Milli ve Manevi Edebiyatımıza Yahya Kemal Penceresinden Bir Bakış

Hamdi Enes AKÇAY

Türk Edebiyatında milliyetçilik fikri önemli bir yer tutmaktadır.Birçok edebiyatçımız milliyetçi fikirler doğrultusunda eserler vermişlerdir.Tabi dini hassasiyetleri eksik olan bir milliyetçiliğin ırkçılık olarak kabul edildiği toplumumuzda milliyetçi olan her edebiyatçı eserlerinde milli unsurlar kadar manevi unsurlara da yer vermiştir.Bu bakımdan milli edebiyat yerine milli ve manevi edebiyat deyimi de kullanılabilir.Şöyle ki günümüz milliyetçilerinin bayraklaştırdığı bir isim olan Necip Fazıl’ın kimi şiirleri doğrudan milli unsurları taşırken,kimileri de yoğun bir İslam inancını telkin etmektedir.Edebiyatımızda bu fikirler o kadar ön plana çıkmıştır ki adı Milli Edebiyat Dönemi olan bir dönemde ortaya çıkmıştır.Bu dönemdeki sanatçılar-Ziya Gökalp,Mehmet Emin Yurdakul v.b.-doğrudan milli fikirleri empoze eden eserler vermişlerdir.Edebiyatımızda millilik unsuru sadece bu dönemle kalmamış hemen her dönem milliyetçi isimler-Mehmet Akif,Necip Fazıl,Nihal Atsız,Mehmet Kaplan,Arif Nihat Asya- bulunmuştur.

 

Günümüz lise ve üniversite öğrencilerinin tanıdığı milli ve manevi edebiyat mensubu isimler Ziya Gökalp,Mehmet Emin Yurdakul,Necip Fazıl,Nihal Atsız ile sınırlı sayılabilir.Bu isimler arasından da Nihal Atsız  ve Necip Fazıl öne çıkmıştır.Bu yazıda milli ve manevi edebiyatımızın en önemli isimlerinden biri olduğuna inandığım Yahya Kemal üzerinde durulacaktır.Yukarıda da belirttiğim şekilde milli ve manevi edebiyat noktasında çok az bilinen bir isimdir Yahya Kemal özellikle üniversite talebeleri için.Bu yazı ile Yahya Kemal’in milli ve manevi edebiyat noktasındaki yeri tartışılacaktır.

 

Yahya Kemal zannımca milli ve manevi edebiyatımızın en önemli isimlerinden biridir.Milli ve manevi edebiyatımıza bambaşka bir bakış açısı getiren Y.Kemal,sadece milli bir edebiyat yapmakla kalmamış edebiyatımıza yüce bir edebi üslup ve zevk de getirmiştir.Hemen hemen aynı konuları işlemelerine rağmen Yahya Kemal’i Ziya Gökalp ve Yurdakul’dan ayıran en önemli fark budur.Gökalp ve Yurdakul’un eserleri yüksek milli duygular içerse de edebi açıdan çok yetersiz kalmıştır.Ama Yahya Kemal hem aynı konuları işlemiş,hem de geleneksel şiir formunu(Divan Edebiyatı),yaşanılan günün şiir dili ile birleştirerek geleceğin Türk şiir formunu ortaya çıkarmıştır.Bu bakımdan günümüz şiiri Yahya Kemal’e çok şey borçludur diyebiliriz.Yahya Kemal sanat noktasında diğerlerine göre böyle bir üstünlüğe sahiptir.

 

Şimdi fikir noktasından hareket edelim.Devlet-i Aliye’nin günden güne güç kaybettiği,Avrupa’nın materyalizm/pozitivizm dalgalarının zihnimizi herc ü merc ettiği bir dönemde.Batı’dan gelen hemen her şey  yüce ve kıymetli sayılırken,bize ait bütün değerler ise eskimiş ve zamanı geçmiş kabul edilmiştir.İşte Yahya Kemal böyle bir dönemde,asırların birikimini bir çırpıda terk etmeyi eleştirmiş,durumumuzu kendi çerçevemizde bir daha tahlil etmemiz gerektiğini haykırmıştır.Yahya Kemal,Gökalp ve Yurdakul gibi yüksek sesli milliyetçilik haykırışları yapmamış,gelecek her genç neslin kendisini sorgulayacağı fikirler ortaya koymuştur.Yahya Kemal;Fatih ile Harbiye arasında bir çıkmaza düşen vatan evlatlarına,minarelerinde ezan seslerinin çınladığı,ramazanlarında kandillerin yandığı,evlerin en güzel yerinde ak bezler içinde sarılır Kuran’ı Kerim’lerin asılı bulunduğu Fatih’ unutturmayan bir fikir adamıdır.Çünkü ben artık bir Fatih kızı olmak istemiyorum diyen Neriman’a eve dönme çağrısı yapmıştır Yahya Kemal.Tıpkı kendisi eve döndüğü gibi kim bilir kaç vatan evladını da evine döndürmüştür.

