Prens Salman bin Muhammet küresel güçlerin sanılanın ötesinde önem verdikleri bir adamdır.
İsrail/ABD, siyonist ve avangelistler Prens Salman’sız bir Suudi Arabistan düşünemiyor.
İsrail, Prens Salman’ın Suudi Arabistan’da Kral olmasını bir beka sorunu kadar önemsediği görülüyor.
Bu anlamda Prens Salman’ın arkasında Mossad, CIA ve diğer istihbarat servisleri bulunmaktadır.
İstanbul’da işlenen Kaşıkçı cinayetinin bu çerçevede irdelenmesinde yarar vardır.
Bir defa Kaşıkçı olayı klasik bir Suud cinayetine benzemiyor.
Diğer yandan bu cinayetin İstanbul’da hem de kendi konsolosluklarında işletilmesi bunu yapanların ne denli pervasız ve cüretkâr olduğunu gösteriyor.
Böyle bir cinayeti işleyebilmek için bunu yapanların çok güçlü desteklere ihtiyaçları olduğu açıktır.
Bir ülkenin iki numaralı adamına yani Prens Salman’a bağlı olan on beş kişilik bir gurup İstanbul’a geliyor ve orada kendi vatandaşları olan bir şahsı hala nasıl olduğu bilinmeyecek biçimde devletlerine ait konsoloslukta öldürüyorlar.
VİP katliamcısı gurup cinayeti işledikten ve işlerini bitirdikten sonra ellerini kollarını sallayarak kendilerine tahsisli uçakla Türkiye’den çekip gidiyorlar.
Suudi Arabistan gibi bir ülkede sorguya alınıyorlar ve hala Kaşıkçı’nın cenazesini nerede olduğunu söylemiyorlar.
Cinayetin baş sorumlusu, Prens Salman’ın sağ kolu niteliğindeki Suud El-Kahtani’ye bağlı oluşturulan Kaplan Takımı’dır.
Bu Kahtani bir başka cinayetle ilgili olarak suçlandığında “Benim herhangi bir yöneltme olmadan kafama göre hareket ettiğimi mi sanıyorsun? Ben bir memurum ve efendim kralın ve efendim veliaht hazretlerinin emirlerinin güvenilir bir uygulayıcısıyım.”
Katil ben buradayım diyor!
Kaşıkçı cinayetiyle ilgili olarak bütün işaretler Prens Salman’ı gösteriyor.
Dünyanın gözü önünde bu barbar ve vahşi cinayeti işleyen birisinin karanlık mahfillerde neler yaptığını tahmin etmek hiç de zor değildir.
Prens Salman, kendine muhalif gördüğü unsurları ya tutukluyor ya da yok ediyor. Suudi Arabistan kapalı bir ülke olduğu için kimsenin bundan haberi olmuyor.
İsrail’in Ortadoğu’da özellikle de Suudi Arabistan’da içine sızmadığı hiç bir kurum yoktur. Mossad’ın Suudi istihbaratının gurupla işlediği Kaşıkçı cinayetini bütün ayrıntılarına kadar bildiği açıktır.
Nitekim bu yüzdendir ki İsrail Başbakanı Netanyahu, Cemal Kaşıkçı cinayeti için Trump’la telefonla görüşerek cinayetin bir numaralı sorumlusu olan Veliaht Prens Selman'a destek olunmasını istemiştir. Dahası Netenyahu, ABD Başkanı Trump’a “Prens Muhammed bin Selman'la olan ilişkisini koruması” yönünde de tavsiyede bulunmuştur.
Netanyahu bu olayla ilgili zevahiri kurtarma bakımından da şöyle bir açıklama yapmıştı: “İstanbul’daki cinayet çok vahşicedir ama Suudi Arabistan’ın istikrarı da önemlidir”.
Bu arada Prens Salman da boş durmuyor, Riyad’da Amerikalı Evanjelik Hristiyan liderlerle toplantı üzerine toplantı yaparak muhtemelen kendisini garantiye almaya çalışıyor. Adeta sürekli olarak ABD ve İsrail’e ‘sakın ha beni gözden çıkarmayın, benden daha iyisini bulamazsanız’ mesajı gönderiyor.
Almanya, İngiltere ve Fransa gibi bazı Avrupa ülkelerinin Kaşıkçı cinayeti konusunda Riyad yönetimi üzerinde baskı kurma yönünde açıklamalar yaparken ABD, İsrail, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin ise güçlü şekilde Veliaht Prens'in yanında durmaktadır. Bu durum aslında her şeyi açıklar niteliktedir.
Prens Salman’ı İsrail koruyor!
İsrail, Ortadoğu’yu Muhammed bin Salman üzerinden yeniden şekillendirme amacındadır. Bu amaçla Trump yönetimi üzerinde Prens Salman odaklı yoğun bir baskı oluşturmuştur.
ABD yönetimi bu yüzden şu ana kadar Prens Salman’a yönelik ciddi bir tavır ortaya koymamış adeta kulağının üzerine yatmış bulunmaktadır.
Kaşıkçı cinayeti sonrasında oluşan yeni ortam Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgelerindeki kriz alanlarını etkilemesi de beklenilmelidir.
