daha duymadığımız uyuşturucuların üretiliyor. Afgan sakızından tutun birçok uyuşturucu türevini gençlerimizin kullandığı bir ülke haline gelmiştir.

Tabi ki sadece sığınmacılar etken değil. Evet, Afganların uyuşturucu kültürü Suriyelilerin, Suriye’deki kültürü ülkemize transfer oldu. Fakat burada mevzu, bizim klasik anlamda Afgan-Suriye sığınmacı olayımız değil.

Başka bir gerçek var. Mersin Limanı olayları, narkotörer olayları var. Yani terör örgütlerinin, devlet dışı örgütlerin devletler adına vekâletle burada uyuşturucu ürettiği, yüklü miktarlarda sattığı, pazar haline getirdiği, geçiş güzergâhı haline getirdiği bir ülke haline geldik.

Dolayısıyla burada toplumun bütün tabakalarına kadar uyuşturucu madde kullanımı ticareti de sirayet etmiş durumda. Gençlerimizin uyuşturucuyla ilgili problemleri var. Uyuşturucu kullanımı çok küçük yaşlara kadar düşmüş durumda. Bizim öncelikli konularımızdan biri de uyuşturucu ile mücadele olacak.

Bahsettiğimiz uç örgütlerinden, terör örgütlerinden uzak, doğrudan Türk kimliğiyle, Atatürkçü kimliğiyle, anayasalarına bağlı, toplumsal kimliğine bağlı gençlerin yetiştirilmesi için Zafer Partisi Ankara İl Teşkilatı olarak bütün propaganda ve iletişim çalışmalarını yapacağız. Gerek parti olarak, gerek yan kuruluşlarla, gerek bu alanda faaliyet gösteren diğer sivil toplum kuruluşlarıyla sürekli olarak birinci sırada bu faaliyetimiz ve çalışmalarımız yer alacak. Olay sadece oy değil, olay aynı zamanda Türk milletin Türk Gençliğinin geleceği.

Şükran KULAKOĞLU:
Zafer Partisi’nin oy kitlesi hakkında bir yorumunuz ön görünüz var mı?

Av. Alperen AKBAŞ:

Zafer Partisi’ni şöyle okumak lazım, Zafer Partisi 50’li yaşlarda, 60’lı yaşlarda vatandaşlarımızın çok yoğunlukla desteklediği bir parti olmaktan ziyade vatan, millet kavramları biraz daha yüksek olan, daha romantik olan gençlerin partisi.

Geçen ORC’nin bir anketinde 18-29 yaş arasında 10 nokta dörtlük bir oyumuz vardı. 18-29 yaş arası bu. Yaş bandı yukarıya çekildikçe Türk toplumu biraz, Anadolu’daki Türk toplumundan bahsediyorum, biraz daha pragmatisttir. Dolayısıyla biraz daha menfaat temeliyle yaklaşır çünkü ihtiyaç meselesidir. Çiftçi traktör yakıtının parasına bakar.

Kavramları biraz daha yüksek olan, daha romantik duyguları olan gençler daha farklı bakar konulara. Birkaç gün önce ORC’nin bir anketinde 18-29 yaş arasında, 10,4’lük bir oyumuz olduğu tespit edilmiş.

Yaş bandı yukarıya çekildikçe, Anadolu’daki Türk toplumundan bahsediyorum, biraz daha pragmatisttir. Dolayısıyla biraz daha menfaat temelinde yaklaşır. Traktöre koyacağı yakıtın parasına bakar, tohumuna bakar böyle bir yapısı vardır Türk toplumunun. Biraz pragmatisttir, ancak gençler öyle değildir, gençler idealisttir.

Gençler daha rasyoneldir, daha bilimsel bakarlar, daha güvenlikçidirler. Zafer Partisi’nin burada yükseldiğini ve her şeyden önce şu net Bugün 15 yaşında olanlar önümüzdeki ilk seçimde oy kullanacaklar.

