Abdullah Öcalan, Kandil ve BDP, bir zafer sarhoşluğu döneminden geçiyorlar. Türkiye Cumhuriyetine şartlarını kabul ettirdiklerini düşünüyorlar. 15 Ağustos 1984’de Eruh ve Şemdinli’de gerçekleşen terörist saldırılar ile başlayan “mücadelelerinin” büyük ölçüde zafere ulaştığını düşünüyorlar. Yaptıkları açıklamalar da zafer kazanmışların ruh halini yansıtıyor. Sözcü gazetesinde Saygı Öztürk yazdı. Abdullah Öcalan, İmralı’ya kendisini ayda bir muayeneye gelen doktordan çok memnun olmuş ve ona, “seni Sağlık Bakanı yapacağım” diye takılmış. (Sözcü, 12 Mart 2013.) Öcalan daha İmralı’dan Bakan atamaya başlayacak bir ruh hali içine girmiş görünüyor. Tabii müzakereciler hemen “olur mu öyle şey?” itirazları ile kamuoyunu yatıştırmaya çalışacaklardır. Bu konuda kamuoyunu hiç dikkate almayan açıklamalar yapan Cengiz Çandar ise daha dürüst, şöyle diyor: “12 Eylül yasakları kalkınca CHP’liler SHP’ye geldi. Deniz Baykal SHP’lileri temizledi ve genel başkan oldu. PKK siyasete girdiğinde böyle olacak. Öcalan ve Kandil kadrosu BDP hareketini yönetecek. O yüzden adam ‘Bırakın ev hapsini filan… Hepimiz özgür olacağız’ diyor.” (Taraf, 11 Mart 2013.)
Kandil’den gelen açıklamalar bir başka zeminde zafer çığlıkları içeriyor. Karayılan, “TSK’yı bitirdik, AKP savaşı kazanamayacağı için, Önderlik ile görüşmeleri yapmak için yanına gitti” diyor. Kalkan, “Biz değil, TSK Kürdistan’dan çekilmeli” diyor. PKK, TBMM üyelerini (burası çok önemli) Kandil’deki inlerinde Öcalan resmi altında kabul ediyor, görüşmeler yapıyor. Öcalan’ın yapmış olduğu pazarlığa rağmen ateşkese çok yakın değil. Orta Doğu’da süren yeni savaşın, Suriye iç savaşının sonuçlarını görmeden AKP Hükümeti ile anlaşmak istemiyor. Bu durumu Başbakan Erdoğan’ın akıl hocası Yalçın Akdoğan 1 Mart 2013 tarihli yazısında şöyle ifade ediyor: “Daha önce söylediğim gibi; Kandil böyle bir zamanda çözüme ulaşılmasını, peşinde koştuğu hayallere aykırı görüyor. 2014’ten itibaren yaşanacak üç seçimin silahların gölgesinde geçmesini isteyen ve Suriye’de bir oldu-bitti yapmaya çalışan PKK, makul bir zeminde sorunun aşılmasından rahatsızlık duyuyor.”
BDP siyasetinin eş başkanı Gültan Kışanak, İmralı tutanaklarının ortaya çıkmasından sonra zafer duygularını şöyle açıklıyor: “Bugün Sayın Öcalan resmi olarak muhatap alınmış, görüşme ve diyalog başlamıştır. Kürdistan’da eşit ve özgür olmak istiyoruz. Özerk bir yönetim istiyoruz. Biz yaparsak doğru yaparız. Kazanırsak büyük kazanırız. Sayın Öcalan özgür olacak. Hep beraber kazanıp özgürleşeceğiz.” (Hürriyet, 4 Mart 2013, “Öcalan özgür olacak”.)
Önümüzdeki günlerde öncelikle Nevruz’da PKK-BDP, üç gün bu zafer sarhoşluğunu yaşamaya devam edecek. PKK’nın zafer duygusu, Güneydoğu Anadolu’da devlete sadık insanlarda korku yaratıyor. Bu zafer çığlıkları ve AKP Hükümetinin belirsiz tutumu, hükümeti genel olarak destekleyen ancak milli nitelikleri tartışılmayacak olan çevreleri kızdırıyor. Hürriyet’te Taha Akyol, “saçmalamayın, Türkiyeli diye bir şey yoktur, “Türk Milleti” vardır” diyor. Sabah’ta Hasan Celal Güzel, “Şu kepazeliğe bakın. Türkiye’nin Anayasa’sından “Türk” ve “Türk Milleti” kelimeleri çıkarılmak isteniyor” çıkışını yapıyor. Star’da Yağmur Atsız, “Türk’üm demek cesaret meselesi haline gelmeye başladı” diye yakınıyor. Bu örnekleri artırabiliriz. PKK zafer çığlıkları atarken, Başbakan Erdoğan ise “baldıran zehiri” içmekten bahsediyor. Hükümetin önde gelen üyelerinden Hayati Yazıcı “hazmetmesi zor” diyor.