Anayasa değişiklik paketi Meclis’te kabul edildi. Artık referandumda son sözü milletimiz söyleyecek. Referandum, bir parti veya lider meselesi değil. Daha açık bir ifadeyle söylersek, önümüzdeki referandum, AKP–CHP–MHP veya Tayyip Erdoğan–Kemal Kılıçdaroğlu-Devlet Bahçeli meselesi değil. Millet ve memleket meselesi. Referandumda oylanacak anayasa değişikliği sadece bizleri değil, çocuklarımızı, torunlarımızı hatta torunlarımızın torunlarını doğrudan ilgilendiriyor. Bu sebeple milletimiz, referandumda desteklediği parti ve lideri düşünerek değil, millet ve memleket menfaatlerini düşünerek oy vermelidir.
Peki, nasıl oy kullanırsak millet ve memleket menfaatlerini korumuş oluruz? Bu soruya her vatandaşımız aklına ve vicdanına danışarak cevap vermelidir. Ben sadece okuyucularımı anayasa değişiklik paketi konusunda bir kez daha bilgilendirmek istiyorum. Vereceğimiz bilgileri aklının ve vicdanının süzgecinden geçirerek, değerlendirip karar verecek olan sevgili okuyucularımızdır.
Anayasa değişiklik paketini tüm ayrıntılarıyla açıklamaya çalışmak bu yazının hacmini aşar. Bu sebeple tüm ayrıntılarıyla değil, millet ve memleket menfaatlerini doğrudan ilgilendiren yönleriyle açıklamak istiyorum. Şöyle ki;
1- Referandumda oylayacağımız anayasa değişikliği ile başbakanlık ve bakanlar kurulu kaldırılmakta, başbakanlık ile cumhurbaşkanlığı birleştirilmektedir. Yardımcılarını ve bakanları atama ve görevden alma yetkisi cumhurbaşkanına verilmektedir. Değişiklikle, cumhurbaşkanı, aynı zamanda siyasi parti genel başkanı olabilecektir. Cumhurbaşkanı, aynı zamanda devletin başkanı olarak milletin birliğini temsil edecektir. Cumhurbaşkanının devletin başı olarak milletin birliğini temsil edebilmesi için tarafsız olması olmazsa olmaz bir zorunluluktur. Bir siyasi partinin genel başkanı olan cumhurbaşkanı hiçbir şekilde tarafsız olamaz ve bu nedenle devletin başı sıfatıyla milletin birliğini temsil edemez. Anayasa değişikliğinin bu şekilde kabul edilmesi ileride birçok sıkıntı yaratabilecektir. Devletin başı ve milletin birliğini temsil etmekle yükümlü cumhurbaşkanı tarafsız olamayacağı için devlet icraatlarında tarafsızlık sağlanamayacak, milletimiz arasında bölünme yaşanabilecek, bu da milli birlik ve bütünlüğü tehdit eden çok önemli sorunlar yaratabilecektir.
2- Anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanına yürütme yetkisine ilişkin konularda cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisi verilmektedir. Cumhurbaşkanının çıkaracağı kararnameler kanun gücünde olacaktır. Yani, anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanına kanun yapma yetkisi verilmektedir. Halen, Meclis’te kabul edilen kanunların neredeyse tamamı yürütme alanına ilişkindir. Zira kanunların yürütmeye ilişkin son maddesinde “Bu kanun Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür.” ibaresi yazılıdır. Değişiklik kabul edilirse, cumhurbaşkanı, Meclis’e ihtiyaç duymadan istediği kanunları çıkarabilecektir. Bu durumda Meclis ne yapacaktır, ne işe yarayacaktır? Cumhurbaşkanına kanun çıkarma yetkisinin verilmesi Meclis’i devre dışı bırakmak demektir. Meclis’in devre dışı kaldığı, cumhurbaşkanının tek başına kanun yapabildiği bir rejime kesinlikle demokrasi denilemez. Böyle bir rejim olsa olsa krallık veya padişahlık olabilir. Şunu da mutlaka belirtmemiz gerekir. Ki; Osmanlı Devleti’nin son padişahı olan Vahdettin’in böyle bir yetkisi yoktu. Gene, Atatürk’e de kanun çıkarma yetkisi verilmemişti.
