Öğretmen ve Öğretmenlik

Yeni bir eğitim- öğretim yılı başlarken yaşanan süreç doğrultusunda öğretmenlerin içinde bulunduğu ortam ciddi analizlere ihtiyaç duymaktadır. Toplum olarak yaşanan sarsıntılı zaman diliminde yine en büyük vazife öğretmene düşecek ve cemiyetin ikbali öğretmenin sergileyeceği öğretmenlik tutumu doğrultusunda şekillenecektir. Bu düşünceden hareket ile öğretmen, öğretmenlik ve etkili öğretmenlik yaklaşımlarını irdelemek gerekmektedir.

Öğretmen ya da hoca; bir bilim dalını, bir sanatı, bir tekniği veya belli bir bilgiyi öğretmeyi kendisine meslek edinmiş kimsedir. Bu mesleğe de öğretmenlik denir. (1)

Böylesi bir tanım ile öğretmeni veya öğretmenliği ifade etmek oldukça yetersiz bir anlatım olur. Nitekim kelimelerin bir sözlük manası bir de genel kabul gören, geniş anlatımlar ihtiva eden anlamı bulunabilir. İşte öğretmenlik tam da bu anlatıma uygun bir kavramdır.

Türk- İslam kültüründe öğretmenliğe yüklenen anlam oldukça geniş bir tafsilata sahiptir.

Türklerde karşılaştığımız ilk öğretmenlik örneği göçebe yaşantı paralelinde bu anlayışı pekiştirecek şekilde ve korunma ihtiyacı doğrultusunda savaş eğitimi çizgisinde olmuştur. Konuyu Yahya Akyüz, Eğitim Tarihi’nde şöyle açıklıyor:

“Hunlar, tarihte bilinen en eski Türk devleti olup, merkezleri Orhun Selanga ırmakları ile Türklerin kutlu ülke saydıkları Ötüken ve çevresi merkez olarak kurdukları bir devlettir. Başkentleri Ötüken’dir. 17 sürü besleyen, atlı göçebe kabilelerden oluşmuştur. Özellikle komşuları Çin’e karşı korunmalarını kolaylaştırdığı için, Hunlar yerleşik değil göçebe bir yaşantıyı benimsemişlerdir. Bunun doğal sonucu olarak da savaşçılık, yöneticilik, bazı el sanatları ile dini inanışlar ve çocuk yetiştirmeye ilişkin değerler eğitime damgasını vurmuştur. Hunlardaki eğitimi; yaşayış biçimleri şekillendirmiştir.” (2)

Ayrıca, at yetiştiriciliği, bağımsız yaşama kararlılığının nesilden nesile aktarılması, yerleşik hayatla birlikte artan meslek eğitimi, dini inançlar çerçevesinde duyulan ihtiyaç gibi sosyal hayatın gerekleri öğretmen ve eğitime bakışı şekillendirmiştir.

Tabi burada karşımıza çıkan asıl kavram “eğitim” sözcüğü oluyor. Yıllarca “ Eğitime Giriş” derslerinde bu kavramı şöyle tanımladık.

Eğitim; Latince’de “Educate” mastarının isim şekli olan “Education” sözcüğünün Türkçe karşılığıdır. (3)

Sözlükte, büyütmek, yetiştirmek, geliştirmek gibi anlamlara gelir. (4)

Terim olarak ise; “Bireyin davranışlarında, kendi yaşantısı yoluyla istendik yönde değişme meydana getirme süreci” (5) veya “Bireyin davranışında, kendi yaşantıları yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme denemeleri sürecidir.

Günümüzde bu tanımın artık “bireyin problemi görme ve çözme yeterliliğine ulaşması” şeklinde izah edilmesinin daha doğru olduğu ifade edilebilir.

Yine de medeniyet algımızla bütünleşen öğretmen tanımını “muallim” kavramı doğrultusunda Nurettin Topçu “Türkiye’nin Maarif Davası” adlı eserinde çok vuzuh bir şekilde anlatır.

MUALLİM; insanoğlunu beşikten alarak mezara kadar götürüp teslim eden, dünyanın en büyük mesuliyetine sahip insandır.

Kaderimizin hakikatinin işleyicisi, karakterimizin yapıcısı, kalbimizin çevrildiği her yönde kurucusu odur. Fertler gibi nesiller de onun eseridir.

