Mülkün temeli sarsılırken

Son beş yılda Türkiye’deki en tartışmalı kurum adalet kurumu. Hemen her gün televizyonlar ve gazetelerde yargı kararlarını tartışan bir toplum haline geldik. Ve kamplaşma o kadar netleşti ki toplumun büyük kesimi için yargının aldığı kararlar doğru olduğu zaman bile, şüpheli veya yanlış olarak nitelendiriliyor. Hukuka inanç her geçen gün biraz daha eriyor. Bunun bir sonu olmalı. Yoksa bu hepimizin bir şekilde sonu olacak. Adalet mülkün, yani devletin temelidir. Adalete olan inancın bu kadar sarsıldığı bir dönemde devletin temelinin de sarsılmaması mümkün değildir.

Bingöl’de Mayıs 2011’de bir polis otosuna ateş ettiği iddiası ile yargılanan lise öğrencisi Gülsüm Koç, iki gizli tanığın ifadesi ile başka bir delil olmamasına rağmen Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 62 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Eğer başka bir delil olmadan mahkeme bu kararı verdi ise tam bir hukuk cinayeti söz konusudur. Çünkü gizli tanık ifadeleri ancak başka deliller ile desteklenir ise geçerlidir.

Rahmetli babam Muzaffer Özdağ’a 1980’li yıllarda Malatya’dan Yargıtay aşamasında bir dava gelmişti. Sanık idama mahkum edilmişti. Suçu cinayet işlemekti ve iki şahit sanığı cinayeti işlerken gördüklerini ifadelerinde söylemişlerdi. Yargıtay aşamasında babam şahitlerin cinayetin işlendiğini gördükleri zaman tam nerede olduklarının ve bulundukları yerden cinayetin işlendiğinin görülmesinin mümkün olup olmadığının keşif ile tespit edilmesi talebinde bulundu. Keşif yapıldı ve şahitlerin  “biz burada idik ve cinayetin işlendiğini gördük”  dedikleri yerden cinayetin işlendiğini görmelerinin mümkün olmadığı ortaya çıktı. Sanık beraat etti. Hukuk herkese lazımdır. Dileriz Yargıtay, Gülsüm Koç için adaleti sağlar. Bugün Gülsüm Koç’u iki gizli şahit ile fotoğraftan göstererek tanıtan ve mahkum eden “adalet” yarın herkesi mahkum eder.

Söz hukuk devletinden açılmışken değineceğimiz ikinci husus Poyrazköy Davası diye de bilinen  “Amirallere Suikast Davası.”  Aylarca bir grup deniz subayının amirallere suikast yapacağı haberleri gazeteleri doldurdu. Suikast yapılacağı iddia edilen Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora. Metin Ataç  “Bu arkadaşlarım değil suikast yapmak, bana sıkılacak mermilerin önüne kendilerini atar” diye açıklama yaptı fakat kimse duymadı. 23 Şubat 2013’te Cumhuriyet gazetesinde Poyrazköy Davası yargıçlarından Mehmet Hamzaçebi’nin  “amirallere suikast diye bir dava yok”  dediği açıklandı. Oysa bununla ilgili olarak suçlanan deniz Yarbay Ali Tatar intihar etmişti.

İzmir’de bir dava var. Subayların fuhuş çetesi ve casusluk suçlaması ile tutuklandıklarını okuyoruz. Davada tutuklanacak subay sayısının çok yüksek olacağı ileri sürülüyor. Daha önce İstanbul’da da subaylara karşı bir casusluk davası açılmış ve sonunda dava casusluk yapılmadığı ancak bir örgüt olduğu iddiası ile bitmişti. İzmir’de açılan bu dava neden ise Ergenekon’un Silivri’de İstanbul’dan uzak bir yerde yapılması gibi İzmir’in en uzak ilçelerinden birinde yapılacak. Bir süre önce İzmir başsavcılığı, davanın casusluk davası olmadığını açıkladı.

Silivri’ye giderek 26. Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ lehine şahitlik yapmak isteyen 27. Genelkurmay Başkanı ve eski kuvvet komutanlarına mahkemede bulunmalarına rağmen ifade verme izni verilmez iken PKK’lı terörist Şemdin Sakık, Ergenekon Davası’ndan sonra bu kez 28 Şubat Davası için ifade verdi. Bütün bunlar adalete olan inancı her geçen gün biraz daha derinlere doğru gömüyor. Mülkün temelini sarsan tabii ki sadece adalet sistemine olan inancın sarsılması değil. PKK ile yapılan müzakereler ve bir mahkum olan Öcalan’ın İmralı’dan yeni anayasanın yapılmasına katılması.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!