Dolayısıyla liseler çok önemli, gerek doğrudan gerek parti programları üzerinden 15 yaş ve üzerindeki gençlerimize özel propaganda çalışmaları yapacağız.

Şükran KULAKOĞLU:
Dış göçler sığınmacılar ekonomik sorunlar ülke güvenlik sorunları dışında sizin dikkatinizi çeken sorunlar var mı ülke genelinde?

Ülkemizde çok ciddi bir iç göç problemi de var.

Av. Alperen AKBAŞ:
Elbette var, ülkemizde hep dış köşe konuşuyoruz ama ülkemizde çok ciddi bir iç göç problemi de var. İç göçün getirdiği sorunlardan bahsedelim. Aile yapılarını, demografik yapıyı, mülkiyet yapısını bozar. Bununla birlikte bölgesel ekonomik faaliyetleri aksatır, tarımı bozar, tarımı verimsizleştirir. Sektörler arasında ciddi bir transfer sağlanamadığından tarım durur, hayvancılık zayıflar, bazı sektörler tekelleşir. Refahın doğru ve adil dağılmaması iç göç nedenlerindendir.

İç göçlerin doğudan batıya olduğu kanaatini bir kenara bırakmak lazım. Bu göçler etnik ya da bölgesel değil. Her bölgeden her yöne ciddi bir göç akımı mevcut. Örneğin Akdeniz bölgesi ülkenin çeşitli yerlerinden göç alır.

Sebebi turizmdir, orada bir refah, orada bir gelir, orada bir istihdam gereği vardır. Devlet tarımı desteklemediği çiftçiye gereken şartları sağlamıyor. Bunun için Sivaslı köylü Hasan tarımın götürüsü zararı ziyanı yüzünden para kazanmak için Antalya’ya gelip bir otelde çalışmak tercih ediyor.
Tarlada olmayan traktörüyle, olmayan mazotuyla, verilmeyen tohumuyla neyi ekip biçecek nasıl kâr elde edecek, nasıl geçinecek?
Hayvancılık bitmiş durumda, kaldı ki ülkenin hayvancılık önemli gelir kaynaklarından biri olabilir.

Gelirin adil dağıtılamaması, ekonominin doğru yönetilememesi, tarımın, ormancılığın, hayvancılığın, yani bizim toplumumuzdaki, bizim ülkemizdeki gelir kaynaklarının, geçim kaynaklarının doğru yönetilememesinden dolayı devlet politikalarının burada zayıf kalmasından kaynaklı olarak ciddi iç göç problemleri ile karşı karşıyayız.

İç göçü tetikleyen bir diğer önemli etken de sosyal yetersizlikler.
İnsanımız sadece Antalya, İstanbul, Ankara gibi büyük kentlerde sosyalleşebiliyor. Daha kozmopolit yerlere gitmek istiyor, kalabalığın arasında kaybolmak istiyor.

Toplum baskısı altından çıkmak, kimliksiz bir şekilde yaşamak istiyor. Dolayısıyla imkânı olanlar da göç ediyorlar.

Bu da aslında bizim toplumun, sosyal kültürel yapısıyla ilgili bir durum. Toplumun sosyal, kültürel yapısı ne yazık ki yönetilemiyor. İktidarların, buralara dokunamamasından kaynaklanıyor. Oysa ekonomi, ülke güvenliği kadar insanların nefes alabilmesi psikolojik açıdan rahatlaması için sosyal kültürel ilerleme de çok önemli bir kavramdır.

Doğudaki bir çocuk, batıdaki bir çocuğun hayatına özeniyor gıpta ile bakıyor. Gençleri bölgelerinde tutacak sosyal kültürel yatırımlar ve bölgelerinde çalışmaya yönlendirecek bir çalışma yok. Haliyle gençler dışarı çıkmak istiyor.