İsrail/ABD, siyonist ve avangelistler Prens Salman’sız bir Suudi Arabistan düşünemiyor.
İsrail, Prens Salman’ın Suudi Arabistan’da Kral olmasını bir beka sorunu kadar önemsediği görülüyor.
Bu anlamda Prens Salman’ın arkasında Mossad, CIA ve diğer istihbarat servisleri bulunmaktadır.
İstanbul’da işlenen Kaşıkçı cinayetinin bu çerçevede irdelenmesinde yarar vardır.
Bir defa Kaşıkçı olayı klasik bir Suud cinayetine benzemiyor.
Diğer yandan bu cinayetin İstanbul’da hem de kendi konsolosluklarında işletilmesi bunu yapanların ne denli pervasız ve cüretkâr olduğunu gösteriyor.
Böyle bir cinayeti işleyebilmek için bunu yapanların çok güçlü desteklere ihtiyaçları olduğu açıktır.
Bir ülkenin iki numaralı adamına yani Prens Salman’a bağlı olan on beş kişilik bir gurup İstanbul’a geliyor ve orada kendi vatandaşları olan bir şahsı hala nasıl olduğu bilinmeyecek biçimde devletlerine ait konsoloslukta öldürüyorlar.
VİP katliamcısı gurup cinayeti işledikten ve işlerini bitirdikten sonra ellerini kollarını sallayarak kendilerine tahsisli uçakla Türkiye’den çekip gidiyorlar.
Suudi Arabistan gibi bir ülkede sorguya alınıyorlar ve hala Kaşıkçı’nın cenazesini nerede olduğunu söylemiyorlar.
Cinayetin baş sorumlusu, Prens Salman’ın sağ kolu niteliğindeki Suud El-Kahtani’ye bağlı oluşturulan Kaplan Takımı’dır.
Bu Kahtani bir başka cinayetle ilgili olarak suçlandığında “Benim herhangi bir yöneltme olmadan kafama göre hareket ettiğimi mi sanıyorsun? Ben bir memurum ve efendim kralın ve efendim veliaht hazretlerinin emirlerinin güvenilir bir uygulayıcısıyım.”
Katil ben buradayım diyor!
Kaşıkçı cinayetiyle ilgili olarak bütün işaretler Prens Salman’ı gösteriyor.
Dünyanın gözü önünde bu barbar ve vahşi cinayeti işleyen birisinin karanlık mahfillerde neler yaptığını tahmin etmek hiç de zor değildir.
Prens Salman, kendine muhalif gördüğü unsurları ya tutukluyor ya da yok ediyor. Suudi Arabistan kapalı bir ülke olduğu için kimsenin bundan haberi olmuyor.
İsrail’in Ortadoğu’da özellikle de Suudi Arabistan’da içine sızmadığı hiç bir kurum yoktur. Mossad’ın Suudi istihbaratının gurupla işlediği Kaşıkçı cinayetini bütün ayrıntılarına kadar bildiği açıktır.
Nitekim bu yüzdendir ki İsrail Başbakanı Netanyahu, Cemal Kaşıkçı cinayeti için Trump’la telefonla görüşerek cinayetin bir numaralı sorumlusu olan Veliaht Prens Selman'a destek olunmasını istemiştir. Dahası Netenyahu, ABD Başkanı Trump’a “Prens Muhammed bin Selman'la olan ilişkisini koruması” yönünde de tavsiyede bulunmuştur.
Netanyahu bu olayla ilgili zevahiri kurtarma bakımından da şöyle bir açıklama yapmıştı: “İstanbul’daki cinayet çok vahşicedir ama Suudi Arabistan’ın istikrarı da önemlidir”.
Bu arada Prens Salman da boş durmuyor, Riyad’da Amerikalı Evanjelik Hristiyan liderlerle toplantı üzerine toplantı yaparak muhtemelen kendisini garantiye almaya çalışıyor. Adeta sürekli olarak ABD ve İsrail’e ‘sakın ha beni gözden çıkarmayın, benden daha iyisini bulamazsanız’ mesajı gönderiyor.
Almanya, İngiltere ve Fransa gibi bazı Avrupa ülkelerinin Kaşıkçı cinayeti konusunda Riyad yönetimi üzerinde baskı kurma yönünde açıklamalar yaparken ABD, İsrail, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin ise güçlü şekilde Veliaht Prens'in yanında durmaktadır. Bu durum aslında her şeyi açıklar niteliktedir.
Prens Salman’ı İsrail koruyor!
İsrail, Ortadoğu’yu Muhammed bin Salman üzerinden yeniden şekillendirme amacındadır. Bu amaçla Trump yönetimi üzerinde Prens Salman odaklı yoğun bir baskı oluşturmuştur.
ABD yönetimi bu yüzden şu ana kadar Prens Salman’a yönelik ciddi bir tavır ortaya koymamış adeta kulağının üzerine yatmış bulunmaktadır.
Kaşıkçı cinayeti sonrasında oluşan yeni ortam Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgelerindeki kriz alanlarını etkilemesi de beklenilmelidir.