AKP, hiçbir iktidarla mukayese kabul etmez bir biçimde zenginlik, imkân, statü, kariyer, çıkar, ihale, unvan ve ödül dağıtan bir mekanizma haline gelmiş durumdadır.
AKP’nin onbir yıllık iktidarı boyunca -yanlışlıkla ya da olanı biteni kamufle etmek için verilenler hariç- partili olmayan herhangi bir şahıs ya da kurumun ihale, statü, kariyer unvan ve ödül sahip olmaları söz konusu olmamıştır!
AKP döneminde devlet gücü ile parti gücü yer değiştirmiştir. Parti gücü de partililerde ekonomik anlamda servet, şöhret ve mülkiyete; sosyolojik manada yeni bir sosyeteye dönüşmüştür.
AKP, muhaliflerini fişleyen muvafıkları yararına işleyen bir düzeni kurumsallaştırmıştır.
Fişlenen muhalif iş adamları, suçlanan televizyoncular, dışlanan sanatçılar bir anda tepeden tabana indirilirken, partili olmaktan başka özelliği olmayan yeni yetmeler de ekonomide ve siyasette tavana çıkarılmıştır.
Bugün AKP; televizyonları, gazeteleri, stratejik araştırma merkezleri, kamuoyu araştırma şirketleri, STK’ları, zenginleri, bürokratları, üniversiteleri olan devasa bir
yapıdır.
AKP siyasi anlamda konumunu, demokrasi ve devlet kavramlarının hem ötesine hem de üstüne taşımıştır. Bu bağlamda asker, yargı, cami, okul, anayasa, emniyet, valilik AKP’nin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden biçimlendirilmiştir.
Birçok ilde AKP’nin il başkanının da ötesinde davranan kamu görevlileri vardır. Bazı illerde valiler, emniyet müdürleri AKP il başkanlarından daha fanatik bir partili gibi hareket eder hale gelmişlerdir.
Yeni yetme zenginleri, üst ahlaksız sosyetesi, inanç formatına sokulmuş ritüelleriyle AKP, yolsuzluğun zirvesine parlak bir yıldız gibi doğmuş bulunmaktadır.
İhaleleri, kamu ihalesi mevzuatı dışında tutulan, örtülü ödenekler konusunda rekor üstüne rekor kıran, gizlilik formatı altında eski ve yeni partililere ihale üstüne ihale kapattıran, alan, satan ve savuran bir düzenle Türkiye karşı karşıyadır.
Muhalefeti sözüm ona yargıyla terbiye eden, yargıyı ise referandumla siyasileştiren, “Türk Milleti” kavramını “millet” ile takas eden AKP, son aşama olarak yaşam alanlarını dizayn etmenin yollarını aramaktadır.
Her yerde konuşan, her şeyi konuşan ve her şeye karışan bir başbakan Türkiye’yi yönetiyor.
İktidarın kudret elitlerinin lideri Recep Tayyip Erdoğan’dır. Kendileri, “kuvvetlerin ayrılığını” icraatlarının önündeki en büyük engel olarak görmektedir.
O, yapılan bir heykelin “ucube” olup olmadığına karar verebilmektedir.
Gazetecilere “Batsın sizin gazeteciliğiniz” diyebilmektedir.
Gazete sahiplerine çalıştırdığı muhalif gazetecilere “Bizim dükkânda size iş yok” demeleri gerektiğini alenen söylemektedir.
“Biz de yargıya gerekenleri söyledik” diyerek, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını hiçe saydığını ortaya koyabilmektedir.
Tayyip Erdoğan, “Ucube” diyerek sanatı aşağılamakta, “İki Ayyaş” diyerek yasaları eleştirmekte, kadınlara “Kürtaj” ya da “Sezaryen” olmaları konusunda ahkâm keserek özel yaşama müdahale yollarını açmakta, “Türk Milleti demeyin… milletim deyin”, diyerek Türk Milleti’ni inkar edebilmektedir.
Başbakan Erdoğan, yaşam alanına yönelik müdahaleler konusunda yapılan eleştirileri “ıksırıncaya, tıksırıncaya kadar içiyorlar! Buna kimse karışmıyor”, derken seçtiği kelimeler bile, bir kesime karşı olan tavrını alenen ortaya koymuş olmaktadır.
Başbakan Erdoğan, parti ile devleti; yasa ile yasağı birbirine karıştırmış durumdadır. AKP iktidarı, Erdoğan liderliğinde dini, ahlaki ve toplumsal değerleri maske olarak kullanarak temel insan hak ve özgürlükleri çiğnemektedir. Bunun örnekleri yukarıda da
vardır.
İktidar, gelinen aşamada marjinal ya da sapkın bir takım davranışları gerekçe göstererek, yurttaşların özel yaşamlarının her alanını denetim altına almanın hesaplarını yapmaktadır. Hâlbuki toplumsal ahlaka, milli güvenliğe ve genel sağlığa aykırı davranışların müeyyideleri ilgili yasalarda vardır.
Buna rağmen kız-erkek tartışması açmak ve toplumu bu tür tartışmaların içine çekmek iktidarın totaliter yanının kanıtıdır.