Prof. Dr. Baran Dural: “Zafer Partisi Lideri Neden Hedefte?”

featured

Kısa süre önce hakkında 3 yıldan 7 yıla kadar hapis istemiyle dava açılan Zafer Partisi Genel Başkanı, bir süredir özellikle iktidar yanlısı basın- yayın kuruluşlarının hedefindeydi.

Hükümete yakınlığıyla bilinen trollerle berkitilen saldırılarda Özdağ, ırkçılığından yabancı düşmanlığına, ajanlığından vatana ihanete dek, ispata- delile dayanmayan, envaı çeşit saldırıya göğüs germek durumunda kaldı.

Gerçi kendi geçmişini basında ispat hakkını ortadan kaldıran bir siyasal gelenekle başlatan ve resmen “Ben bu geleneğin devamıyım” diyen bir hareketin “yan kollarından” aklı başında, insan hakları ve hukuka saygılı bir atak da beklenmezdi. “Önce olası suçları ortaya at, en beğenilenleri seçip onlardan bir isnat yarat” taktiği gene yürürlükteydi.

İlk olarak troller girdi devreye, “Ümit Özdağ tutuklanmalı” çağrısıyla. Gerçi ortada neden tutuklanması gerektiğine dair mantıklı bir gerekçe yoktu, “birileri” istemişti ya ille de tutuklanmalıydı Zafer Partisi lideri.

Sonra siyasi bir kişiliğin tutuklanması için birilerinin istemesinin yeterli sebep olmadığı idrak edildiğinde, Yeni Şafak gazetesi ortaya atılarak, yoktan bir “vatana ihanet” suçlaması peyda ettiler.

Zira hapse attıramasalar, tutuklattırmasalar dahi, milliyetçi- devletine bağlı- hayatını ülkesi üzerine geçirilmeye çalışılan sığınmacı deli gömleğiyle mücadeleye adamış bir liderin, “vatana ihanetten hesaba çekilmesi” bile ”Türkiye’nin ilkel birikimi”[1]nin efendilerinin, ilk seçimde dillerine pelesenk olacak iyi bir “kara propaganda” aracı işlevi görecekti.

Nihayetinde normal işleyen demokratik bir hukuk devletinde herkesin güleceği bu iddialardan, ayrı ayrı bir şey çıkmayınca devreye giren yargı, “ifşanın ifşasına dayanan” bir suçlamayla kapısına yüklendi Zafer Partisi liderinin.

Eğer yükselişe geçmiş bir siyasal partinin lideriyseniz, ülkenizdeki seçim barajını da zorlamaya başladıysanız iki nedenle bu tür bir süreçle karşılaşırsınız. Ya erk sahipleri, bir dava veya kampanyayı demoklesin kılıcı gibi tepenizde sallayarak, sizi korkutmak- hizaya getirmek istiyorlardır ya da bir güç yıldızınızı parlatarak size iktidar yolunu açmak istiyordur.

Adınız Ümit Özdağ ise ve arkanızda sadece milletinizin gücü bulunuyorsa ki o güç de, sokaktaki zavallı hayvanları korumak için bile yönetenlere sesini duyuramıyorsa, bence Özdağ’a karşı ilk şık geçerlidir. “Eee sen de amma koruyorsun bu adamı. Hiç yasa suçsuzla uğraşır mı? Hiç mi suçu veya kabahati yok bu adamın?” dediğinizi duyar gibi oluyorum.

Elbette var. Hatırlarsanız Cumhurbaşkanı’nın seçimine ilişkin düzenlenen Halk Oylaması’nda, mühürsüz sandıkların açılıp geçerli sayılmasına CHP tarafından itiraz edilmiş ve sorun YSK tarafından ele alınmıştı. Oysa konu direkt olarak yasamanın işlevi olarak, bu tip iddiaların gündeme getirilmesinden önce TBMM eliyle görüşülüp düzenlenebilirdi. Kaldı ki ülkemizde seçme ve seçilme ilkelerini belirleyen 298 No’lu Kanun, en açık ve tartışılmaz kanunlardan biriydi.

Her ne kadar, seçime dair itirazlar- sorunlar YSK eliyle çözümlenir ilkesiyle hareket edilse bile, YSK’nın, seçimlerle ilgili anayasal bir durum söz konusu olduğunda, 573 No’lu kararla sürece direkt intikal etmek yerine, sorunu önce Anayasa Mahkemesi’ne götürmesi, oradan gelen yanıta binaen kararını alması gerekmez miydi?

Kararının gerekçeleri arasına mühürsüz oyların sonuçlara etkisinin kesin olarak hesaplanamayacağını koyan YSK, yapılan itirazları bütüncül olarak ele alma yerine ayrı ayrı işleme tabi tutsaydı, o zaman mühürsüz kaç oyun bulunduğu, bu sayının seçim sonuçlarına gerçekten etki edip edemeyeceğini açığa çıkarmış olacaktı.

