9 Ekim 1921 Tatar Edebiyatı’nın filozof şairi Derdmend’in (1859–1921) ölüm tarihidir. Bu yıl Derdmend’in ölümünün 90.yılıdır. Derdmend, Tatar Edebiyatı’nda derin iz bırakan şairdir. Geride bırakılan izler birbirinden farklıdır ki, bazıları kumsaldaki izlere benzer, denizden gelen su bu izleri alıp götürür, izden eser kalmaz… Bazı izler ise kayalara oyulmuş gibi derin olur, bu izler kaybolup gitmez sonsuza dek varlığını sürdürür… “Şairler ölür, şiirleri kalır” sözü derin iz bırakanlar için söylenilen bir tabirdir. Bazı şairlerin şiirleri kendileri öldükten sonra unutulup gittiği halde bazılarının şiirleri aradan uzun yıllar geçse bile hiç unutulmaz, aksine yıllar geçtikçe güç kazanır, güncelliğini korur, dilden dile, nesilden nesle intikal eder. Tatar Edebiyatının filozof şairi Derdmend’in şiirleri de araya 90 yıl gibi bir süreç girmesine rağmen güncelliğini kaybetmemiştir.
Derdmend’in gerçek adı – Möhemmetzakir Möhemmetsadıyk oğlu Remiyev’dir. Dermend’i ise o takma ad olarak kullanmış ve şiirlerini de bu ad altında yayınlanmıştır. “Dert” kelimesinden türemiş olan bu takma ad – hüzünlü, kaygılı anlamına gelmektedir. Kendisinin yaşamda hiçbir sıkıntısı olmamasına rağmen kendine bu takma adı seçmesinin sebebi, Tatar halkının geleceği için olan kaygı ve hüznünde saklıdır.
Derdmend, yalnız şair değildir, aynı zamanda Çarlık Rusya’sının altın kralıdır. 5 ton altına sahip olan Remiyevler, bu servetlerinin büyük bir kısmını milleti için harcamıştır. Tatar Edebiyatı’nda hem bu kadar zengin olan, hem de bu denli kabiliyetli yazar ve şaire rastlamak mümkün değildir. Felsefeyi şiir dizelerine taşıyan Derdmend’i Tatar Edebiyatı’nın dehası dersek hiç de abartı olmaz. Her dizesi altın değerinde olan bu şairin fazla yazdığı söylenemez. Derdmend’in felsefi şiirlerinde il-vatan, millet, milletin kaderi konuları ön plana çıkmaktadır. Şiirlerini de, mal varlığını da milletine adayan Derdmend,“En iyi yatırım insana yapılandır” sözlerinden yola çıkarak Tatarlar için okullar, medreseler yaptırmış, matbaa açmış ve zamanının tüm ünlü yazarlarının kitaplarını yayınlamıştır. Derdmend kendinden 2 yaş büyük olan ağabeyi Şakir Remiyev (1857–1912) ile beraber Orenburg şehrinde “Vakıt” (Vakit) gazetesi ve “Şura” dergisi çıkarmıştır. 1906 yılının 21 Şubat tarihinde yayınlanmaya başlayan “Vakit” adlı gazete, 1908 yılının Ocak ayından itibaren “Şura” adlı edebiyat dergisi 1918 yılına kadar faaliyetini sürdürmüş olup, o zamanın ünlü yazar ve şairlerine kapılarını açarak onların fikirlerini Türk Dünyasına tanıtmıştır. Remiyev kardeşler gazete ve dergi konusunda sadece kendi yayınları ile sınırlı kalmamış, aynı zamanda Kırım’da İsmail Gaspıralı’nın (1851–1914) çıkardığı “Tercüman” gazetesine de maddi yardımda bulunmuşlardır. Tatar halkının geleceğinden endişe duyan Derdmend, Tatarlar ancak aydın bir ulus olurlarsa tüm tehlikelerle baş edebileceğini bilmiştir. Tatarların aydınlamasına büyük katkıda bulunan Remiyevler hakkında İklil Kurban şunları yazmıştır: “Bu işler aracılığıyla Remiyevler, Tatar ulusunun Rönesans devri için kalıcı izler bırakmış ve Tatar ulusunun gönlünde saygın yer bulmuş şahıslar olarak tarihe geçtiler.” (Kurban 1998: 160).
