Montrö Sözleşmesi ve Kanal İstanbul Projesi

Montrö Sözleşmesi ve Kanal İstanbul Projesi

Uzun zamandır iktidar partisi, Kanal İstanbul Projesi’ni hayata geçireceğinden bahsederken, Meclis Başkanı Mustafa Şentop’un uluslararası sözleşmelerin feshi yetkisinin cumhurbaşkanına ait olduğunu belirterek, Recep Tayyip Erdoğan’ın dilerse Montrö Sözleşmesi’nden de çekilebileceğini söylemesi ve 103 amiralin Montrö Sözleşmesi ile ilgili bildiri yayınlamasıyla Kanal İstanbul’un Montrö Sözleşmesi’ne etkileri oldukça tartışılır hale gelmiştir. Bu bağlamda, Kanal İstanbul Projesi’nin hayata geçirilmesi ile bu kanaldan gemilerin geçişinin bir rejime tabi olması gerektiği, bu rejimin Montrö Sözleşmesi kapsamında düzenlenmeyebileceği ihtimali dahilinde, Sözleşme’den çekilebilme beyanının zamanlamasının da manidar olduğu düşünülmektedir.

Kanal İstanbul Projesi’nin çevresel etkileri ve siyasi boyutu da tartışılmaktadır. Ancak, bu yazıda Montrö Sözleşmesi ve Kanal İstanbul Projesi’nin yalnızca hukuki boyutunun değerlendirilmesi yapılacaktır.

Bilindiği üzere, Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalanmadan önce, boğazlar üzerindeki yönetim yetkisi 1923’ten 1936 yılına kadar Milletler Cemiyeti himayesinde kurulan Uluslararası Boğaz Komisyonu’na aitti. Bunun anlamı, Türkiye’nin 1923 ile 1936 yılları arasında boğazlar üzerinde tek başına egemenlik yetkisi bulunmuyor oluşudur. Türkiye’nin kendi kara ülkesinde bulunan, boğazlar ve Marmara Denizi üzerinde egemenlik yetkisini tek başına kullanamamasının uluslararası hukuktaki anlamı ise şöyle izah edilebilir: Bir devletin oluşabilmesi için uluslararası hukuk bağlamında, üç unsuru bulunması gereklidir. Bunlar; toprak unsuru, millet unsuru ve bağımsız siyasi otorite unsurudur. Bağımsız siyasi otorite unsuru ise, bir devletin kara ülkesinde, deniz ülkesinde ve hava ülkesinde egemenlik yetkilerini bağımsız olarak kullanabilmesi anlamına gelmektedir. Boğazların, komisyon tarafından yönetiliyor olması ise Türkiye’nin deniz ülkesi üzerinde bağımsız olarak egemenlik yetkisini kullanamamasına ve uluslararası hukuk bağlamında ‘devlet’ olarak nitelendirilme özelliğini de kaybetmesine neden olmaktaydı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin devlet özelliğini kazanabilmesi için cumhuriyetin ilk yıllarında oldukça büyük bir mücadele verilmiş ve Montrö Sözleşmesi ile boğazlar üzerinde Türkiye’nin yönetim yetkisi kabul edilerek, Türkiye’nin bağımsız bir siyasi otorite olduğu bir kez daha kabul edilmiştir. Bu anlamda, Montrö Sözleşmesi’nin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığının teminatı olduğu yadsınamaz bir gerçektir.

Montrö Sözleşmesi ile ticaret gemilerine boğazlardan geçiş bakımından birtakım serbestlikler tanınmış olsa da, savaş gemilerinin boğazlardan geçişi, Karadeniz’e kıyısı olan devletler ve tonajlara göre sınırlandırılmış, bu gemilere geçiş hakkı tanınması yetkisi tamamen Türkiye’ye bırakılmıştır.