Farkında olsun olmasın, her ferdin şahsi tarihinde muallimin izleri bulunur. Devletleri ve medeniyetleri yapan da yıkan da muallimlerdir. Yalnız kaldığımız yerde yalnızlığımızın mesulü de odur. Muallimlik para değil ruh işidir.

Muallim sadece bir memur değildir, belki genç ruhları kendisine mahsus manada bir örs üstünde döverek işleyen usta bir demircidir.

Devlet adamı muallimin emrinde bulunduğu müddetçe cemiyet ikbal halinde yaşadı. Muallim, devlet adamının bendesi olduğu zaman cemiyet bozuldu, felaketler baş gösterdi.

O halde ruhi varlık halinde bizi yapıp yoğuran ve bunca mesuliyetlere sahip olan muallim, nasıl bir insandır? Ya da nasıl bir varlık olmalıdır?

1-Muallim, en doğru ve en güzel hayat örneğini yapar, hazırlar ve bize sunar, biz de yaşarız. O, ruhumuzdaki kat kat fetihlerin kahramanı ve şerefli sahibi olduğu halde, bu hayatı yaşamayı değil, ona hizmeti tercih etmiş fedakâr varlıktır.

2-Muallim, geçeceği yol bütün engellerle örtülü olduğu halde, buna tahammül etmesini bilen ve tahammüle âşık idealcidir. Muallim kaderin karşısına çıkardığı engellerle mücadele ederken, sonuna kadar nefsinden fedakârlık yapmayı göze alabilen cesur insan olmalıdır.

3-Muallimlik sevgi işidir ve ruh sevgisidir. Öğrenciyi diploma avcılığından ilim yolculuğuna götüren ve onun ruhuna nakış nakış sevgi işleyen odur.

4-Muallim, hepimizin her an muhtaç olduğu doktordur. Muallim, bizim bütün ruh yapımızın sanatkârıdır. Muallim; sabrın üstadı, hakikat olduğu için ilmin hayranı, hakikat tohumları ektiği ruhlardan mesul olmanın aşığı, hizmet ehli ve sonsuzluğa imanın sahibi insan olacaktır.

5-Muallim, sahip olduğu mesuliyetle, içimizde en fazla hür olan insandır. Çünkü mesuliyet, hürriyetin kaynağıdır.. Descartes: “Hür olmayan düşünce, düşünce değildir” diyor, o halde hür olmayan muallim de muallim değildir.

“Kendini bilen Rabb’ini bilir” bu manada bilme işi bir süreçtir. Kendini bilmeyi öğrenmiş olan muallim, insanlara kendini bilmenin şifrelerini öğretendir. (6)

Tabi burada devreye giren bir başka kavram da okul kültürü oluşturacak bir eğitimci anlayışıdır. Bu kavramı S. Ahmed ARVASİ “Eğitim Sosyolojisi” adlı eserinde şu şekilde ifade eder:

“ Okul kültürü sözü, akademik bir anlam ifade eder. Okul, milli kültürü malzeme olarak kullanır. Onu evrensel ölçülere ve değerlere göre işlerken çağdaş inceleme ve araştırmaların ürün ve verilerini de bu milli kültüre aşılayarak onu güçlendirmeye çalışır. (7)

Arvasi Hoca aynı eserinin muhtelif yerlerinde kültür, okul ve eğitimci ilişkilerini izah ederken bu kavramın toplumun temel dinamiği olduğunu ve kültürel değerlerle sosyal barışın sağlanacağını ifade eder.

Aynı konuyu Ziya GÖKALP ise “Türkçülüğün Esasları” adlı kitabında “hars” olarak ele alır ve kültür aktarımının okullar sayesinde sağlanacağını, Türkiye’den, Rusya’dan, Almanya’dan, Fransa’dan örneklerle açıklar:

“Bir taraftan halk içine girmek, halkla beraber yaşamak, halkın kullandığı kelimelere, cümlelere dikkat etmek. Söylediği atasözlerini, gelenekte yaşayan hikmetleri işitmek. Düşünüşteki tarzı, duyuştaki üslubu tespit etmek, şiirini, musikisini dinleyerek, raksını ve oyunlarını seyretmek. Dini hayatına, ahlaki duygularına nüfuz etmek. ..”(8)

Bu yaklaşım bize şunu göstermektedir.

Bir öğretmenin yaşadığı topluma faydalı olabilmesi o toplumun sosyal hayatını bilmesi ve bunu evrensel değerlerle de birleştirmesi gerekir.

Bu tespit beraberinde “Nasıl bir eğitimci?” sorusunun doğurmaktadır.

