O Zamanlar,Ne Bilebilirdik Ki…! (Hüseyin Kocabaş)

-Başkent’li Deli Boğa Ercüment’e-

1974’de,Başkent Akademide yollarımızın kesiştiği ülkücü arkadaşlarımızla, yürekten yüreğe kazınan gardaşlık hukukuyla birbirimize bağlandık…!

Okulumuz hocalarından ülkücü asistan Devlet abimizin şahsiyetini de kendimize örnek alarak,sevgi ve saygıyla birbirimizle kenetlendik…!
Gardaşlığımız; Okul arkadaşlığı, yurt arkadaşlığı, semt arkadaşlığı, kavga arkadaşlığı, kader arkadaşlığı, mefkûre ya da sevda arkadaşlığıyla halka halka genişleyip, tüm yurdumuza yayıldı…
Başbuğumuz bu durumu’’Ülkücü ülkücünün öz kardeşidir’’diyerek, tarif etmişti.
Bizler;bu inanç ve güvençle,birbirimizle kardeş,ülke sathında çok büyük bir aile olduk…!
Artık; ‘’Kars’ta bir ülkücünün canı incinse Edirne’deki ülküdaşımız bunu yüreğinde hissediyordu’’
Her köyden-kasabadan-kentten ‘’Allah,vatan,bayrak..’’sevdalısı Türk milliyetçileri bir ülkü etrafında toplanıp,kolkola-omuz omuzaydı, artık…!
Sağ yumruklarımızı sıkarak havaya kaldırıp marşlar söyledik,yeminler ettik…!
Canımızı;önce Allah’a,sonra birbirimize emanet ettik…!
Birbirimiz için ölümlere gittik…!(O zamanlar…Ne bilirdik ki;Birbirleri için ölüme gidenlerin zamanla birbirine düşeceğini…!)

Bir çok okul arkadaşımız gibi,Ercüment’te;Dede Korkut’un masallaştırdığı gibi er meydanlarında, bileğinin ve yüreğinin hakkıyla;’’Deli Boğa’’adını-namını almış yiğit bir ülküdaşımızdı…!
Evleri, okulumuzun birkaç sokak ilerisindeydi.
Ercüment, sıklıkla gruplar halinde bizleri evinde yemeğe davet ederdi.
Aşını,ekmeğini bizlerle paylaşmaktan büyük mutluluk duyardı…!
Halide annemizin çayını, çorbasını içmeyen, mantılarının ve leziz böreklerinin tadına bakmayan Başkentli(Akademili) ülküdaşımız yok, gibiydi.
Paraya sıkışınca,araba lüzum olunca  Devlet abi’nin odasında,acıkınca veya başımız dara düştüğünde Ercümentlerin evinde alırdık soluğu…!

Okulumuzun bitişiğinde bulunan Manisa Yurdunu ele geçirip, millileştirmiştik…!
Teşkilatın isteğiyle; Ankara’lı olmama, evim ve ailem Ankara’da yaşamasına rağmen; Başkanlığı üstlenerek, yurtta kalmaya başladım.
Zaten o dönem arkadaşları olarak hepimiz ülkü ocaklarında ve yan kuruluşlarda yönetim kademelerinde çeşitli görevlerdeydik.
Bu ateş hattında,yurttaki 110 ülküdaşımızla, biraz ilerimizdeki solcuların hâkimiyetindeki 5000 kapasiteli Hacettepe yurduna karşı koyuyor,Deli Boğa’nın da katkılarıyla bölgedeki hakimiyetimizi saldırılara karşı müdafaa etmeye ve genişletmeye çalışıyorduk…! 
Aynı zamanda, hukuk ve siyasalda okuyan az sayıdaki arkadaşlarımız bizim yurtta toplanıyor, grubun okullarına güvenli bir şekilde sağ salim, kazasız belasız gidip gelmelerini, içinde Ercüment’inde bulunduğu, yüreği ve bileği sağlam ülküdaşlarımızla sağlıyorduk.
Okuyup büyük adam olsunlar,’’Milliyetçi Türkiye’’yi kursunlar diye,hedef olma pahasına, canlarımızı ve kendi istikballerimizi bu uğurda feda ediyorduk…!(Ne bilebilirdik ki, içlerinden Mümtazer Türkdöne’lerin çıkacağını…!)