Montrö Sözleşmesi bağlamında belirtmek gerekir ki, sözleşme ile Türk boğazlarından yani Karadeniz Boğazı(İstanbul Boğazı), Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı’ndan geçiş rejimi düzenlenmiştir. Yani, bu sözleşmenin uygulanma alanı belli boğazlar ve Marmara Denizi ile sınırlıdır. Bu çerçevede, Kanal İstanbul tamamlandığında, bu kanaldan geçiş rejimi Montrö Sözleşmesi’ne tabi olmayacak ve Kanal İstanbul ile İstanbul Boğazına alternatif bir suyolu daha oluştuğunda, buradaki geçiş rejiminin nasıl olacağı hususu muallakta kalacak, yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyulacaktır.

Kanal İstanbul, coğrafi konumu açısından ulusal suyolu niteliği taşımaktadır. Bir başka deyişle, başka bir devletin topraklarından geçmeyen, yalnızca Türkiye Cumhuriyeti Devleti ülkesinde yer alan bir suyolu olacaktır. Bu anlamda, bu kanaldan geçiş rejiminin Türkiye’nin iç hukuk kurallarıyla düzenlenebileceği söylenmektedir. Ancak, İstanbul Boğazı ve buna alternatif olarak yapılacak Kanal İstanbul’un uluslararası hukuk ve ticaret bağlamında büyük öneme sahip olması sebebiyle, Kanal İstanbul kapsamında yeni uluslararası sözleşmeler yapılarak burada gemilerin geçiş rejiminin düzenlenmesi gerekecek, buradan gemilerini geçiren ülkeler tarafından da talep edilecektir. Nitekim, Montrö Sözleşmesi’ni imzalayan devletlerin sözleşmenin maddelerini değiştirmeyi talep etme hakları bulunmaktadır ve Kanal İstanbul’un hayata geçirilmesi akit devletlerin sözleşme maddelerinin değiştirilmesini talep etme hakkı gündeme gelecektir.

Yeni bir geçiş rejiminin düzenlenmesi, en iyi ihtimalle, Montrö Sözleşmesi’nin kapsamına Kanal İstanbul’un da dahil edilmesi veya iç hukuk kurallarıyla Montrö Sözleşmesi’ne benzer nitelikte bir geçiş rejimi düzenlenerek, Türkiye’nin egemenlik yetkisinin tam bağımsız olarak devam etmesi şeklinde yapılabilir. Ancak, bunun için Türkiye’nin Montrö Sözleşmesi’nin değiştirilmesinde veya kendi iç hukuk kurallarını düzenlemede, egemenlik yetkilerini bağımsız olarak kullanma konusunda ısrarcı olması gerekecektir. Buna karşılık, kötü ihtimaller de vardır:

  • Birinci ihtimal, Kanal İstanbul’dan geçecek gemilere uygulanacak rejimi olarak, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi ile öngörülen transit geçiş rejiminin kabul edilmesidir. Montrö Sözleşmesi’nin varlığı sebebiyle, boğazlardan transit rejimi öngören Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi, İstanbul Boğazı, Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi sözleşmesinde uygulanmamaktadır. Ancak, Kanal İstanbul’dan gemilerin geçişini düzenleyen rejim olarak BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin belirlediği rejimin uygulanmasının kabul edilmesi halinde, Türkiye’nin bu kanal üzerinde egemenlik yetkilerinin kısıtlanması gündeme gelecektir.
  • İkinci ve daha kötü bir ihtimal ise, gündeme getirildiği üzere, Türkiye’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden çekilerek yeni bir sözleşmeye taraf olmasıdır ki, bu durumda Türkiye’nin Çanakkale Boğazı, İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Kanal İstanbul, yani Deniz ülkesi üzerindeki egemenlik yetkileri ve dolayısıyla ‘devlet’ olma vasfı dahi tehlikeye girecektir.

Son zamanlarda, iktidar partisi tarafından Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin egemenlik yetkilerine ve kurucu değerlerine ağır şekilde saldırılar gerçekleştirilmektedir. Bu koşullarda, iktidar partisinin, Kanal İstanbul’dan geçiş rejimi için Türkiye’nin tam egemenlik yetkisi bulunması gerektiği ve Montrö Sözleşmesi’nde kazandığımız haklarımızın ve değerlerimizin devam etmesi konusunda ısrarcı olacağı sadece bir hayalden ibaret gibi gözükmektedir.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!