Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, Uşşaki tarikatı lderi Fatih Nurullah’ın 12 yaşında bir kız çocuğuna cinsel istismar uyguladığı gerekçesiyle tutuklanmasının ardından Türkiye’de tarikatların hangi boyuta geldiği ile ilgili dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esergül Balcı’nın ekibiyle yaptığı saha çalışmasından çıkan sonuçları köşesine taşıyan Özdil, Türkiye’de 800 faal medrese olduğunu belirterek, bir milyon çocuğun tarikatların elinde eğitim gördüğünü yazdı.
Yılmaz Özdil’in “Bir milyon çocuk örümcek ağında” başlıklı yazısı şöyle.
Ayasofya’nın ibadete açıldığı gün “Türkiye Cumhuriyeti sona erdi, İslam devleti kuracağız” filan diye sevinç çığlıkları atan tarikat şeyhi yobaz, 12 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismardan tutuklandı.
Bu haberin daha acı tarafı, hiç kimse için sürpriz olmamasıdır.
Çünkü, perdeleri sıkı sıkıya kapalı, izbe tarikat yuvalarındaki çocuklara yönelik cinsel istismar, neredeyse sıradan hale geldi.
Peki, Türkiye nasıl bu acıklı hale geldi diye merak ediyorsanız…
Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Esergül Balcı, ekibiyle bir yıl sahada çalıştı, yüz yüze görüşmeler yaptı, “Eğitimde Tarikat ve Medrese Gerçeği” başlıklı rapor hazırladı… Türkiye’nin nasıl bu hale geldiğini, nasıl bu hale getirildiğini tane tane anlattı.
– Aslında her şey 1965 yılında özel okulların açılmasına izin verilmesiyle başladı. Eğitimin özelleştirilmesiyle eğitimin kalitesi arttırılmış gibi görünüyordu ama, aslında tarikatların büyümesine yaradı. Çünkü, parası olanlar çocuklarını özel okullara gönderdi, orta kesim çocuklarını devlet okullarına gönderdi, yoksul ve açlık sınırındaki kesimin çocuklarını ise yatılı tarikat okulları kaptı.
– 2023’e kadar hedef, itaatkar, sorgulamayan, düşünmeyen, yaratıcı olmayan, estetik ve sanattan uzak her şeyi kabul eden, şükreden, geleceği bu dünya yerine ahirette arayan nesiller yetiştirmekti.
– Özünde bu, küresel sermayenin hedeflediği bir sonuçtu.
– İslamiyet’in özünde varolmayan ruhban sınıfı, kutsal dini değerleri kullanarak devletin yönetiminde söz sahibi olmaya başladı.
– Devletin farklı kademelerinde örgütlenen ve AKP iktidarıyla bir çeşit koalisyon içerisinde hareket eden tarikat ve cemaatlerin her biri 15 yıl sonunda birer sermaye grubu haline dönüştüler.
– Bu gruplar geçmişte gelirlerinin önemli bölümünü kurban derisi, fitre, zekat ve hac hizmetleri alanında temin ederken, bugün kamu kaynakları tarikatların en büyük gelir kaynağı halini aldı.
– Bu anlamda seçilen iki sektör ön plana çıktı: Sağlık ve eğitim!
– Hazine’den bu tür tarikat cemaat okullarına sağlanan para, bir milyar liraya, eski parayla bir katrilyon liraya dayandı.
– Türk eğitim sistemi ve eğitim kurumları, cumhuriyet tarihinin en vahim tablosuyla karşı karşıyadır.
– Türkiye’de bir milyon çocuk, tarikatların elinde eğitim görüyor.
– Bir milyon çocuk, beyinleri yıkanarak, aldıkları eğitim ve yönlendirme nedeniyle her türlü istismara açık ve her an kullanılmaya müsait hale getiriliyor.
– Bu çocuklar, yakın gelecekte milli güvenliği tehdit edecek faaliyetlere rahatlıkla sürüklenebilecek bir potansiyel haline dönüştüler. Zira tarikat eğitimlerinde Türkiye, “Darülharb” yani “Harp ülkesi, küfür ülkesi, savaş alanı” olarak nitelendiriliyor.
– Ülkemizde, 2.6 milyon vatandaşın bir tarikatla organik bağı var.