1917 Ekim Devrimi’ni, diğer yazar ve şairler büyük bir umutla karşılarken, Derdmend endişe içinde karşılamıştır. Bu devrimin insanlara özgürlük getirmeyeceğini önceden hisseden Derdmend milletinin geleceğinin de parlak olmayacağını şiirlerinde dile getirmiştir. Başka zenginlerden farklı olarak Zakir Remiyev yurt dışına kaçmamış, kendi vatanında milletinin yanında kalmayı, milleti ile ortak kaderi paylaşmayı yeğlemiştir. Bu da onun Tatarların kaderine kayıtsız olmadığının açık bir göstergesidir. 1918 yılında onun tüm mal mülkü müsadere edilmiş, gazete ve dergisi kapatılmıştır. Zengin, itibarlı, aynı zamanda kimsenin önünde boyun eğmeyen Derdmend mal varlığının yanı sıra özgürlüğünü de kaybetmiş, Sovyetler onu bir düşman olarak algılamıştır. Bundan sonra onu zor günler beklemiş, fakat Derdmend milletinin onun yanında olduğunu, onunla aynı fikirde olan insanların varlığını bilmiştir. Hiçbir zaman mal mülk hırsı olamayan Derdmend mal mülkünün müsadere edilmesine üzülmemiş, onu derinden etkileyen tek şey el konulan özel kütüphanesi olmuştur. Derdmend’in kütüphanesindeki kitapların büyük bir çoğunluğu ateşe verilmiş, geriye kalan kısmının da nerede olduğu bilinmemektedir. Yanı sıra Derdmend’in el yazılarını da aynı kader beklemiştir. Ekim Devrimi’nin götürdükleri, getirdiklerinden fazla olduğu gibi 1920’lı yıllarda İdil-Ural Bölgesinde baş gösteren açlık Tatar-Başkurtların belini daha da bükmüştür. Rus olmayan milletleri yok etmek amaçlı ortaya çıkarılan bu yapay açlık yıllarında Derdmend kendi de sefil ve aç olmasına karşın bir nebze olsun Tatarların derdine derman bulmak için milletinin yardımına koşmuş, “karanlıklara yakınacağına bir mum yak” sözlerinden yola çıkarak kendini düşünmeden, dert yanmadan yardım kampanyalarında aktif rol almıştır. Bu açlık yıllarında, insanlar o kadar çaresiz kalmışlar ki, hatta birbirlerini yemeye kadar vardıkları bilinmektedir.[1] Açlık yapay olsa da yaşanan tüyler ürpertici durum acı bir gerçektir.
Derdmend, açlığın beraberinde getirdiği hastalık sonucu 1921 yılının 9 Ekim tarihinde hayata veda etmiştir. O, Orsk şehrine 3 km. uzaklıkta olan İlyas köyünün Aydınlar Mezarlığına defnedilmiştir. Değil insana mezarlara bile saygı duymayan Sovyet rejimi, 1930’lı yıllarda Aydınlar Mezarı üzerine fabrika yapmış ve böylece Derdmend’in mezarı da kaybolup gitmiştir. Önceleri mezar taşı oradan buraya atılmış, daha sonra inşaat temellerinin altında malzeme olmuştur. Günümüzde Tatar Edebiyatı’nın bu değerli şairinin mezarı bile yoktur, fakat o tarih sayfalarına adını yazdırmayı başarmıştır, tıpkı M.A. Ersoy’un (1873–1936) dizelerindeki gibi:
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın,
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.