 

Yahya Kemal’in Ezansız Semtler makalesinde ‘yeni tarzda yaşayışla cedlerimizin diyanetini meczedip’ şeklinde bir ifade kullanılmıştır.Aslına bakıldığında bu ifade Gökalp’in bahsettiği İslamlaş ve Muasırlaşmak fikrinin gayet veciz bir şekilde ifadesinden başka bir şey değildir.Türkleşmek mi onu da göreceğiz.

 

Yahya Kemal’in aynı makalesinden yapacağım bir alıntı günümüzde iki farklı siyasi parti düzeyinde temsil edilmekte bulunan milliyetçi muhafazakâr görüşün tam anlamıyla ifade bulacağı bir bölümdür. 

 

Bugünkü Türk babaları havası ve toprağı Müslümanlık rüyası ile dolu semtlerde doğdular,doğarken kulaklarına ezan okundu,evlerinin odalarında namaza durmuş ihtiyar nineler gördüler,mübarek günlerin akşamı bir minberin köşesinden okunan Kur’an’ın sesini iştiler.bir raf üzerinde duran Kitabullah’ı indirdiler,küçücük elleriyle açtılar,gülyağı gibi bir ruh olan sarı sahifelerini okudular.İlk ders olarak besmeleyi öğrendiler,kandil günlerinin kandilleri yanarken,Ramazanların bayramların topları atılırken sevindiler.Bayram namazlarına babalarının yanında gittiler,camiler içinde şafak sökerken tekbirleri dinlediler,dinin böyle bir merhalesinden geçtiler,hayata girdiler.Türk oldular.

 

İşte bu bölüm Necip Fazıl’ın ‘Türk Müslüman olduktan sonra Türk’’tür,ifadesinin hepimizin dimağlarında yer edinmiş en güzel anılarla açıklandığı bölümdür.Çünkü hepimiz bayram namazlarına babamızın elini tutarak gittik ve dönüşte beraber kahvaltı yaptık.Şimdilerde pek bilinmese de bayram sabahları baba ve oğlu namaza gider ve anne namaz dönüşüne onlar için güzel bir bayram sofrası hazırlar.Geçenlerde bir dizide gördüğüm sahne aynen şöyle;Çocuk babası ile bayram namazına gidiyor ama giderken bir yandan da homurdanıyor kahvaltı yapmadan nereye gidiyoruz…

 

Yahya  Kemal’i milli ve manevi cephemizin mihenk taşlarından biri olarak sunmamın bir nedeni de şudur ki; Yahya Kemal bir akşam milleti ile beraber bütün maneviyatını da terk ederek Paris’e kaçmış ve burada kaldıkça Türklüğünü ve Müslümanlığını aramaktan başka bir şekilde huzura erememiştir.Yahya Kemal bu yönüyle bugün üniversite kampüslerinde duymaya alışık olduğumuz ‘kaçıp gideceksin bu memleketten’ naralarına karşın ‘durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak’ diyebilecek yegâne isimdir.Çünkü kendisi bizlerin söylediğini yapmış,kaçıp gitmiştir bu memleketten ama bunun çözüm olmadığını anlamıştır.Yıllar sonra kendisini uzak iklimlerden evine çağıran geleneğin sesini dinlemiş ve bu uzak iklimler ile bizleri Süleymaniye’de bir bayram sabahı buluşturmuştur.Bu buluşma öyle coşkuludur ki Malazgirt’in Alparslan’ı da,İstanbul’u Türk ve Müslüman yapan Fatih’de,Mimar Sinan’da, şu günler de görmeye muhtaç olduğumuz nefer esvaplı biri de bu buluşmada ki yerini almıştır.Bu buluşmada Itri’nin bestelediği tekbirler,mehteranın gür sesi,şühedaların Allah Allah nidaları ve top sesleri bir birine karışmıştır.Bu şiirde Yahya Kemal medeniyetler beşiği Anadolu’da dokuz asırdır dik duran Müslüman Türk’ün macerasını anlatmıştır.Ancak Süleymaniye buluşmasında Kürşat ve kırk çerisinin sesi duyulmamaktadır.İşte bu Yahya Kemal’i Gökalp,Atsız ve Yurdakul’dan ayıran önemli bir unsurdur.Yahya Kemal Türk’ün tarihini Malazgirt’ten başlatmıştır.Şair bu şiirde kendi millet tanımını da yine veciz bir şekilde yapmıştır.         ‘Dili bir, gönlü bir, imânı bir insan yığını’ .Yahya Kemal millet olmanın şartlarını dil birliği,gönül birliği ve din birliği olarak belirlemiş.Şairin Türk tarihini 1071’den başlatmasının sebebi de burada ortaya çıkıyor ki eski Türk devletleri Müslüman değillerdir.Yahya Kemal bu sebeple onlara dair bir aidiyet hissetmiyor ve onları millet kavramı dışında tutuyor..

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!