Ülkemde bir diğer sorun teşkilatlanma diye düşünüyorum.
Her partide bir afet başkanlığı vardır ama 6 Şubat depremi gösterdi ki biz afetler karşısında seri, kapsayıcı ve profesyonel organize olamıyoruz. Her şeyin formalite olduğu, raporların, itfaiye uygunluk raporlarından tutun, yapı denetim firmalarının raporlarına kadar her şeyin aslında formaliteden tanzim edildiğini gördük.

Afet hiçbir zaman bu ülkede ciddiye alınmamış. Depremlerde bunu gördük, afet değil ama Bolu Kartalkaya yangınında ihmal sonucu 78 insanımızın hayatını kaybetti.

Ülkemizin yangınla mücadelede ne kadar yetersiz olduğuna hepimiz şahidiz bu nedenle ormanlarımız içinde yaşayan hayvanlarımız ve 10 tane yangın şehidimiz ile teşkilatlanma profesyonellik dışı.

Yıllardır ülkemizde büyük orman yangınları çıkmasına rağmen bir hareket planının olmadığını gördük. Ormanlarımıza ilişkin su depolarının yapılmasından tutun su kanallarının yapılmasına kadar, olası yangın durumlarında, ormanın içerisinde iç yollarının yapılmasına kadar, itfaiye tesisatına kadar, birçok önlem alınabilecekken tabiri caizse parmaklarını bile oynatmamışlar.

Bu acıları görüyoruz ve maalesef görmeye de devam edecek gibiyiz. Çünkü toplumsal bir bilinç yok, toplumsal bilinci kazanmak zorundayız.
Biz Afet Başkanlığı’nı gayet aktif bir şekilde çalıştırmayı düşünüyoruz.

Olayı sadece iktidara yıkamayız burada, doğrudur, yanlıştır, içeriğini tartışmıyorum fakat toplum olarak bizim muhalefet partileri dâhil olmak üzere afete karşı bilinçli, duyarlı ve hazır olmamız lazım. Muhalefet toplumsal bilinci örgütleyecek, toplumsal bilinç, bürokrasi, siyaseti. Böylelikle sandıkta da yine aynı şekilde toplumsal bilinç, siyaseti domine edecek, organize edecek. Böylelikle ülkemizde gerekli politikaların, gerekli çalışmaların yapılmasını sağlayacağız.

Şükran KULAKOĞLU:

Sayın Akbaş, siz aynı zamanda hukukçusunuz. Son dönem uygulanan adalet ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Ama bugün Türk milletin yargıya bakışı değişti. Yargı siyasetin kullandığı bir kırbaca döndü. Türk milletinin yani bizlerin adaletten anladığı aslında bağımsız, tarafsız, herkese eşit yargıdır.

Av. Alperen AKBAŞ:

Şükran hanım, kuvvetler ayrılığı denilen bir şey var. Yasama, yürütme, yargı ayrıdır. Hiçbirisi diğerine müdahale edemez.

Anayasamızda bir hüküm vardır. Kimse yargıya müdahale edemez. Telkinde bulunamaz.

Ama bugün Türk milletin yargıya bakışı değişti. Yargı siyasetin kullandığı bir kırbaca döndü. Türk milletinin yani bizlerin adaletten anladığı aslında bağımsız, tarafsız, herkese eşit yargıdır.

Olması gereken alacağından, vereceğine, ceza hukukunun uygulanmasına, kadar herkesin eşit olduğu, suçlunun cezasını bulduğu, bir adalet anlayışıdır doğru olan. Zarar görenin maddi ve manevi olarak zararının giderildiği, giderilemediyse dahi adaletin sağlanması noktasında en azından şeklen, bağımsız ve tarafsız mahkemelerde hızlı bir şekilde, etkin şekilde adaletin tecelli ettiği bir devlet anlayışı vardır, hukuk devleti anlayışı vardır. Bizim anladığımızda, Türk milletinin anladığı da, bütün dünya toplumlarının anladığı adalet anlayışı budur.

