Küresel ısınma yalnızca hissedilen sıcaklıkların artması durumu değildir. Küresel ısınma sonuçları itibarıyla küresel iklim değişikliği kavramının doğmasına sebep olan, Dünya’nın bir bölgesinde kavurucu sıcakların başlamasıyla orman yangınlarının hızla yayılmasına, çölleşmenin artmasına, tarım arazilerinin niteliğinin değişmesine, flora ve fauna değişimi ile gıda ve su kaynaklarının kaybına, azalan gıda ve iş olanakları ile kırsal alanların cazibesinin yitirilmesine, kentlere akan nüfusa, buna bağlı olarak kitlesel göç hareketlerinin tetiklenmesine, bölgesel savaş tehditlerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlayan, öte yandan başka bir bölgede ise sellerin, don olaylarının, aşırı erozyon gibi doğa felaketlerinin yaşanmasına sebep olan ve adeta domino etkisi yaratan bir olaydır.
İklim değişikliği, onunla mücadele yerine ona uyum sağlama olarak ele alındığında, çevre ile kurduğumuz sürdürülebilirliği olmayan ilişkinin, küreselci baskıların yarattığı ve dayattığı ortak değerlerin yitirilmesi ve değer eksikliğinin sorgulanması için bir sosyal milli reform fırsatı olarak da görülebilir.
Bahse konu uyum hangi değer ve varlıkların korunup ve hangilerinin “harcanabilir” olduğu ayrımı olamaz. Hangilerinin yenilenebilir, hangilerinin kazanılabilir ve hangilerinin hatırlanabilir olduğuna odaklanmalıdır. Ancak bu yolla zarar azaltılarak afet ve ortak duygu mukavemetinin artırılması mümkün olabilir.
Yangın sonrası yönetim uygulamaları kapsamında alanda gerçekleştirilen faaliyetler, ekosistemin yapı dinamikleri üzerinde önemli etkilere neden olabilmektedir. Söz konusu uygulamalar birçok farklı açıdan değerlendirilmelidir. Orman yenilenmesi etkileri, yağış sonucu yüzey akışı ile meydana gelen erozyon düzeyi, toprak ve karbon kaybı ile ilişkisi, ekosistem süreçleri üzerine etkileri, canlı popülasyonların yapı ve dinamikleri üzerine etkileri çalışılan konular arasında olmalıdır.
Kastımız orman yangınlarında malını ve canını yitirmiş insanları üzmek değil elbet. Ancak bilimsel yönü ile yangın, Akdeniz ekosistemleri için çok önemli ve benzersiz bir ekolojik güç olarak kendini her daim göstermiştir. Zira doğa kendini yenilemek ve hayatta kalmak üzere hareket eder biz O’na uyum sağlamak ile yükümlüyüz.
Binlerce yıldır yangınların etkisinde gelişen Akdeniz ekosistemlerinin tekrar toparlanma süreçleri hızlı bir şekilde gerçekleşirken milletler ve şehirler yoktu. Ancak yangın karekteristikleri vardı ve yangın öncesi vejetasyon yapısı, topoğrafya gibi değişkenler tekrar toparlanma sürecinde bitki tür çeşitliliği ve vejetasyon yapısı üzerinde önemli değişikliklere neden olmakta, bu değişiklikler alanı habitat olarak kullanan faunistik komünitelerin yapı ve dinamiklerini etkilemekteydi.
Pek tabi orman yangınlarının ve diğer doğal afetlerin olmaması en büyük temennimizdir. Fakat bilim ve devlet temenniler ile çalışma yürütmez. Bu saatten sonra bilimsel metodlar ile binlerce yıldır meydana gelen orman yangınlarını, afetleri ve olumsuz sonuçlarını lehimize çevirmeyi ve ders almayı öğreneceğiz.
Zor zamanlar; gelişmiş düşünce, şuur, ruh ve birlikte duygulanan bir toplum yaratmadığı sürece, o milleti içine çekerek boğabilme gücüne sahiptir. Çevresel olumsuzluklar sınır tanımaksızın milli varlıklar olduğu için de hepimizi üzer. Ancak orman yangını hâdisesi sanki sadece ve ilk defa Türkiye’de oluyormuş algısı yaratmak iyi niyet ve gerçek çözüm değildir. Eksiklerimizi el birliği ile ikame etme zamanıdır.
Bilimin dilinde kasıt, gerçeği anlatma iddiasına kapılmadan, her şeyi tanımlama gibi bir norm çatışması içine girme ve kendisi ile çelişme talebi değildir. Akılsızların yaptığı ucuz eleştiri üfürüktür, onlarla devlet aklının işi yok. Atalet ve başına buyrukluk gibi ifadeler ile okumuş akıllara, milli hasletlere, kuruluş ve milli kurumlara düşmanlık kusanların nefreti kadar ucuz şeyler uzun yaşamaz.
Milletler fedakâr fertlerin çokluğu nispetinde yükselir. Topraklarımız ve doğamız, tarihî, iktisadî ve siyasî birçok düşmanlıklar, oyunlar, fenalıklar ve idaresizlikler yüzünden yoksul düşmüş ve canımız gibi öksüz kalmış olabilir. Doğayı gözlemleyen, yalnızlığı duyan ve acı hisseden köylü, kentli ya da eğitimli evlatlarına düşen birinci vazife, bu asaleti ataletten kurtarıp çıkarmaya ve yükseltmeye çalışmaktır. Bu da ancak millî benliğimize ve millî enerjimize inanmakla olur.
Bizce milletimize, ülkemize ince bir nefret, aşağılama, siyaset kokan sözde çevreci yazılar ve faaliyetler ile hasletlere saldırmakla başlayan hareketlerin zaten fikri ve içtimai değeri yoktur.
Türk Milleti ‘neyde hazır ki, iklim değişikliği yönüyle afet yönetimi açısından hazır olsun’ gibi bir anlam ve akıl arayışı ile aşağılanamaz. Arzu, hayal, hayat görüşü, deneyim ve his edebi bir konudur zira bilim ve devlet aklı hakikat nedir diye sorar ve test eder. Bu vatan ve topraklar sahipsiz değildir.
‘Zor günler için halk varsa size ne gerek var’ diyerek devlet kurumlarına ve temsilcilere orman yangını afeti üzerinden siyasi düşünceler ile saldıranlar bilmelidir ki insan olgunlaşmasının toplum hayatındaki son durağı “millet” ve “devlet”tir. Siyasî partiler geçicidir. “Millet” bağımsız yurdu olan teşkilatlı bir topluluktur. Yangına müdahale eden de bu teşkilat yapısıdır. Şuuraltında veya duygularının gizli yönünde başka biri milletin ya da yığının (halk) şuur ve özleyişini taşıyan kimseler, yangından daha tehlikelidir.