Derdmend, ne hayattayken, ne de ölümünden sonra hak ettiği değeri görmemiştir. Sovyetler döneminde “burjuva şair” diyerek yasaklanmış olmasına rağmen, onun derin manalar barındıran felsefi şiirleri Tatar milletinin belleğine kazınmıştır ki, belleğe kazınan kahramanlar da, hikâyeler de, şiirler de kolay kolay silinmez. Derdmend tüm yasak ve engellere karşın Kazan Tatarları yaşayan her yerde varlığını sürdürmüş, milletin kalbinde kendine yer bulmuştur. Doğu Türkistan’ın Gulca şehrinde doğup büyüyen tarihçi İklil Kurban’ın anılarında yer alması bunun açık bir örneğidir. Kurban, “Gulca Tatar Okulu” başlığı altında okul hatıralarını yazarken, bazı şeyleri unuttuğunu, fakat bazı olayların daha dün olup bittiği gibi hatırladığını yazmış ve şöyle devam etmiştir: “Ana dili dersi öğretmenim Lele apa (abla), dil dersi kitabı, diye bir hayli kalın olan bir kitabı, sırada oturan bizlere dağıtmıştı. Kitabı alır almaz merakla karıştırdım ve sevine sevine eve götürdüm. Kitap, parlak kaliteli kâğıda Arap harfleriyle Tatarca basılmıştı. İlk sayfasındaki bir şiir hoşuma gitmişti ezberlemeye çalıştım. Bu kitap, aradan birkaç gün geçer geçmez geri alınmıştı, benimki de geri alındı. Neden dağıtıldı, neden geri alındı? Bu soru cevapsız bir sır olarak kalmıştı. Aradan uzun yıllar geçti hatta bir ömür geçmişti. Çok şeyler unutuldu, fakat şiirin baş tarafındaki şu üç satır zihnimde kazılıp kalmıştı: Şaulıy diñgez… Cil öreder… Cilkenen kirgen korab! (Gürler deniz… Eser yel… Yelkenini germiş gemi!)” (Kurban 2007: 17–18). Tüm bu yazılanlar, Derdmend’in Doğu Türkistan’daki Kazan Tatarları arasındaki değerini de, yasaklandığını da, unutulmadığını da açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Kazan Tatarları Derdmend’i unutmamış olmalı ki, köşe kâğıda onun kitabını bastırmışlar. Kitabın toplanması – onun yasaklanmasıdır. 10 yaşındaki bir çocuğun kitaptaki şiir dizelerini bir ömür boyu unutmaması da Derdmend şiirlerinin etkisi ve gücüdür. İklil Kurban’ın tekrar Derdmend’le “buluşması” 1992 yılında gerçekleşmiştir. Kurban, Tataristan’ın başkenti Kazan’a yaptığı gezilerinden bahsederken: “İşte o zaman satın alıp topladığım kitaplar arasında Tatar Okulu’ndayken kısmen aklımda kalan şiirin tamamını bulup tekrar okuyunca, şiirin anlamı çözülmüş, şairin kimliği bilinmiş ve çocukluk anılarımda yer alan “Bu kitap neden dağıtıldı, neden geri alındı?” sorusunun cevabı bulunmuştu: Sovyetlerin etkisi. Korab (Gemi) başlıklı bu şiiri yazan şair, Sovyetlerin ilk döneminde tüm mal-mülküne el koyulmuş, kütüphanesi ateşe verilmiş, burjuva şairi olarak suçlanmış, lakabı Derdmend (kaygılı) olan Zakir Remiyev’miş (1859–1921). Bunun yanı sıra Zakir, şair olmakla kalmayıp, ağabeyi Şakir ile beraber 1906–1918 yılları arasında Orenburg şehrinde “Vakıt” (Vakit) gazetesi çıkaran, Avrupa ve Türkiye’yi gezen, zamanının önde gelen gazetecilerindenmiş. Bu ünlü kişinin şu anda mezarı bile yoktur.
İşte bu gizemli şiir:
Korab
Şaulıy diñgez…
Cil öreder…
Cilkenen kirgen korab!
Tön ve köndez
Ul yöreder:
Yul bara yat il karap…
Çıktı ciller,
Kuptı tulkın –
İl korabın cil söre!..
Kaysı yullar,
Nindi upkın
Tarta benze can sorap?!
Çevri:
Gemi
Gürler deniz…
Eser yel…
Yelkenini germiş gemi!
Gece ve gündüz
O yürür:
Yol gider yad ele doğru…
Çıktı yel,
Kalktı dalga –
İl gemisini yel sürer!..
Hangi yollar,
Nasıl girdap
Çekiyor bizi can için?!” (Kurban 2007: 206–207)
Derdmend’in “Korab” (Gemi) şiiri en ünlü şiirlerinden birisidir. O bu şiirinde Tatar milletinin faciasını önceden hissetmiş ve endişelerini dile getirmiştir. “Korab” şiiri “Şura” dergisinin 1908 yılındaki 1.sayısında (10 Ocak 1908) yayınlanmıştır. Güçlü bir ön sezgiye sahip olan Derdmend 10 yıl öncesinden Tatarların başlarına gelecek felaketi görmüştür.