3- Anayasa değişiklik paketine göre cumhurbaşkanlığı seçimi ile milletvekilliği seçimi 5 yılda bir aynı gün yapılacaktır. Cumhurbaşkanının parti genel başkanı olabileceğini yukarıda açıkladık. Parti genel başkanı olacak cumhurbaşkanı, kendi partisinin milletvekili adaylarını tek başına tespit edecektir. Aynı gün yapılacak seçimlerde kim cumhurbaşkanı seçilirse, doğal olarak O’nun partisi de Meclis’te çoğunluğu sağlayacaktır. Cumhurbaşkanının kuracağı hükümetin Meclis’ten güvenoyu alma zorunluluğu ve Meclis’in güvensizlik oyu ile hükümeti düşürme imkânı olsa iki seçimin aynı gün yapılması haklı ve mantıklı görülebilir. Çünkü güvenoyu almak durumunda olan bir hükümetin Meclis’te iktidar partisi çoğunluğuna dayanması haklı bir düşüncedir. Aksi halde hükümet verimli çalışamaz. Oysa, yapılmak istenen değişiklikle cumhurbaşkanının kuracağı hükümetin Meclis’ten güvenoyu alması ve Meclis’in güvensizlik oyu ile hükümeti düşürmesi söz konusu olmayacaktır. Paket, böyle kabul edilirse cumhurbaşkanı yürütmeyi tek başına kontrol ettiği gibi yasamayı da kontrol edecektir. Böylece, Meclis cumhurbaşkanının tam kontrolünde olacaktır. Bu durumda kuvvetler ayrılığından söz edilebilir mi? Elbette söz edilemez. Meclis’in yürütmenin güdümünde olduğu bir rejime hiçbir şekilde demokrasi denilemez. Meclis tarafından denetlenmeyen bir cumhurbaşkanının zaman içinde diktatörleşmesi kaçınılmaz bir sonuçtur.
4- Anayasa değişiklik paketi ile cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların görevleriyle ilgili işledikleri suçlardan dolayı Yüce Divan’a sevk kararı alınabilmesi için Meclis’in 2/3 çoğunluğu şartı getirilmektedir. Yani, cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcıları, bakanlar görevleriyle ilgili bir suç işlediklerinde yargılanmaları amacıyla Yüce Divan’a gönderilebilmeleri için Meclis’in en az 2/3 oyla “Kabul” kararı vermesi zorunlu olmaktadır. AKP, 2002 yılında beri iktidardadır. Ancak, hiçbir seçimde 2/3 oranında bir çoğunluk sağlayamamıştır. Kaldı ki, yukarıda açıkladığımız üzere Meclis çoğunluğu her zaman cumhurbaşkanının partisinde olacaktır. Türkiye’de hangi parti içinden çıkardığı cumhurbaşkanını, O’nun atadığı cumhurbaşkanı yardımcılarını ve bakanları Yüce Divan’a gönderir? Göndermek istese dahi 2/3 oranında oyu bulabilir mi? Kesinlikle bulamaz. Cumhurbaşkanına, cumhurbaşkanı yardımcılarına ve bakanlara görevleriyle ilgili işledikleri suçlardan dolayı kesin olarak yargıdan muafiyet tanınmaktadır. Fiilen yargılanamayacak Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların demokrasiye bağlı kalacakları, kendilerine muhalif olanların haklarına saygı gösterecekleri, yolsuzluk ve adam kayırma suçunu işlemeyecekleri vs. söylenemez. Cumhurbaşkanına, yardımcılarına ve bakanlara böyle bir koruma zırhının verilmesi bu kişileri kraldan farksız hale getirecektir. Bundan sonra Meclis’in, mahkemelerin bir anlam ve önemi kalmayacaktır.