– Üstelik bu kapalı dini yapıların büyük çoğunluğunun yabancı ülke ve gruplarla bağlantısı var. Hatta bu tarikatların bir kısmı karışıklık içindeki komşu ve bölge ülkeleriyle AB Öğrenci Değişim Programı ERASMUS benzeri kanallar oluşturmuş… Türk vatandaşı çocuklar bölge ülkelerindeki medrese ve tarikat okullarına gönderiliyor. Bu sistem bir çeşit TARİKAT ERASMUS’U olarak adlandırılabilir.
– Kuzey Irak, İran ve Suriye’ye medrese eğitimine giden çocuk sayısı 10 binin üzerinde… Medreselerde eğitim dili Kürtçe ve Arapça.
– Türkiye’de belli başlı 30 tarikat silsilesi bulunuyor.
– Bunların 400 kolu bulunuyor.
– Sadece İstanbul’da 445 tekke faaliyetlerini açıktan sürdürüyor.
– Çoğunluğu İstanbul, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman, Van, Hakkari, Şırnak, Ağrı, Muş, Bitlis, Gaziantep ve Şanlıurfa olmak üzere 800’ün üzerinde faal medrese bulunuyor.
– Üstelik, büyükşehirlerde kaç apartman medresesinin faaliyette olduğu ise tam olarak bilinmiyor. Çoğunluğu kız çocuklarına yönelik açılan apartman medreselerinde 12-18 kişi kalıyor.
– Medreselere kaydolma yaşı 3’e kadar düştü.
– AKP iktidarıyla birlikte şehir merkezlerindeki medreselerin sayısı hızla arttı.
– Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Hizbullah’a bağlı medreseler çoğunlukla Kuran kursu olarak değil, dernek çatısı altında faaliyetlerini sürdürüyor.
– Eğitmenlerin büyük çoğunluğu Türkçeyi tam olarak bilmiyor.
– Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’deki özel öğretim kurumu sayısı 10.053’tür. Bu kurumların üçte biri mutlaka bir tarikatla veya cemaatle bağlantılı.
– 4 binin üzerindeki özel yurdun 2 bin 480’i bir tarikatla bağlantılı.
Ya cinsel istismar boyutu?
Profesör Balcı şu yanıtı veriyor.
– Tarikat eğitiminde erkeklere, kadının aşağı olduğu öğretiliyor, ikinci sınıf insan olduğu şeklinde öğretiliyor.
– Kızlara ise, erkeğe bir tür zorunlu kölelik öğretiliyor.
– Biyolojik eşe yabancılaşıyorlar. Biyolojik eşe yabancılaşma, cinsel sapkınlıkları doğurur. Bugün duyduğumuz cinsel istismarların altında yatan gerçeklerden biri budur.
– Tarikat okullarındaki çocuklar adeta mutant bir ara form haline getiriliyor. Anne baba şefkati yok. Aile sıcaklığı yok. Sorgulama yok. Tam bir itaat ve kör bağlılık var.
– Metafizik bir hayal alemine hapsedilmiş, tek tipleştirilmiş insanlara dönüşüyorlar. Her türlü istismara açıklar.
– Düzce’de gördük mesela… Bir kız çocuğu tarikata katılıyor. Sonra eve döndüğünde “hocamız böyle emretti” diyerek, tüm mobilyaların kaldırılmasını, yerde oturmalarını istiyor. Öyle ısrar ediyor ki, annesi sonunda salondaki koltukları kaldırıp, yere minder sermek zorunda kalıyor. Böylesine körü körüne itaat var, istismar kaçınılmaz oluyor.
Peki, ne yapmamız gerekiyor?
Türkiye bu tarikat-cemaat-zırcahil kuşatmasından nasıl kurtulabilir?
Profesör Esergül Balcı hem formülü veriyor, hem uyarıyor.
– Tek hedefimiz, laik, demokratik, yaratıcı düşünebilen, soran, sorgulayan, bağımsız kişilikli, felsefe-mantık derslerinin yeniden gerçek anlamıyla okutulduğu programlarla öğrenci yetiştirmek olmalıdır.
– Laik, çağdaş, bilimsel eğitime dönmek ve çağı yakalamak artık gerekliliğin ötesinde zorunluluk haline gelmiştir.
– Yarın çok geç olacaktır!