Derdmend’in hayatı ve icadı da çok az araştırılmıştır. Son yıllarda yazdığı şiirleri de çalınmış ve bir daha bulunamamıştır. Türkiye’nin karşı konulamaz büyüsü Milli ruh sahibi olan Derdmend’i kendine celp etmiştir ki, o 1880–1881 yılları arasında ağabeyi Şakir ile beraber Türkiye’ye gelmiştir. Remiyevler Türkiye’nin İstanbul şehrinde ikamet etmiş olup, özel öğretmen tutarak Türk Dili ve Edebiyatı dersleri almış, kardeş Türk milletinin medeniyeti, tarihi, basın-yayın işleri üzerine araştırmalarda bulunmuştur. Yanı sıra Türkiye’de bulunduğu yıllarda Derdmend’in Türk yazar ve aydınları ile de görüştüğü bilinmektedir. Fakat tam olarak kimlerle görüştüğü, hangi konular üzerine konuştuğu hakkında bilgi bulunmamaktadır ki, bu konuların gün ışığına çıkarılması gerekmektedir. Ne yazık ki, Derdmend Türkiye’de hiç bilinmemektedir, oysa Tatar Edebiyatı şairleri denince ilk akla gelen isimlerden birisi hiç şüphesiz Derdmend’dir.
Şairin kendine takma ad olarak seçtiği Derdmend’in konusunu kaleme alırken bile insanın üzerine hüzün çöküyor ki, Tatar Edebiyatı’nın dehası olan bu şairin adını yaşatmak için neredeyse hiçbir girişimde bulunulmamaktadır. Sovyetler Devri’nde “burjuva şair” diye suçlanan, dışlanan Derdmend için bugün de değişen bir şey yoktur. Komünist rejimin çökmesinin ardından 20 yıl geçti, devir değişti, fakat Derdmend’e sahip çıkan olmadı. Aslında adına devlet çapında ödül verilmesi, heykelinin dikilmesi gereken Derdmend’in ne acıdır ki bugün mezarı bile yoktur. Yunus Emre’nin (1238–1320) de dediği gibi mezarlar millet tarihinde bir ibrettir: “Sana ibret gerek ise / Gel görelim bu sinleri.” Günümüzde Tatar milliyetçileri yargılanırken, milliyetçilik baltalanırken şoven Rus devletinin milliyetçiliği öne çıkan filozof şair Derdmend’e sahip çıkması söz konusu olamaz. Derdmend’in kaderi, devletsiz olan Tatar milletinin kaderidir… Çok zor şartlara maruz kalsa bile Tatarlıktan asla vazgeçmemiştir Derdmend. Rus yanlısı Tatarların Tatar dilinden, Tatarlıktan yüz çevirdiği şu günlerde Derdmend’in dizeleri bir ibrettir:
Tatarlıktan Tatar hiç ger iterme,
Keşe üz isemen inkar iterme.
Tatarlıkta Tatar uglı Tatarmın
Tatar tügel dime – başıñ vatarmın!
(Tatar Poeziyese Antologiyese 1992: 450)
Tatarlıktan Tatar hiç utanır mı?
İnsan kendi adını inkâr eder mi?
Tatarlıkta Tatar oğlu Tatarım
Tatar değil deme başını kırarım!
“Eskisi olmayanın yenisi hiç olmaz” atasözünden yola çıkarak, geleceği yakalamak için geçmişi bilmemiz şarttır. Onun içindir ki, vatanını ve milletini karşılıksız seven Derdmend’e Tatar milliyetçileri ve aydınlarının vefa borcu vardır. Tüm yasaklamalara, mezarının yok edilmesine rağmen milliyetçi, asil ruhlu Derdmend Kazan Tatarlarının gönlünde ve kalbinde taht kurmayı başarmıştır. O, Tatarlar cihanda var olduğu müddetçe yaşamaya devam edecektir, bundan kimsenin kuşkusu olmasın!
Kaynakça:
- Hemidullin, Liron, Ofıktagı Reşeler (Ufuktaki Seraplar), Kazan 1990.
- Kurban, İklil, Gerçekler ve Yalanlar (Anılar-Yansımalar: 1943–2007),Ankara 2007.
- Kurban, İklil, Yaşlı Tarihin Yankısı (Bulgar-Tatar Tarihi ve Medeniyeti), İstanbul 1998.
- Kurban, Roza, Doğumunun 150.Yılında Tatar Edebiyatının Filozof Şairi Derdmend, Önce Vatan Gazetesi, İstanbul 6 Aralık 2009.
- Tatar Poeziyese Antologiyese (Tatar Şiir Antolojisi), I.kitap, Kazan, 1992.
[1] Ünlü Tatar yazarı, bilgin, siyasetçi, Stalin Devri kurbanı Galimcan İbrahimov’un (1887–1938) İdil-Ural bölgesinde baş gösteren açlık yılları ile ilgili 1923 yılında yazılan “Ademner” (Adamlar) adlı romanı bulunmaktadır. Bu roman Sovyet Dönemi’nde yasaklanmıştır.