İnsanların birbirlerine bağımlı oldukları, bu nedenle de karşılıklı olarak birbirlerinden bir şeyler alıp verdikleri olur.
Bu durum toplumsal ve siyasal yaşamın gereğidir, yadırganacak bir yanı da yoktur.
Ancak alış verişe konu olan unsurlar arasındaki orantısızlık, durumu tartışılır kılmaktadır.
Sözgelimi konfor sağlamak karşılığı olarak onurunu; ekmek elde etmek karşılığı olarak da erdemini ortaya koyanlar bunun sonuçta bir alış veriş olduğunu söyleyemezler.
Bu bir tarafın manen köleleşmesi karşılığında karşı tarafın belirli bir ödeme yapması anlamına gelir.
Onurunu, namusunu ve ahlâkını iktidarın sunduğu çıkarlar karşılığında gözden çıkaranlar, gerçekte insanlığından vazgeçmiş olurlar.
Siyasal olarak bireylerin devrettikleri yetkinin iktidar tarafından nasıl kullanıldığını izlemek, kontrol etmek ve hesap sormak da vatandaşlık görevidir.
Faust’a kendini öptürmek!
Her yerde tatmin sağlamak ya da ebedileşmek için onurundan vaz geçmeye hazır kitleler vardır. Onların tavrı meşhur efsanedeki Dr. Faust tavrıdır.
Bu tavır, ebedileşmek ya da zevk almak için kendini öptürmeye kalkanların tavrıdır. Malum efsane şöyledir:
Dr. Faust, Helen adındaki güzele yalvarır;
-Beni bir kere öp ve ebedileştir.
Helen onu öper ve kaçar.
Dr. Faust bağırır:
-Dudakları ruhumu emdi. Bakınız nasıl kaçıyor! Gel, Helen, gel, ruhumu geriye ver!
Bu çok bilinen bir efsanedir.
Efsanenin ana fikri, ebedileşmek için kendisini öptürenlerin ebediyen kendilerini kaybedecekleri gerçeği üzerine kuruludur.
Vasat insanlar “her şeyin bir fiyatı” olduğunu düşünürler. Karşılığını almak kaydıyla alış-verişe konu olmayacak hiç bir şeyin olamayacağını savunurlar.
Bu anlamda da bir kez öptürmenin maliyetinin çok da büyük olmadığı kanaatindedirler.
Maddi ve dünyevi değerler için ahlaki değerlerden şöylesine biraz taviz vermekte herhangi bir sakınca görmezler.
Bireyler kendilerinden, kimliklerinden ya da onurlarından taviz verebilirler.
Nitekim şahsiyet ve iffet kaybına uğrayanların çoğu bu duruma kendileri izin vermelerinin sonucunda düşmüşlerdir.
Hatta bireysel anlamda kişiler “ebedileşmek” için Faust misali kendilerini öptürebilir, sonra da “ruhumu kaybettim” diye yakınabilirler.
Bu yalnız onları ilgilendirir.
Ama konu bir milletin kaderini ilgilendiriliyorsa bu noktada iki defa düşünmek gerekir!
Devletten taviz vermek!
Bir millet varlığını, kaderini ve egemenliğini bir kişiye ya da birilerine devredemez!
Türk milleti hiçbir şart altında ruhunu tartışma konusu yaptıramaz.
Bir millet efsanedeki Helen gibi kendisini iktidara öptüremez!
Sonra bunu yapanlar “ülkemizi güçlendirmek için yapmıştık, o ruhumuzu emdi” diye yakınmak zorunda kalırlar.
“Bir öpülmekten ne çıkar” diye kimse demesin. Her şey bir kez öpülmekle başlar.
Yap denilen yapmak yapma denileni yapmamak!
Seçimlerde beş yılda bir oy kullanıp “bundan sonrası Cumhurbaşkanına aittir” deyip her şeyi ona ihale etmek facia ölçüsünde yanlıştır.
Güvenoyu olmayan, bütçe denetimi yapamayan, gensorusu bulunmayan bir meclis yetkileri tırpanlanmış ve formaliteye indirgenmiş bir Meclis demektir.
Millet adına böyle bir meclis hesap soramaz, denetim yapamaz, irade kullanamaz!
Yargının velinimeti olan bir yapı hakkında -bırakın yargılama yapmasını- söz söylemesi bile söz konusu olamaz!
Sorgulayamayan milletvekili, yargılayamayan kadı, yasa yapma yetkisini Cumhurbaşkanı ile paylaşan bir Meclis, olsa ne yazar olmasa ne yazar.
Hiçbir surette demokratik bir iktidar vatandaşına “Sizin adınıza ben karar veriyor, sizin adınıza ben düşünüyorum ve sizin için en iyi olanı ben yapıyorum. Size düşen yap denileni yapmak, yapma denileni ise yapmamaktır.” Diyemez!
Türk Milletinden beş yıllığına her şeyini bir kişiye devretmesi istenemez!
Türk Milletinden vergi değil ruhu istenemez.
İstenen budur!