Geçtiğimiz hafta iktidar sözcüleri, seçilme yaşının 18’e düşürülmesiyle ilgili olarak; Anayasa değişikliği üzerinde çalışmaların sürdüğünü, ayrıca milletvekili seçilmek için askerlik şartının kaldırılmasına yönelik düzenlemenin yapılacağını ifade etmişlerdi.
Kişi askerliğini yapmadan seçilmişse, askerliğini görevi sona erince yapacağı, askerde iken seçilmişse askerliğini tamamlayacağı, bakaya ve kaçak konumda olanların ise seçilemeyeceği yolunda düzenleme getirilmesi öngörülüyormuş.
Bu amaçla “milletvekilliği seçilme yeterliliği”ni düzenleyen 76. maddede milletvekili seçilme yaşının 25’ten 18’e düşürülecek, aynı maddedeki “yükümlü oldukları askerlik hizmetini yapmamış olanların milletvekilli seçilemeyeceklerine” ilişkin ifade maddeden çıkarılacakmış.
Bunun üzerine on sekiz yaşındaki iki gençle bir basın toplantısı düzenlemiş ve kamuoyunu on sekiz yaşındaki lise son sınıfta henüz eğitimini tamamlamamış gençlerin bizzat konumuna dikkati çekmiş ve şunları söylemiştik:
İktidar odakları, milletvekilliğinin her şeyden önce bir eğitim ve daha sonra da bilgi, olgunluk, birikim ve deneyim meselesi olduğunun farkında değiller. Eğitimini tamamlamamış, askerliğini yapmamış ve aile sorumluluğunu üstlenmemiş gençleri milletvekili olmaya özendirmek onları yanlış yönlendirmektir!
Bu durumda bebek öğrenci, çırak milletvekili, acemi bakan ve stajyer hükümet kavramları Türk siyasetine dahil edilmiş olacaktır!
On sekiz yaşında milletvekilliği, askerlik ve üniversite eğitimine önem vermeyen bir düşüncenin ürünüdür.
İktidar bu tavrıyla; ülke yönetimini ne denli ciddiye aldığını, milletvekilliğine yüklediği anlamın ne olduğunu ve iktidarda kalmak için ne tür popülist bir tavır içine girebileceğini göstermiştir.
AKP’ye göre milletvekilliği; herkesin, her yaşın yapacağı sıradan bir uğraş alanıdır. Bu düşünce sahipleri milletvekilliğinin, sıradan, nitelik istemeyen, birikim, deneyim ve özellik arz etmeyen bir iş olduğunu sanıyorlar. Milletvekilliğinin parmak kaldırıp-indirme makinesine dönüşmesinin altında bu düşünce vardır.
Böyle bir düzenlemeyle yanlış ötesi yanlış bir süreç devreye girmiş olacaktır.
İktidar sözcüleri, benim 18 yaşındaki gençlerle basın toplantısı yapmış olmamı eleştirdiler. Gençlere “ayıp” ettiğimi söylediler. Durumu “Samet vakası” olarak nitelediler. Konuyu çarpıtarak dikkatleri başka yöne, olguyu da mecrasından saptırmaya çalıştılar.
Basın toplantısı, çocukluktan gençliğe adımını atan nesilleri korumak amaçlı olarak düzenlenmiştir. Onların basın önüne çıkarılması niye “ayıp” olsun ve neden küçümsemek anlamına gelsin. Gençler zaten basının, sokağın ve milletin içindeler, biz onları somut olarak gösterdik. Gençliğini yaşamadan, eğitimini tamamlamadan bu çocukları devasa ülke sorunlarının altına sokmak, onlara iyilik yapmak mıdır?
AKP iktidarına popülizm yapmayın, bu gençlerin ümitleriyle, eğitimleriyle ve geleceğiyle oynamayın dedik. Gençleri kendine güveni olan, neyi, ne zaman ve ne şekilde yapacağını bilen gelecek olarak görün demiş olduk. Her şeyin olduğu gibi milletvekilliğinin de bir zamanının olduğunu ifade ettik.
‘Bebek öğrenci, çocuk anne, eğitimsiz/birikimsiz milletvekili, askersiz güvenlik olmaz’dedik. Onlar da olur diyor! Pekiyi olursa ne olur? O meşhur Bektaşi fıkrasındaki gibi olur. Bektaşi’ye “Abdestsiz namaz olmaz” demişler. O da “ben kıldım oldu!” demiş. 66 aylık bebek öğrenci olduğuna göre, 18 yaşındaki genç de milletvekili olur!
Unutmamak gerekir ki bebeğe çocuk, çocuğa genç, gence olgun, olguna yaşlı muamelesi yapmak yaratılışı tersinden okumaktır. 18 yaşındaki gence milletvekilliği sorumluluğu yüklemek, götüremeyeceği bir yükün altına onu sokmaktır.
Bizi iştahla eleştirmeye koyulan “Gençliğe Hitabe ayet değil, tartışılır” diyen Hüseyin Çelik’in, 18 yaş savunuculuğu yapacağı yerde gençliğe hangi misyonu yüklediğini açıklaması daha uygun olur.
Sonuçta biz, basın toplantısıyla iktidarın yüzüne ayna tuttuk. İktidar yetkilileri aynaya bakıp kızaracak yerde, suçlama yolunu tercih etmişlerdir