Yazılı ve görsel basının eski sosyalistleri, sözde İslamcılar, bir şekilde devlet ve milletle yarım kalmış hesabı olanlar; son zamanlarda bölücü terör örgütü başına ve PKK’ya hayranlıklarını dillendirirken zannedersiniz ki Kurtuluş Savaşı’ndan bahsediyorlar. Her biri, örgüt liderlerinin ve taşeronlarının ağzından çıkacak söze odaklanmışlar ve manşete yansıtmak için bir yarış içerisindeler. Üstelik beyinlerinin bir yerlerinde kodladıkları düşmanlıklarını yansıtırken de milliyetçiler üzerinden kinlerini kusmaktan da beri durmuyorlar.
Bunlar ne milliyetçiliği biliyorlar ne de milliyetçilerden haberleri var. Zaman zaman devlet adına ellerindeki gücü despotça kullananları, milliyetçi düşüncenin temsilcileri olarak lanse edip o yaklaşımları sergileyenlerin üzerinden içlerindeki nefreti kusuyorlar.
Neredeyse, milliyetçilere- ülkücülere en büyük zulmü reva gören Kenan Evren ve o zihniyetin temsilcilerini, eski komünist yeni ulusalcı akımları bile ülkücü hareketin uzantısı olarak göstererek zehirlerini Türk milletine bir psikolojik operasyon olarak aktarmaktadırlar.
Bütün bu psikolojik hareketin ardından, milliyetçilerin bir çözüm önerisi olmadığından bahseden ve onları, vicdanlı hiçbir insanın kabul etmeyeceği bir şekilde şövenizim ile suçlayanlar yarın tarih ve millet huzurunda bunun hesabını vereceklerdir. Bu dünyada olmasa da, dünyanın varlığından daha fazla iman ettiğimiz Huzur-u İlahi’de bu hesaplaşma gerçekleşecektir.
PKK hangi hedefinden vazgeçmiş ve bölücü örgüt lideri hücresinde hangi sadist arzularını ötelemiş ki onları barış elçisi görenler peşlerine takılıp gidiyorlar.
Ya da milliyetçilerin yıllarca; ötekileştirmeyip birleştiren, tarihi derinliklerle birlik anlayışını destekleyen, coğrafi ortaklıkların önemine vurgu yapan, kültürel ortaklıklar ve inanç birlikteliği ile meseleye bakan yaklaşımlarını görmezden gelip, meseleyi etnik boyuta indirerek asıl ırkçılığı ayrıştıranların yaptıkları ortada değil mi?
Daha terör bu kadar azmamışken Doğu ve Güney Doğu’ya yüz bin kişilik bir orduyu teklif eden bu ordunun içinde bölge halkının değerlerini bilen ve yaşayan binlerce sosyolog, psikolog, yönetici, doktor, öğretmen, ekonomist ve tabi ki güvenlik görevlisinden bahseden milliyetçiler değil miydi?
Yine aynı Allah’a inanıp, aynı peygamberin ümmeti olduğumuzu, aynı kültürel değerlerle yoğrulup aynı çile ve sevinçleri yaşadığımız, kız alıp kız verdiğimiz Kürtlerle bin yılı aşan kardeşliğimiz olduğunu vurgulayan milliyetçiler değil miydi?
Yine tarihe geçen “Onlar ne kadar Kürt ise biz de o kadar Kürt’üz. Biz ne kadar Türk isek onlar da o kadar Türk’tür” anlayışı milliyetçilere ait değil mi?
Aslında birileri asırlık Türk düşmanlığını bu yolla tatmin etmeye çalışırken Türk’ü bir etnik ırk seviyesine indirip onun tarihi misyonunu ve yüklendiği anlama olan düşmanlığı bu şekilde deşifre etmeye çalışıyorlar.
Ne yaparsanız yapın, hangi taşeronluklara kalemşörlük ederseniz edin, hangi planın uzantıları ile etnik bölücülüğün peşinde olursanız olun Allah bu milleti seviyor ve bu mukaddes topraklar daha nice destanlara hep birlikte şahitlik edecektir.
Son olarak anlamayanlar için sahibinden milliyetçilik tanımı ile vicdan sahiplerini izana davet ediyorum:
“Milliyetçilik içi kevserle dolu bir kâseye benzer. Biz esas değeri kâseye değil kevsere veririz. Kâse, kevserin nurunu aydınlattığı müddetçe değer kazanır.”