Dünya genelinde kabul gören eğitimci yaklaşımı sadece okul ile sınırlı kalmamaktadır. Mesleki donanımını toplumun bütün katmanlarında kullananyetişkin eğitimini de beraber götüren, aile tutumlarını bütünsellik içinde değerlendirebilen eğitimcilere ihtiyaç vardır.

Böyle bir eğitimci de mesleki donanımlara sahip olması o donanımları uygulayabilecek yeterliliğe ulaşması elzemdir.

İletişim becerilerine sahip, sınıf yönetimine hakim, ölçme ve değerlendirme planlamasını bilen eğitimcilerle akademik başarı yakalanabilir. Bununla birlikte okul kültürünü hayat tarzı olarak benimseyen, eğitimciler yetiştirmek gerekmektedir.

Aslında “Nasıl bir eğitimci?” sorusuna “Etkili öğretmenlik” kavramı içinde cevap vermek gerekir.

Jensen ve Kıley (2000, 84–85)’e göre, etkili öğretmenler üç özelliğe sahip olduğunu belirtmektedir . Bunlar;

“1-Etkili öğretmenler hem ne öğreteceklerini hem de nasıl öğreteceklerini çok iyi bilirler.

2-Etkili öğretmenler çok geniş bir öğretim becerisine ve bunları uygun zamanlarda kullanabilme yeteneğine sahiptirler.

3-Etkili öğretmenler öğrenmeyi kolaylaştıran bir tutum sergilerler. Sıcak ve olumlu bir iklim bu öğretmenlerin sınıflarında hemen göze çarpar.” (9)

Öğretmenin konusuna hakim olması hem kendine güvenini pekiştirir hem de öğrencilerin beklentilerini daha rahat karşılar. İletişimi kuvvetli olur. Tabi öğretmenin kullandığı ifadelerde belirsizlik bulunmamalı, kısa, net ve anlaşılır olmalıdır.

Etkili öğretmen dediğimizde iyi bir eğitim aldığı ve alanına hakim olduğu yargısına ulaşılır.

“Başarılı bir eğitim sisteminin en önemli unsuru öğretmendir. Öğretmenin niteliği ile sistemin başarısı arasında olumlu bir ilişki vardır. Başarılı ve etkili okullar üzerinde yapılan araştırmalar bu okulların bazı ortak özelliklere sahip olduğunu göstermektedir. Etkili okullarda görev yapan öğretmenlerin ortak özellikleri vardır. Okul bir yaşama alanı olarak görülür ve okul kadrosu arasında güvene dayalı, dostane, destekleyici ilişkiler vardır. Başarılı okullarda; bütün çalışanlar kendilerini mesleki yönden sürekli geliştirme çabası içindedirler ve üst düzeyde bir sorumluluk duygusuna sahiptirler. Okul işbirliğine dayalı olarak yönetilir. Takım çalışması esastır. Öğretmenler, işbirliğine dayalı birlikte planlamaya önem verirler ve sınıflarını etkili bir şekilde yönetirler. Okulda pozitif bir çalışma ve öğrenme iklimi vardır. Bütün okul toplumunun üyeleri, öğrenci başarısına ilişkin yüksek beklentilere sahiptirler ve bütün öğrencilerin öğrenebileceğine ve başarılı olabileceğine inanırlar; bireysel yeteneklerini tanıma ve geliştirmede öğrencilere yardım ederler. Ev ödevlerinden yararlanırlar ve bu konuda önceden planlama yaparlar.” (10)

Ayrıca dersin konusuna, öğrencilerin seviyesine ve mevcut imkanlara göre en uygun yöntem veya yöntemleri kullanır; öğrencilerle son derece sağlıklı bir iletişim kurar ve öğrenmeyi kolaylaştıracak bazı kişilik özelliklerine sahiptir.

Bu izahlar bir öğretmende bulunması gereken vasıfları ifade etmek açısından önemlidir.

Sonuç Yerine:

Günümüzde yaşanan eğitim ve eğitimci problemlerinde, eğitimcilerin sosyolojik incelemesinin yeteri kadar yapılamadığı gerçeğini görmezden gelemeyiz.

Yapısal tutumlar, sosyal irade, ekonomik teamüller “öğretmen” kavramına yeni anlamlar yüklemeye başlamış ve meslek, itibar kaybına uğramıştır.

Maalesef bu duruma bir de eğitim-öğretimle uğraşanların mesleklerinin kutsiyeti konusunda hassasiyet göstermemeleri eklenmiştir.