5- Anayasa değişiklik paketi ile cumhurbaşkanına tek başına Meclis’i feshetme yetkisi verilmektedir. Cumhurbaşkanı, Meclis’in çıkardığı bir kanunu veya aldığı bir kararı beğenmese hiçbir gerekçe göstermeden ve hiçbir şarta bağlı olmadan Meclis’i feshederek seçimlerin yenilenmesine karar verebilecektir. Böyle bir yetki Atatürk’e dahi verilmemiştir. Daha doğrusu, Atatürk, böyle bir yetki istememiştir. Cumhurbaşkanına tek başına Meclis’i feshetme yekisi verilmesi, TBMM’ni istediği şekilde yönetmesi ve yönlendirmesi sonucunu getirecektir. Parlamentonun Cumhurbaşkanının güdümünde olduğu, görev ve yetkilerinin büyük kısmının Cumhurbaşkanına devredildiği bir yönetim biçiminde hiçbir şekilde hukuk devletinden, kuvvetler ayrılığından, çoğulculuktan, özgürlüklerden söz edilemez. Böyle bir yönetim biçimine hiçbir şekilde demokrasi denilemez.
6- Anayasa değişiklik paketine göre HSYK’nın (Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu) başkanı Adalet Bakanı, Adalet Bakanlığı müsteşarı da doğal üyesi olacaktır. HSYK’nın geri kalan 11 üyesinin 5 tanesini doğrudan Cumhubaşkanı seçecek. Diğer 6 üye ise TBMM tarafından seçilecektir. Yukarıda açıkladığımız üzere bakanları Cumhurbaşkanı atayacaktır. Bakanlık müsteşarlarını atama yetkisi de zaten Cumhurbaşkanındadır. Dolayısıyla Adalet Bakanı ile müsteşarın cumhurbaşkanının emrinde olması kaçınılmazdır. Kendisinin seçeceği 5 üye de doğal olarak Cumhurbaşkanının emrinde olacaktır. TBMM’de cumhurbaşkanının partisi çoğunlukta olacağı için sonuç olarak Cumhurbaşkanı’nın işaret edeceği kişiler TBMM tarafından HSYK üyeliğine seçecektir. Açıklamalarımızı toparladığımızda tamamen Cumhurbaşkanının denetiminde olan bir HSYK karşımıza çıkmaktadır.
HSYK’nın Cumhurbaşkanının denetimine girmesi nedeniyle yargı da tamamen Cumhurbaşkanının denetiminde olacaktır. Cumhurbaşkanının, yani yürütmenin denetiminde olan bir yargının bağımsızlığından hiçbir şekilde söz edilemez. Oysa, bağımsız yargı, kuvvetler ayrılığının çok önemli bir parçasını oluşturduğu gibi hukuk devletinin de temelini oluşturmaktadır. Bağımsız yargı olmadan hiçbir şekilde hukuk devleti olamaz. Hukuk devleti olmadan da temel hak ve özgürlükler güvencede sayılamaz. Hiç kimse yarınından emin olamaz. Bağımsız yargının olmadığı bir yerde hiç kimse haklı dahi olsa cumhurbaşkanını ve O’nun partisini eleştiremez. Kamu kurumlarının işlem ve eylemlerinden zarar gören vatandaşlar haklarını aramak için mahkemelere gidemezler. Gitseler dahi bekledikleri sonuçları alamazlar. Yürütmenin güdümünde olan bir yargı, herhalde adaletten yana değil, yürütmenin isteğine göre karar verecektir. Yürütmenin istemediği, onaylamadığı hiçbir karar mahkemelerden çıkamayacaktır.
Açıklamalarımızı özetleyecek olursak; Referandumda oylanacak anayasa değişiklik paketi ile devletimizin gücünü oluşturan 1- Yürütme, 2- Yasama, yani Meclis, 3- Yargı, yani mahkemeler, tamamen cumhurbaşkanının kontrolüne verilmektedir. Böylelikle, demokrasinin temeli olan kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti ortadan kalkmaktadır. Devletin üç kuvvetinin cumhurbaşkanının elinde toplanması kuvvetler birliği demektir. Cumhurbaşkanı, tüm devlet kuvvetini elinde toplamakla tek yetkili, tek karar verici olacaktır. Böyle bir rejime hiçbir şekilde demokrasi denilemez. Böyle bir rejime ne denilebileceğini sevgili okuyucuların değerlendirmesine bırakıyorum.