İşte o gece YSK’nın önünde siyasilerden sadece Prof. Dr. Ümit Özdağ vardı. “Halk Oylaması’na şaibe karıştırılmasına” karşı ayaklanan tek siyasi de, halkın seçme- seçilme hakkının dürüstçe sonuçlandırılmasının yegana takipçisi de Prof. Dr Özdağ idi. YSK Başkanının odasında Başkan’dan hesap soran kişi yine Ümit Özdağ’dan başkası değildi. Eylemleriyle adeta, “Türk milleti sahipsiz değildir” diyen de oydu.

Daha Zafer Partisi kurulmazdan evvel Suriye’deki iç savaş bahane edilerek Türkiye’ye doldurulmaya çalışılan Suriyeli sığınmacıların ülke içinde yaratacakları sorunlara işaret eden, bu da yetmezmiş gibi Afgan ve Pakistan uyruklu sığınmacıların, ulusal güvenliği tehdit altına sokacağını, TBMM’de tek başına haykıran Ümit Özdağ oldu.

Çıkardığı yayın organları ve başında bulunduğu think-tank kuruluşları vasıtasıyla, sorunun çözümüne yönelik tekliflerini dile getiren Prof. Dr. Ümit Özdağ, elbette oyları hızla eriyen iktidar partisinin niyetini anlamıştı. Söz konusu göçmenlerin bir kısmına vatandaşlık verilerek, onlar üzerinden seçim kazanmak niyetini sezinlemişti.

Zira seçmen davranışı teorileriyle ilgilenenler bilirler ki, göçmen- sığınmacılar iki kuşak boyunca göç ettikleri ülkelerde, kendilerinden yana kabul sürecini işleten, onları ülkelerine kabul eden parti/partilere oy atarlar.

Bir anlamda sığınmacı oyları, 50-60 yıllık bir süreç için bindirilmiş kıtalar gibidir ve asla fire vermezler. Zafer Partisi lideri, ülkedeki bıçak-sırtı siyasal dengede halkın gözüne bu gerçeği soktuğu, sığınmacı sorununu ülkesinin gündemine taşıdığı için de hedef alınması gereken bir siyasal kişilikti kuşkusuz.

Zafer Partisi, kurulduğu ilk günden beri, gerek ülkenin geleceğine gerekse halkın sandıktaki iradesine ipotek koymanın en geçerli yolu, “Sığınmacılara oy hakkı verilmesi, ülkede sığınmacı sayısının arttırılmasıdır” demiyor muydu? Bugün iktidarın Bakanı Hakan Fidan’dan “gönüllü gönderimci” anamuhalefet CHP’ye, radikal sol partilerden Gelecek Partisi’ne tüm siyasal oyuncuları, sığınmacı politikalarını değiştirmeye zorlayan güç, kısa zamanda ülkenin altıncı büyük partisi olan, Zafer Partisi’nin kat ettiği ivme değil miydi?

Üstelik tüm dünyada sığınmacı- kaçak- göçmen karşıtlığı artıyor. Yarın ABD seçimlerini Trump kazanırsa, dünyanın lider ülkelerinden birisinde, hızlı ve sert bir geri gönderim (deportation) süreci başlayabilir. Bundan başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere tüm dünya domino taşı etkisiyle sarsılabilir. Son seçimlerde alınan sonuçlar, Birliğin dengelerinin kuvvetle muhtemel sarsılacağını ortaya koyuyor. O zaman, “Benim canım din kardeşim sığınmacılarım” politikasını kabul ettirmek o kadar kolay olmayacak. Tüm dünyanın üniter bütünlük, sınır sorunu diye ayağa kalktığı bir siyasal zeminde, iktidar partisinin sığınmacı politikasının rimelleri akacak, altındaki ulusal üniter laik devlet karşıtlığı ayan beyan görünmeye başlayacak.

Zamanının bu denli dışında kalan bir siyasal iktidara, talihin de yardım edemeyeceğini görmek zor olmasa gerek.

Son zamanlarda ekranlarda boy göstererek “Depremleri Cebrail yapıyor, doları- euroyu Allah arttırıyor, enflasyonu Allah arttırıyor, buna mı karşı çıkıyorsunuz” diyen madrabazların sayısı arttı.

Neden acaba? Zira iktidar düşünen, sorgulayan, “25 yıl çalıştım, karşılığı 15- 16 bin lira mı olacaktı? Çocuğum matematik bilen fikri hür vicdanı hür birisi olsun” diyen nesiller istemiyor. İktidarın büyük ortağı, duyduğuna iman eyleyen, dolar düşünce alkışlayan ama yükselince daha da çılgınca alkışlayan bu kitleyi, sürekli üretmek ve yeniden üretmek zorunda. Ancak camii cemaati nicedir Zafer Partisi’ni konuşuyor. İşte bu yüzden devir Ümit Özdağ’ı sıkıştırmak, ondan hesap sormak, başının üzerinden Demokles’in kılıcını eksik etmemek devri.

Ancak Zafer Partililer ve Türkiye sevdalıları da biliyor: Zaten Hep Hilal’in Kaderi Budur/ Arada Önüne Bulutlar Durur/ Bir Rüzgar Eser/ Hilal (Ümit) Kurtulur…

[1] Yeni Şafak’ın çıkış sloganı, “Türkiye’nin birikimi”dir.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. Avatar

    Tskler

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!