Ama bugün ülkemize geldiğimiz zaman yargı maalesef iktidara hizmet eder hale gelmiş durumda.
Bu arada ben de kamu görevlisinin hakaret, Sayın Cumhurbaşkanımıza hakaretten ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ‘ya hakaretten yargılanmış birisiyim. Beraat ettim ancak Sayın Savcı tarafından dosyam istinaf edildi. Şu anda kesinleşmeyi bekliyor.

Bir takım suçlar var, dilerseniz bunları sıralayalım.

TCK 125, TCK 299, Cumhurbaşkanı’nın hakaret suçları,
Kamu görevlisinin hakaret suçları,
Halkı kim ve düşmanlığa tahrik etmek suçları,
Türk Milleti’nin alayını aşağılama

Bu gibi suçların hepsi aslında 1980 Anayasası’ndan bu yana konulmuş.
İşine gelmeyeni, konuşanı halkı kin düşmanlığa tahrik etme suçundan cezaevine atılıyor. Yeni değil aslında hep vardı bu suç, bu dönemde çok uygulanmaya başladı.

Şöyle ifade edelim, halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçunun unsuru bambaşka.

Ancak Sayın Genel Başkanımıza atfedilen eylem, netice bambaşkaydı.
Buranın altını kalın kalemle çizelim, zira Bir siyasi parti liderini siyaset yapmakla suçladılar ve cezaevine gönderdiler.

Dediler ki ; “Ümit Özdağ burada çok ciddi bir toplumsal bilinç örgütleyecek.. Susturmamız, onu bir tatile çıkartmamız lazım.” dediklerini yaptılar da.

Neden yaptılar bunu? Çünkü Sn. Ümit Özdağ etkili bir siyasi lider.

Sn. Ümit Özdağ ülkemizdeki ikinci ihanet sürecine net tavrını, Karaman mitingiyle başlamıştı. Karaman mitingine, Zafer Partisi’nin oluşturduğu toplumsal bilince baktılar.
Dediler ki ; “Ümit Özdağ burada çok ciddi bir toplumsal bilinç örgütleyecek.. Susturmamız, onu bir tatile çıkartmamız lazım.” dediklerini yaptılar da.

Aslında karşılığı olmayan suçlar bunlar ifade hürriyetinin içerisindedir.

Yani şöyle ifade edelim, gelişmiş hukuk devletlerinde olmayan suçlar bunlar. Cumhurbaşkanlığı hakaret suçu birçok ülkede yoktur.Çünkü halkın Cumhurbaşkanını eleştirme hakkı vardır..

Yani dolayısıyla burada Cumhurbaşkanlığı isminin geçtiği her cümlede maalesef hepimiz birer şüpheli, sanık, hükümlü adayıyız. Cumhurbaşkanlığı bir cümlede kullanan bir muhalifseniz her an tutuklanabilirsiniz, cezalandırılabilirsiniz, hükümlü olabilirsiniz.

Yine aynı şekilde hükümetin ya da işte diğer ittifak, iktidar unsurlarının, iktidarın ve diğer iktidar unsurlarının hoşuna gitmeyen cümleler kurduğunuzda halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçundan tutuklanabilirsiniz, cezalandırılabilirsiniz.

Eskiden Cumhurbaşkanımız partili olamıyordu, bağımsız ve tarafsızdı. Cumhurbaşkanının bir partinin genel başkanı olması 2017’de anayasasıyla, anayasa değişikliğiyle ortaya çıkmış bir problem. TCK 299 ve TCK 125 aslında baktığımız zaman 2017’de anayasa değişikliğinden önce de var olan suçlardı.

Partili olmayan Cumhurbaşkanı hakaret 299’da düzenlenmişti. Ancak 2017’de partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte mevcut Cumhurbaşkanımızın da bir partinin genel başkanı olması sebebiyle cezalar devreye giriyor. Örneğin başka bir partinin siyasi liderini hakaret ettiğimizde TCK 125’ten, ancak AK Parti Genel Başkanı hakaret ettiğimizde TCK 125’ten değil, aynı zamanda bu genel başkanın cumhurbaşkanı olması sebebiyle 299’dan yargılanıyoruz. Bu çok ciddi bir anti-demokratik bir ceza hukuku uygulamasıdır.