Ercüment, 2. MC. hükümetinde MHP’li Sağlık Bakanı Cengiz Gökçek’in Özel Kalem Müdürü oldu.(O zamanlar;Bir işe girmenin,bir göreve gelmenin temel kriteri ülkücülüğün şanına yakışır liyakat sahibi olmaktı…! Ne bilirdik ki,bizi biz yapan bu özelliğimizin zamanla nostalji olacağını…!)
Sevindik…! Gururlandık..! Kıskanmadık…! Ha o olmuştu,ha da biz ne fark ederdi ki…!
Onun yani ülkücünün parası bizim paramız,makamı bizim makamımız,kudreti bizim kudretimizdi…! (O zamanlar! Ne bilirdik ki;Makamla,paranın zamanla benliklerimizi esir alacağını…!)
Ercüment, Anadolu’dan Sağlık Bakanlığına ziyarete veya işlerini hallettirmeye gelenlerin,adet olduğu üzere çam sakızı çoban armağanı olarak getirdikleri yöresel yiyecekleri ve şekerlemeleri dahi biriktirip,bizlere ulaştırıyor,bizlerde  semtimizdeki Ulucanlar cezaevindeki ülküdaşlarımıza görüş günlerinde iletiyorduk…!
O arkadaşlarımızın canı ister-nefsi çeker,bu yiyecekler bu davanın çilesini çeken içerdeki arkadaşlarımızın daha çok hakkıdır diyerek…!
Nimet ve külfet hakkaniyete göre,mantığımızda ve vicdanımızdaki ülkü süzgecinde sınıflandırılırdı…! (Yine o zamanlar!)

1978’le birlikte kan-zülüm-işkence karabasan olup, kâbus gibi çöktü üstümüze…
Okullarımız,yurtlarımız,derneklerimiz bahanelerle kapatılıyordu…!
Sol basının düzmece manşetlerinde,Ercüment’te hepimiz gibi hedef haline getirilmişti…!
Ecevit hükümetinin himayesinde  ülkücülerin ileri gelenlerine meşru-gayri meşru militanlarca bir sürek avı başlatılmıştı…!
Can pazarlarında,ölümle kalım arasında ince bir çizgideydik artık…!
 
O günlerde Ercüment’’Türkan Şoray kadar güzel’’ diye tanımladığı menekşe(!) gözlü bir kıza sevdalanmıştı…!
Kardeşi bildiği bizlere açıldı…!
’’ Aşık oldum…! Evlenmek istiyorum..! Uygun görürmüsünüz…?’’dedi…!
Can kardeşlerinden müteşekkil Aile Meclisi olarak toplandık…! Ben,Yamtar Çelik,Mehmet Aydostu.Mustafa Yandakçı,Nuri Bostan ve hatırlayamadığım birkaç arkadaş durumu değerlendirdik, evliliğini ertelemesini uygun gördük…!
Sebebiyse;Zorlu bir dönemden geçiyorduk…!
İnandıklarımız uğruna vurulmak,şehit olmak,hapse düşmek an meselesiydi…! Gözümüz arkada kalamazdı…!Geride gözü yaşlı bir ana-baba’nın yanı sıra,birde eş bırakamazdık…!
Bu sol hükümet başımızdan gitmeden,mücadelemizde bizi zafiyete uğratacağına inandığımızdan;sevdalılarımızla vuslatımızı  ertelemeliydik…!
Ercüment,bize hak verdi…! Evliliğini erteledi…!
Bu imtihandan da alnının akıyla geçmişti Deli Boğa…(O zamanlar, ne bilebilirdik ki, bu ertelemenin sonsuza dek olduğunu…)

1979 Aralık ayı sonunda,Mamak cezaevinde tutukluyken kara haberi ulaştı…!
‘’Ercüment Yahnici’yi evinin önünde, sabah işe gidecekken çapraz pusuya düşürüp şehit etmişler…!
Annesi ve babası bu trajediye şahit olmuş…!
Annesi damatlık elbisesine sarılarak,mürüvvetini göremedim,damatlığını göremedim diye dövünüp, ağlıyormuş…!’’dediler…

İçinde bulunduğum zindan,zifiri bir karanlığa büründü…!
Canımdan can gitti sanki…!
Vayy Deli Boğa Vayyy…!
Vayy Koca Seymen Vayyy…!
Sana damı kıydılar ha!
Hayatının baharında katledilen ve davamız için büyük istikbal vaad eden Ercüment kardeşimiz ve kollarında çocuğunun ölümüne şahitlik eden Halide anamız için çok üzüldüm…!Yandım,tutuştum…!
Engel olduğumuz düğününde oynamak, cenazesinde saf tutup salını omuzlamak ve de intikamını almak bana nasip olmadı, diye de kahroldum ve bu mahcubiyetle Halide annemizin yanına bir daha varamadım.

2010 yılı sonlarında Ülkücülerin anası Halide Yahnici’nin vefat ettiğini, Dün anamızın sofrasında bağdaş kurup yan yana aynı çanağa keyifle kaşık sallayanların(yada günümüzde bir arada bulunmaktan artık imtina etmeyen kardeşlerimizin)anamızın cenazesinde aynı safta buluştuğunu, buruk bir şekilde, gecikmeli olarak öğrendim…!
 
Allah kederde değil,sevinçte bizleri buluştursun…!
Hakkını helal et anacığım,hakkını helal et kardeşim…!
Ruhunuz şad,mekanınız cennet olur inşallah…!

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!