Referanduma giden Türkiye’de “evet” kampanyası büyük bir özgürlük ve devlet propagandası içinde devam etmektedir.
Buna karşılık Referanduma “hayır” diyenlerin toplantıları ise hem devlet kurumlarının hem de paramiliter güçlerin baskısı ve tehdidi altında sürdürülmeye çalışılmaktadır.
“Evet” kampanyasının sahipleri kendilerine yönelik başka ülkelerin sınırlandırmalarını ve baskılarına haklı olarak tepki gösterirken, kendileri de Türkiye’de “hayır” kampanyası yürütenlere daha büyük baskı uygulamaktadırlar.
Meral Akşener’in toplantı yapacak salonunun ışıkları kesiliyor. Attila Kaya’ya toplantı yapacak salon verilmiyor.
Sinan Oğan toplantı yaptığı salonda güdümlü Vandallar tarafından fiziki saldırıya uğruyor.
Bir genel başkan saldırganın yarım iş yapmasından üzüntü duyuyor!
Ümit Özdağ ve Yusuf Halaçoğlu’nun ise düzenledikleri her toplantı saldırı, baskı ve tehdit altına alınıyor.
Milli Köleliğe “evet” demek!
Bir kişi kararname çıkaracak yasama seyredecek.
Bir kişi isteyecek meclis feshedilebilecek.
Bir kişi isteyecek yargı dizayn edilecek.
Bir kişi buyuracak başbakan gidecek.
Bir kişi isteyecek rektörler, bürokratlar gidecek ya da gelecek!
Türkiye bir kişiden büyüktür. Demokrasilerde bir kişinin konumu ne olursa olsun bir milletin ve meclisinin üstünde olamaz!
Siyasi partinin veya onun liderinin iradesi hukuk devletinin yerine geçirilemez!
Özgürlüğe verilen değer ile güçler ayrılığı arasında doğrusal bir ilişki vardır.
Yürütme, yasama ve yargı’nın doğrudan ya da dolaylı olarak bir elde toplanmasına imkân veren bir sistem eninde sonunda diktatörlüğe evrilir.
Milletin ve devletin kaderinin tek bir adamın ellerine teslim edilmesi, milli kölelik anlamına gelir.
Örgütlü ve dengeli bir ihtilaf özgürlüğün vaz geçilmez unsurudur.
Bir milletin bir bütün olarak kendisini milli köle haline getirecek bir sisteme “evet” demesi beklenemez!
Oy ver ve katlan!
Günümüz demokrasinin daha da ilerletilmesi üzerine çalışanlar, monarşiden değil “poliarşi”den söz etmektedirler.
Poliarşi, mümkün olabildiği kadar katılımcılığı daha geniş bir tabana yaymak anlamına gelmektedir.
Türk halkına dört ya da beş yılda bir oy ver ve katlan denilen bir anlayış dayatılmaktadır. Gelişmiş toplumlarda demokrasi, bağımsız ve tarafsız sivil toplum örgütleri tarafından yaşamın her alanına ve anına etkin kılınmaya çalışılmaktadır.
Türkiye’deki güdümlü sözde sivil toplum kuruluşları demokratik bir toplum meydana getirme imkânından yoksundur.
Bir takım dini liderler, sivil toplum kuruluşları, yargı mensupları, rektörler, sanatçılar, kaymakamlar vb. kurumsal kimlik taşıyan aktörler “evet” deme yarışına girmişlerdir.
Bu aktörler yüzde yüz yanlı ve demokrasiyi geriletecek olan bir anayasa değişikliğine halkı ikna etmeye çalışmaktadırlar.
Türkiye’nin tek adam sistemine değil sermayenin ve katılımcılığın tabana yayılması sistemine ihtiyacı vardır.
Bütün yumurtaları bir sepete koymak!
Referandumda “evet” demek bir halkın bütün umutlarını bir kişiye bağlaması demektir.
Bu halk tabiriyle bütün yumurtaları –siz deyin umudu- bir sepete koymak anlamına gelir.
İki bin yıl önce riski dağıtmak için Fenikeliler altınları onlarca gemiyle taşıtırlarmış ki birisi batınca diğerleri kurtulsun diye.
Halk oylamasında “evet” demek, bir anlamda bir milleti bir kişiye indirgemek demektir.
Mantığı yoktur.
Dahası referandumda evetler fazla çıkarsa bir kişinin kararı her şeyden önemli hale gelecektir.
Bir kişinin mutlak iktidarı kurulmuş olacaktır
Bütün gözler ona çevrilecektir. Her şey ondan istenecektir. Her türlü umut ona bağlanacaktır.
Onun kararı her şeyden önemli hale gelecektir.
Liyakatmış, ehliyetmiş, uzmanlıkmış, tecrübeymiş, birikimmiş bütün bunlar gereksiz lakırdı seviyesine indirgenecektir.
Çünkü yükselmenin tek yolu yüce zatın takdirini kazanmaktan geçecektir.
Bu büyük millet kendisini milli köle hale getirecek bu sisteme geçit vermemelidir.