Maddi ve manevi usuller kanunumuzda açık bir şekilde yazmadığı ve kanun koyucu bu noktada eksik kaldığından, her yargıç, her savcı kendi hukukunu bu suçlar üzerinden oluşturabilir.

Dolayısıyla herkes tutuklanabilir bu ülkede. Türkiye bir hukuk devleti olmaktan çıkmıştır. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı noktasında halkımızın ciddi inanç kaybı bulunmaktadır.

Alacağı olan, alacağını yargıya götürmek istemiyor. Kendisine suç işlenen karakola gittiğinde bir sonuç elde edemeyeceğini düşünüyor.
Kadınlarımız şiddete maruz kalıyorlar şikayette bulunuyorlar buna rağmen tekrar şiddete maruz kalıyorlar
Aslında yargının işlevsiz olduğunu toplumda görüyoruz.
Aynı zamanda 4-5 yılda bir çıkan örtülü aflar infaz düzenlemeleri var.
Yanlış infaz kanunuyla, hukukuyla aslında çoğu insanın yıllarca cezaevine gir çık yaptığı, sadece sabıkası kabardıkça, tekerrür oluştukça, koşulu salıverme sürelerine denk gelirse cezaevinde kalabildiği, sürekli suçlu değilseniz, ara ara 5 yılda bir suç işleyerek hiçbir şekilde cezaevine girmeden suç işleyebileceğiniz bir ülke Türkiye.

Şöyle bir rol verelim, Türkiye’de aynı gün 100 kişiye yumruk atarsanız, basit yaralama diyelim, 100 kişiye yumruk atarsanız, 100 tane 2 yılın altında HHGB alırsınız, yani hükmün açıklanmasının geri bırakılması alırsınız. Hükmün açıklanması geri bırakılması kararını istinafa götürürseniz, bu aşağı yukarı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nde bir sene sürer, bir sene içerisinde her gün 10 kişiye tokat atın, 1000 tane, ceza dosyanız olsun, 1000 tane hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararınız olur. Toplum der ki, ya bu adam herkesi tokatlıyor ama cezaevine girmiyor. Şunu herkes bilsin infaz düzenlemesi çok problemli.

Denetim Serbestlik 2020 öncesi suçlarda 3 yıla çıkarıldı. İnfaz adi suçlarda 1 bölü 2’ye düştü. Bu şu anlama geliyor, 6 yıl ceza alan bir kimse cezaevine girmiyor.

Şöyle baktığımız zaman, infaz düzenlemelerinde ara ara çıkan örtülü aflarda, infazı sürekli olarak ortadan kaldırdığı için, müeyyide uygulanmadığından dolayı, halkımız doğal olarak yargıya güven bulunmamaktadır.

Şükran KULAKOĞLU:
Son olarak Ankara’da vatandaşlara ne demek istersiniz? Zafer Partisi il başkanı olarak nasıl bir davette bulunmak istersiniz?

Av. Alperen AKBAŞ:
Ankaralı vatandaşlarımıza şöyle diyelim,” Zafer Türk’ün olacak.” Bütün Türk milletini, bütün Ankaralıları Zafer Marşı’nı birlikte söylemeye davet ediyoruz.

Şükran KULAKOĞLU:

Sayın Akbaş,geçtiğimiz günlerde yeni yönetiminizin tanıtımını yaptınız.Zafer Partisi Yeni Ankara İl yönetiminin haberlini yayınlayarak okurlarımızı bilgilendirmiştik. Yeni Yönetiminize ve size zafere giden yolda başarılar diliyor, konuğumuz olup bizlere sizi tanıma fırsatı verdiğiniz  için  ayrıca Haberiniz ailesi adına çok teşekkür ediyorum.

Av. Alperen AKBAŞ:

Güzel dilekleriniz ve bu keyifli sohbet için Haberiniz ailesine ve size ben teşekkür ediyorum.

 

 

 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.