Her ne kadar herkes “Öğretmenlik kutsal bir meslektir.”, dese de uygulamada aynı inceliğe ve anlayışa şahit olamıyoruz.

Bir de her yıl değişen öğrenme metotları da öğretmenleri ve öğrencileri deneme tahtasına çevirmekte onları kararsızlığa itmektedir. Her ne kadar yeni öğrenme teknikleri gelişime açık gibi görünse de çocukları toplumsallaştırmaktan ziyade bireyselleştirmeyi hedef almakta ve öğrenciler kendileri için yaşamaya yönlendirilmektedir.

Bu durum öğretmenlerin de kendisini her an yenilemesi, gerek duyuldukça da “uyum ve gelişim” programları uygulanması ihtiyacını doğurmaktadır.

Toplumun şekillenmesindeki ana umde öğretmenlerdir. Öğretmenleri yetiştiren kurumlar ve devamında mesleği icra edenlerin yaklaşımları; sosyal gelişmeler, toplumsal beklentiler, reel değerlendirmeler ışında yapılandırılmalıdır

Nihayet, yapılması gereken ilk iş, muallim yetiştiren kurumların, beklentileri karşılayabilecek şekilde revize edilmesidir.

Eğitimci yetiştiren kurumlar, mesleki yeterlilik açısından öğretmen adaylarına davranışsal anlamda çağın gereklerini ihtiva eden, öğrencileri anlamlamdıracak donanımlar yükleyebilmelidir.

Ardından mevcut eğitimci kadrosunun doğru bir analizi gerçekleştirilmeli ve bu analiz doğrultusunda tamamlayıcı, somut, sosyolojik karşılığı olan etkin programlarla eksiklikler ortadan kaldırılmalıdır.

Nihayet toplumun da öğretmen algısını güçlendirecek adımlar atılmalı, özgüven ile ardışıklık arz eden eğitimcinin statüsünü netleştiren bir dizi atılım gerçekleştirilmelidir.

Tartışmasız her öğretmen “vicdan” dediği kavrama akademik yeterliliğini ekleyerek mesleğini icra etmektedir. Mensup olduğu kurumun belirlediği çerçeve doğrultusunda sınırsız yetki ile ideal bir öğretmenlik yapma gayreti gütmektedir.

Netice olarak “beşikten mezara kadar” devam eden insanlığın köprüsü eğitimdir. Eğitimin ana unsuru öğretmen olduğuna göre bir bakıma köprünün sağlamlığı eğitimcinin ilkeleri ile şekillenir.

O zaman “ köprü” öğretmendir, denilebilir.

Bu öyle bir köprü olmalıdır ki dün bugün çizgisinde yarınlara ışık tutabilmeli, o ışık yakından uzağa doğru hale hale dünyayı aydınlatmalıdır.

Bu, öyle bir köprü olmalı ki tarihin derinliklerini harcında barındırdığı gibi o derinliklerle, ufkun ardındaki hak ve hakikat yayan medeniyetleri inşa edebilecek nesiller yetiştirmelidir.

Bu, öyle bir köprü olmalı ki, köprüden geçenler dağılmalı memleketin dört bir yanına adalet yaymak, ilim aşılamak, ahlak temelli bir toplum inşa etmek için…

KAYNAKÇA

1-Wikipedia

2- Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, s. 4.

3- Cavit Binbaşıoğlu, Eğitime Giriş, Ankara, 1988, s. 2.

4- Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, C. I, s. 677.

5- İbrahim Ethem Başaran, Eğitime Giriş, Ankara, 1984, s. 17

6- TOPÇU, Nurettin; Türkiye’nin Maarif Davası, Dergah Yayınları, İst.1997

  1. Eğitim Sosyolojisi, S. Ahmed ARVASİ, sf:110. Burak Yayınları, İst, 1999 8.

  2. Purkey, S. & Smith, M. (1983) Effective schools: a review, The Elementary School Journal, 83, 427-462. (Eğitim Felsefesi ve Çağdaş Eğitim Sistemleri, Prof. Dr. Selahattin Turan) 9.

  3. Jensen, R. A. & Kıley, T.J. (2000). Teaching, Leading and Learning: Becoming Caring Professionals. Boston: Houghton Mifflin Company. (Etkili Öğretmen, Dr. Mustafa Tatar) 10.

  4. Türkçülüğün Esasları, Ziya GÖKALP, sf:47. Varlık Yayınları, İst. 1968

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!