Son yıllarda AKP’nin yaptığı uygulamalar muhtemelen birçok kişinin zihninde ve bu arada benim zihnimde “Resmi dilin kapsamı nedir?” ya da “Resmi dil nerelerde uygulanmalıdır?” sorularının oluşmasına sebep oldu. AKP’nin Kürtçe yayın yapan TRT 6 kanalını yayına sokması esas olarak bu soruların oluşmasına yol açtı. Bunun yanında eski Kürtçe köy isimlerinin kullanılmasına izin veren yasal düzenleme ile nüfus kayıtlarında Türkçe’den başka dillerde isim konulabilmesine izin veren yasal düzenleme de bu soruların oluşmasında etkili oldu. En son olarak Kürtçe, Çerkezce vb. mahalli dillerin eğitim-öğretim kurumlarında seçmeli ders olarak okutulmasına dair yapılan hazırlıklar bu soruların çok daha yoğun olarak zihinleri meşgul etmesine sebep oldu.
Resmi dilin kapsamını ya da nerelerde uygulanacağını belirleyebilmek için yararlanılacak en doğru ölçüt, “Devletin egemenlik gücünün kapsamı” ya da “Devletin egemenlik gücünün nerelerde etkili olduğu” ölçütüdür. Çünkü, Devletin egemenlik gücünün kapsadığı veya egemenlik gücünün etkili olduğu her yer resmi dilin kapsama alanı içindedir. Resmi dil Devletin egemenlik gücünün etkili olduğu her yerde uygulanmalıdır. Bu husus takdire bağlı bir iş değil, aksine yasal bir mecburiyettir. Çünkü, Devletin egemenlik gücü ancak resmi dil sayesinde ifade edilebilir. Devletin egemenlik gücünün resmi dilden farklı dillerde ifade edilebilmesi hukuken mümkün değildir. Aksi uygulama Devletin egemenlik gücünün inkar edilmesi demektir.
“Devletin egemenlik gücünün kapsamı nedir?” diye bir soru sorulacak ise bu sorunun cevabı iki türlü olabilir.
Birinci cevap:Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Mersin’e vatanın her metrekare toprağı Devletin egemenlik gücünün kapsama alanı içindedir.
İkinci cevap ise, Devletin hukuki düzenleme yapma hakkına sahip olduğu her alan egemenlik gücünün kapsama alanı içindedir.
Yukarıda yaptığımız açıklamaları toparlayacak olursak; “Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Mersin’e vatanın her metrekare toprağı ve Devletin hukuki düzenleme hakkına sahip olduğu her alan resmi dilin kapsama alanı içindedir.” şeklinde bir sonuca varabiliriz. Vardığımız bu sonuç mevcut hukuk çerçevesinde tamamen doğru olan bir sonuçtur.
Resmi dilin kapsamını belirledikten sonra buna ilişkin somut örnekler verebiliriz. Mesela,
· Bütün okullarda yabancı dil öğretimi dışında kullanılacak tek dil, resmi dil olan Türkçe’dir.
· Belediyeler dahil bütün kamu kurumlarında kullanılacak tek dil, resmi dil olan Türkçe’dir.
· Kamu hizmeti sayılan televizyon ve radyo yayınlarında kullanılacak tek dil, resmi dil olan Türkçe’dir.
· Halkın haber alma ihtiyacını karşılayan basın yayın faaliyetleri bir çeşit kamu hizmeti olduğu için bu yayınlarda kullanılacak tek dil, resmi dil olan Türkçe’dir.
· Bütün şehir, köy, kasaba, yer, mevki isimleri konusunda hukuki düzenleme yetkisi Devlete ait olduğu için buralarda kullanılacak tek dil resmi dil olan Türkçe’dir.
· Milletvekili genel seçimi, ile yerel yönetim seçimleri ülkeyi ve yerel yönetimleri yönetecek kadroları belirlemeye yönelik olduğu için Devletin hukuki düzenleme yapma alanı içindedir. Bu nedenle seçimlerle ilgili her türlü işlem (siyasi partilerin ve adayların yapacakları propagandalar da dahil olmak üzere) Türkçe ile yapılmak zorundadır.
Yukarıdaki örnekleri çoğaltmak mümkündür. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi açısından bu örnekleri verdim. Burada “Devletin egemenlik alanına, dolayısıyla resmi dilin kapsama alanına girmeyen alanlar yok mudur?” diye bir soru sorulabilir. Elbette, Devletin egemenlik alanına, dolayısıyla resmi dilin kapsama alanına girmeyen alanlar vardır. Örnek olarak, kişilerin özel hayatları, düğün, dernek vs. kültürel faaliyetler elbette resmi dilin kapsama alanı dışındadır. Böyle alanlarda her dil serbestçe kullanılabilir. Nitekim, kullanılmaktadır.
AKP iktidarı, son on yıldır çıkardığı bazı kanunlar, yaptığı bazı hukuki düzenlemelerle resmi dilin kapsamını ihlal eden uygulamaların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu uygulamalara örnekler:
· TRT 6 Kanalının 24 saat Kürtçe yayın yapması,
· BDP’li milletvekillerinin Meclis’teki grup toplantılarında Kürtçe konuşma yapmaları,
· BDP’li Belediyelerde su faturalarının Türkçe yanında Kürtçe bastırılması,
· Eski Kürtçe köy isimlerinin yeniden kullanılmasına izin verilmesi ve bu yönde uygulamalar yapılması,
· Nüfus kayıtlarında Türkçe’den başka dillerde isim konulabilmesine izin verilmesi ve bunun halen uygulanması,
· Seçimlerde Türkçe’den başka dillerde de propaganda yapılmasına dair kanunun çıkarılması,
· Kürtçe, Çerkezce vb. mahalli dillerin eğitim-öğretim kurumlarında seçmeli ders olarak okutulmasına dair yapılan hazırlıklar
Yukarıda verdiğimiz örneklerin her birisi Anayasanın 3. Maddesinde ifade edilen “Devletin dilinin Türkçe olduğu” hükmünü ihlal eden uygulamalardır. Bu ihlaller aynı zamanda suçtur. Bu, “Anayasayı ihlal suçu” dur. Bu ihlallerin yapılmasına izin verenler ile bu ihlalleri yapanlar açıkça “Anayasayı ihlal suçu” nu işlemektedirler. Yeni anayasa yapım sürecinde vatandaşlarımızın bu gerçeğin farkında olarak hareket etmelerinde yarar vardır, diye düşünüyorum.