Vezir, sarayın dalkavuğuna sormuş:
– Söyle bakalım sen dalkavuk musun?
– Evet efendim.
– Ama sen dalkavuğa hiç benzemiyorsun.
– Hayır, hiç benzemem efendim.
– Dur bakayım, biraz da benziyorsun galiba.
– Evet efendim. ben biraz dalkavuğa benzerim…
***
Böyle fıkraları eğlenceli ama hayali bulur, müellifinin yaratıcılığına ve hayal gücüne hayran olurduk.
Bugün muhatap kaldığımız postmodern dalkavukluklardan sonra anlıyoruz ki meğer bu fıkralar hayal gücü ve yaratıcılık değil, tamamen bir gözlemin tezahürüymüş…
***
Örneğin Kabil havalimanını işletme meselesinde yaşananlar bu fıkradan aşağı kalıyor mu?
***
Cumhurbaşkanlığından Kabil Havalimanı’nda kalmak istiyoruz diye açıklama yapılınca, ‘’Büyük Devletlerin orada olması zorunludur’’ diyorlardı.
İşler istenildiği gibi gitmeyip Mehmetçiklerimiz Türkiye’ye dönünce, ‘’Kaos ortamı var askerlerimizin çekilmesi çok doğru bir karar’’ dediler.
Şimdi Katar ile beraber havalimanını işletme ihtimali belirince, ‘’Ankara’nın güvenliği Kabil’den başlar…’’
***
Türkiye’nin en önemli sorunu sığınmacıların ülkeyi istila etmesi.
Türk vatanını, Avrupa’nın mülteci ambarı haline getiren hükümeti övmek için “Ensar-muhacir” dediler.
“Türkiye göçlerle kuruldu” dediler.
“Sığınmacılar giderse sanayi çöker” dediler.
“Allah gelenlerin rızıklarını verecek” dediler…
Türkler işlerini kaybetti.
Sığınmacılar mafyalaştı.
Yeni İşid’ler peydah oldu.
Sağlık sistemi çökme noktasına geldi.
Eğitim baltalandı.
Sosyal huzursuzluklar ortaya çıktı.
Türk milletinin uğradığı bütün bu sıkıntılar umurlarında bile olmadı.
Ceplerinden 80 lira alınsa seksen sene bağıracak tipler, milletin cebinden 80.000.000.000 doların harcanmasına tek laf etmediler.
Dahası, yıllardır bu sorunun ülke için beka meselesi olduğunu ortaya koyan Ümit Özdağ gibi akademisyen ve devlet adamlarını faşist, ırkçı diye yaftaladılar.
“Ülkeden gidecekse Türk’ler gitsin” bile dediler.
Ne zaman ki saraydan milletin gazını almak için de olsa ‘’Türkiye Avrupa’nın mülteci ambarı değil’’ açıklaması oldu, o zaman koro halinde isyan etmeye başladılar.
İdlip’te meydana gelen hain saldırıdan sonra yaptıkları ensar-muhacir propagandasını unutup Suriyelileri otobüslerle sınıra yığan iktidarı ayakta alkışlayanlar da bu hümanist uzmanlarımızdı!
***
Türkiye’ye düşman şer ittifakı vardı:
Mısır, Suudi Arabistan, B.A.E. ve İsrail…
Ağza alınmayacak hakaretleri salladılar ekranlardan bu ülkelerin yöneticilerine.
“Durduk yere düşman kazanmayın, Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de elini güçlendirmeyin” diyen gerçek uzmanları ‘vatan hainliği’, ‘İsrail ve Yahudi muhibbiliği’ ile suçladılar…
Değerli yalnızlığa(!) methiyeler düzdüler.
Bugünlerde ise Mısır ile başlayan istikşafi görüşmeleri övüyorlar, İsrail ile yakınlaşmayı ballandıra ballandıra anlatıyorlar.
Sayelerinde; B.A.E. ile yakınlaşmanın ekonomiye olan olumlu katkılarını, Suudi Arabistan ile normalleşme çabalarının ne kadar önemli olduğunu, Mısır ve İsrail ile arayı düzeltirsek Yunanistan’ın nasıl çaresiz kalacağını öğreniyoruz!
***
Dün; ‘’ekonomik kriz yok’’ diyenler, bugün ‘’ekonomik krizi aştık’’ diyorlar.
Yarın, krizin aşılamamasının müsebbibi olarak birilerini de hedef gösterebilirler.
Saray yönetiminin canı nasıl isterse…
***
AKP iktidarı döneminde yaşananları tarih kitapları nasıl yazacak bilmiyoruz.
Ama fıkra kitaplarında olacak dalkavukluk hikâyelerine her gün şahit oluyoruz.
En doğru haberleri yayımladıkları reklamlar olan yandaş basın var oldukça, yeni nesillere bırakılacak daha çok fıkramız olacak…