“Çözüm Süreci” boyunca PKK bazı yerleşim yerlerini silahlarla doldurmuş ve fiilen devlet gibi hareket eder hale gelmiştir. Televizyonlarda, gazetelerde ve TBMM’de “çözüm süreci”nin altına gövdesini koyanlar kendilerini safça buna inandırmışlardı. Onun için de gerçeklerden kopuk bir biçimde kamuoyuna çatışmasızlık olacak, PKK’lı teröristler sınırları terk edecek ve silah bırakacak, analar ağlamayacak propagandası yapıldı.
PKK ve bölücüler ise ne yaptıklarını ve işin nereye gittiğini biliyorlardı. Bu yüzden süreç boyunca “Kürtlere statü, Öcalan’a özgürlük” sloganı atmışlardı. Kürtlere statü diyenlerin bahsettikleri özerklikti. Zira özerklik aşaması geçilmeden ‘bağımsızlık’ın elde edilmesinin mümkün olmadığını Türk tarihi söylüyor.
Özerk olup da bağımsız olmayan yoktur!
1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda Ruslarla imzalanan Edirne Antlaşması’nda Eflak-Boğdan ve Sırbistan’a özerklik verildi. 49 yıl sonra da 1877-1878 imzalanan Ayestefanos ve Berlin Antlaşması’nda Sırbistan, Karadağ ve Romanya 3 Mart 1878 tarihinde tam bağımsız oldu.
Bosna-Hersek‘e 1878 tarihinde Ayestafanos Anlaşması ile özerklik verildi. Berlin Antlaşmasında Bosna Hersek’in yönetimi geçici olarak Avusturya’ya bırakılmıştı. Otuz yıl özerklik statüsü altında bulunan Bosna Hersek 1908 yılında Avusturya’nın Bosna-Hersek’i topraklarına kattığını açıklamasıyla Osmanlı devletinden koparılmış oldu.
18 Aralık 1897 tarihinde Düvel-i Muazzama yani büyük devletler, Girit’in özerkliğini ilan ettiler. Buna göre Girit adası Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetinde tarafsız ve muhtariyete sahip bir eyalet oluyordu. Girit özerk olduktan on bir yıl sonra 5 Ekim 1908’de Girit Meclisi, adanın Yunanistan’a bağlandığını ilan etti.
1878 Ayastefanos anlaşmasıyla özerk büyük Bulgaristan Krallığı kuruldu. Tam otuz yıl sonra 22 Eylül 1908 yılında Bulgaristan bağımsızlığını ilan etti.
Bulgaristan Özerk olduktan 30 yıl sonra bağımsız ülke olmuştur. Kliment Ohridski Üniversitesinden Valeri Kolev anlatıyor: “18.- 19. asırda yeni devletler otomatik olarak bağımsızlığını kazanmıyordu. Romanya, Sırbistan, Karadağ’a baktığımızda da onlar önce özerk, fakat bağımlı devlet, daha sonra da bağımsız devlet statüsüne geçmiştir. Bulgaristan’ın kurtuluşundan 30 yıl sonrasına kadar Sultanın buyruğu altında kalmıştır”.
CHP, Öcalan ve AKP’den rol çalıyor!
Özal ile başlayan “Federasyon tartışılmalı(!)” söylemlerini zamanın Başbakanı Erdoğan bir aşama daha ileri taşımıştır. Başbakan Erdoğan, ‘Eyalet sisteminin güçlülük alameti olduğunu savunuyor ve şunları söylüyordu: “Güçlü bir Türkiye asla eyalet sisteminden korkmamalıdır… Eyalet yapılanması süratle kalkınmayı getirir. Bu güçlenme alametidir. Güçlü Osmanlı’da Lazistan eyaleti var Kürdistan eyaleti var. Güneyde başka eyaletler var. MHP bir taraftan Osmanlı’nın devamıyız diyecek ama bir taraftan da Osmanlı’nın uygulamalarına karşı çıkacak.”
İmralı’dan sızan tutanaklarda özerklik konusunda Öcalan “Kürtler kendilerini yönetecektir. Şu anda yasa dayatırsak büyük alerji yaratır. İleride olabilir” diyerek “AB Yerel Yönetim Özerklik Şartı’na şerh kaldırılırsa mesele önemli ölçüde çözülür” demektedir.
CHP sıkıştığı %25 bandından AKP’den ve Öcalan’dan rol çalarak kurtulmaya çalıştığı anlaşılıyor. AKP’nin Güneydoğu’yu savaş alanı hale getiren çözüm süreci ihanetinden CHP yararlanmaya çalışmaktadır. CHP’nin 35. Olağan Kurultay Sonuç Bildirgesi’nde özerklik konusunda şöyle deniliyor: “Yerel yönetimler güçlendirilmeli, bu doğrultuda ilk adım olarak Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik şartı üzerindeki şerhler kaldırılmalı”.
Bildiride Öcalan’ın “eşit vatandaşlık” önerisi de şöyle dile getirildi: “Kürt sorunu salt güvenlikçi politikalarla çözülemez. Siyaset kıskacına alınmış olan sorun, barışın toplumsallaştırılmasını hedefleyen ‘üçüncü yol’ perspektifiyle aşılmalıdır. Kürt sorunu, eşit yurttaşlık temelinde, milletin temsil edildiği TBMM’de çözülmelidir.” Bu ifadeler süreç boyunca AKP’nin kurmaylarının dilinden düşmemişti. Süreçte AKP’liler ‘denenmemişi deniyoruz’ demişlerdi. CHP ise denenmişi ve iflas etmişi deniyor!