Günümüz dünyasında kavramlar karıştı, değerler bozuldu ve kesinlik öldü. Belirsizlik hâkim ideoloji haline geldi. Bugün her zamankinden daha fazla bir çöküşten ve değer çözülmesinden bahsediliyor.
Gelinen aşamada sözler ve tavırlar değişti. Kavramların anlamları daraltıldı, kimileri de anlam genişlemesine uğradı. Her şeye müsaitlik aldı başını gitti. Geleneksel değerler anlamını yitirdi. Ölçüler bile başkalaştı, herkes farklı terazi kullanıyor.
Sonuçta bugün öğretmen öğrencilerinden, siyasetçiler seçmenlerden, din adamları cemaatinden, müritler inançlarından kopmuştur. İnsanlar daha çok kutsallar ve değerlerle değil arzu, zevk ve talebin yönetilmesiyle uğraşıyor.
Yalnız Berlin’de değil insanlar arasındaki duvarlar da yıkıldı. Kadın ile erkek, baba ile evlat, yar ile ağyar, haram ile helal arasındaki barikatlar kalktı. İnsanlar artık ne o ne bu olmak istemiyor hem o hem bu, azcık ondan azcık bundan olmak istiyor.
Yaşanan kavga da kavramlar, değerler ve ilkeler arasında değil yaşam biçimleri arasındadır. Bunu görmek gerekir. Kültürler, siyasetler artık kavram olarak paket program biçiminde satılıyor. Kültür, sanat, sinema, edebiyat kimseye dayatılmıyor aksine talep ettiriliyor. Geleneksel yöntemlerle toplumları ikna etmenin sonunun gelindiği doğrudur. Kavramlarını sanatla, internetle, edebiyatla, kültürle, malla, teknolojiyle, siyasetle pazarlayanlar, pazarlayamayanlara hâkim olmaya başlamıştır.
Toplumların fethi!
Gün itibarıyla güç odakları toprakların fethedilme dönemini kapatmış toplumların fethi dönemini açmıştır. Günümüz toplumları askeri işgallerle değil bilinçlerinden, zevklerinden ve eğlencelerinden fethedilmektedir. İnsanları birey olarak fethedebilmek için onları birbirlerine ve topluma bağlayan müştereklerinden yani bağlantılarından kopartmak gereklidir. İnsanlara buyurabilmek için önce onları birbirinden ayırmak gerekir. Toplumu ayrıştırmak için de bireyleri egosantrik (ben merkezli) davranır hale getirmek gerekir. Ben merkezli insanları oluşturmanın yolu da insanların arasındaki müştereklikleri ortadan kaldırmaktan geçer. Zira müştereklik toplumun tutkalıdır. Toplumu ayrıştırmak tutkalın etkisini kırmayı zorunlu kılar.
İnsanları birbirine bağlayan müşterekleri terk etmeleri için toplumun atomize edilmesi gerekmektedir. İnsanların “toplum yoktur, yalnız sen, ben o var” demeye başladıkları an müştereklerin işlevsizleştiği andır. Bu durumda herkes kendisini kendi âleminin kralı gibi hissetmeye başlar.
Bir zamanların “sen ben yokuz biz varız” gibi müştereklik ifade eden sözler tarihteki yerine dönmüştür. Artık gemisini kurtaran kaptandır. Bu durumda herkes kendisi için, Tanrı herkes içindir sözü anlam değiştirir. Artık herkes kendisi için herkese göre bir Tanrı anlayışı söz konusudur. Bu durumda biz bene dönüşmüş demektir.
Diğer yandan ayrımcılığın en tehlikelisi zihinlerde üretilenidir. Zihinsel anlamda bölünmüş bir toplumu birleştirecek herhangi bir tutkal yoktur. Bu bakımdan bir milletin yıllar içinde ürettiği ortak kavram ve değerleri (müşterekleri) yok sayanlar ya da tartışmaya açanlar çok yanlış ve tehlikeli bir iş yapmış olurlar. Ayrıştırmak, ötekileştirmek, kamplaştırmak ya da kutuplaştırmak sorumluluk sahibi hiçbir kişi ya da kurumun yapacağı iş değildir.
İktidarların en önemli görevi özü itibarıyla manaları hak arasında ortaklaştırmak, müştereklikleri artırmak sonuçta kalplerin ortak vurmasını sağlamaktır.
Ortak yanları olmayanların ortak hedefleri de olmaz. Herkesin kendi evine, köyüne ve hesabına geri döndüğü yerde ortak gelecek iflas eder.
Toplumlar birliğini yani müşterekliğini koruduğu sürece en yüksek hedeflere varabileceği, buna karşılık birbirini anlamayan, anlamak da istemeyen bireylere ayrıldığında yapabilecek pek fazla bir şey de kalmamış olur.
Türkiye ya manaları insanları arasında ortaklaştıracak ya da bugün yapıldığı gibi müşterekleri terk edecek, kamplaşarak kendi kendinin düşmanı haline gelecektir. Vatanı terk etmenin yolunun müşterekleri terk etmekten geçtiğini unutmamak gerekir!