Geçtiğimiz günlerde iki konuda tartışma yaşandı. Birisi ekonomik (doğrusu finans ve sistem) kriz diğeri de Millî Güvenlik Kurulu (MGK) açıklamasıydı.
Piyasalardaki tsunami yine bir bakan değişikliğine sebep oldu. Daha önce de bakan ve Merkez Bankası başkanları değişmişti ama gidişat hep daha kötüye doğru oldu. Bu sefer kurdaki dalgalanma paramızın değerini çok daha aşağılara itti. Bir gün içinde borçlarımızkatlanarak, yüz milyarlarca Türk lirası arttı.
Bakanlar ve başkanlar bilimin gerçeklerinin öyle olmadığını söylemeleri üzerine değiştirildiler. Değişirken istifa da etmeyip görevden aflarını talep etmişlerdi(!)
Ekonomik kriz oluşan tek adam rejiminin sonucudur. Yeni (!) Türkiye’de karar mekanizmasında tek bir kişi var ve bütün yetkiler onda toplandı. Cumhurbaşkanı dışında hiçbir makamın yetkisi ve sorumluluğu yok.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne göre, bakanlıklar veya başkanlıklar ya da kurullar sadece şekil şartını ve usulü tamamlıyor. Aynı zamanda devlet yetkisi kullanılırkentek adamın alacağı kararların topluma kabul ettirilmesi ve uygulanabilmesi açısından da çok gerekliler.
Yeni Maliye Bakanı kim?
Yeni bakanın kim olduğundan ziyade fikirlerini bilmek Türk Milleti için önem arz ediyor. Beytülmalın yani 83 milyon kişinin ortak olduğu hazinenin emanet edildiği kişiyi tanımak gerekiyor. Bakan Nurettin Nebati doktorası da olan kamu yönetimi mezunu. Doktorasını milletvekili olduğu 2011 – 2014 yıllarında yapmış. Konusu da bir hayli uzun, “Ak Parti Teşkilatlarının Demokratik Değerlere Bakışı Üzerine Karşılaştırmalı Bir Analiz: Millî Görüşten Muhafazakâr Demokrasiye”[1].
Doktoranın daha önsözünde fikrî yapı kendini gösteriyor,önemli cümleler var.
“19. yüzyılda Osmanlı modernleşmesi ile başlayan süreçle İslami değerleri besleyen taşra unsurlarının, laik merkezci bürokrasi ile tezatlığı görünür olmaya başlamıştır. Cumhuriyet kurulurken, kitleleri seferber etmek için sıklıkla başvurulan bir motif olan din, iktidar sağlamlaştıktan sonra sistemli bir şekilde kamusal alanın dışına itilmiş, baskılanmış, ötekileştirilmiştir. Dolayısıyla kamusal alan … inanç örüntülerinden temizlenerek, sterilleştirilmiş, Batı’ya uyumlu modern bir yaşam tarzına göre dizayn edilmiştir. Cumhuriyet tarihine bu çatışma damgasını vurmuştur.”(s 10)
“AK Parti’nin iktidara gelmesinin ardından kamusal alan farklı kültür ve etnik taleplerine açılmış, cumhuriyet ‘normalleşmiş’tir. Bugün dahi temel çatışmalardan biri sivil güçler ile bürokratik, sivil ve askerî vesayetçilik arasında seyretmektedir.”(s. 10)
“Anadolu’nun etnik, kültürelve dinselanlamda çoğulcuyapısıreddedilerek… Cumhuriyetideolojisi …onlara ‘gereksiz birer kalıntı’muamelesiyapmıştır” (s 102)
Doktoradaki bu düşüncelerbize hiç de yabancı değil. Şemdinli Davası iddianamesinden küçük bir bölüm ilişkiyi ortaya koyuyor.
“Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kalan ve Cumhuriyet’in ilanında da kabul edilerek devam ettirilen modernlik projesi, Kürt milliyetçiliğinin ve siyasal İslâm’ın devletin temel yaklaşımlarına hâkim olmasını temel tehdit unsurları olarak belirlemiştir.
Bölgede kimlikler üzerine (…) gerçekleştirilen operasyonlar (…) devlete ve (…) siyasî iktidara (…) güvensizlik duygusu (…) ortaya çıkartmaktadır. Bu (…) operasyonlar (…) dış tehdit unsurlarının amaçlarına hizmet eder.[2]”
Şemdinli Davası, o günkü iktidar ortağı FETÖ’nün, Türk Milleti ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne kurduğu ilk kumpastı.Tabi, doktoranın yazıldığı 2014 daha 15 Temmuz ihanetinin yaşanmadığı günler. O günlerde FETÖ ile ilişkileri olanların bir kısmı ya işinden oldu ya hapse girdi. Bir kısmı da şimdi bakan yapılıyor.
“İslam, iktidara talip olsa da bir dindir ve kendiilkeleriyle uyum arz ettiği sürece her sistemle örtüşebilir(Önsöz, s 11)”ifadesi kanaatimce doktoranın en önemli cümlelerinden birisi. İslam dini iktidara talip ama sistem ona uyacak diyor.
Aslında bürokratlardan ve AKP’li siyasetçilerden daha önce duyduklarımızdan çok farklı ifadeler değil. Ama işin rengi Türk Milletinin Hazinesinin emanet edilmesiyle başka renge bürünüyor. Bakan için internet medyasında ASSAM’ın (SADAT’ın kurucusu Adnan Tanrıverdi’nin başkanı olduğu STK) anayasasını hazırlayıp İstanbul’u başkent yaptıkları,ASRİKA (Asya Afrika İslam Devletleri Birliği-konfederasyonu) kongrelerinde açış konuşması yapan birisi olduğu haberleri ortaya kondu. (VeryansınTv.com’dakiilk yazım bu konudaydı)
Doktoranın tamamı da tartışma konusu aslında. Eğer sahibi bakan olmasaydı bakmaya bile gerek olmazdı. Ama Türk Milletinin Hazine’sinin başına getirilen kişinin Türk Devleti’yle ilgili düşünceleri Türk Milleti tarafından bilinmeli. Şu cümleler de ona ait. “Cumhuriyet’in radikal uygulamaları Şeyh Sait, Menemen gibi isyanları tetiklemiş, özellikle Menemen hadisesinden sonra İslam’a yönelik tavır iyice sertleşmiştir.(s 279)”
Yok ama var, var ama yok bir kurul MGK
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yeni (!) Türkiye’sinde gözlerden uzak duran ilginç bir durum var. Eski (!) Türkiye’de olan, Anayasa’da da varlığını değişerek de olsa sürdüren ama yeni (!) Türkiye’de varlığı tam olarak anlaşılamayan bir anayasal kurul, Millî Güvenlik Kurulu.
25 Kasım 2021 tarihli açıklaması üzerine tartışmalarla gündemdeydi. Açıklaması ve tartışmalar değil Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içindeki yerine biraz göz atmakta fayda var.
MGK Genel Sekreterliği’nin internet sitesindeki ilgili mevzuat olarak Anayasa, 1 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile MGK Genel Sekreterliğinin Teşkilat ve Görevleri Hakkında 6 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiveriliyor.
Anayasa’nın 118. Maddesi MGK’yla ilgili. Ancak MGK Genel Sekreterlik sayfasında Hakkımızda bölümünde 1982 Anayasasına Göre Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Dönemi (2018 – … Dönemi) ara başlığı kısmında 2945 sayılı Millî Güvenlik Kurulu Ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu’ndan hiç bahsedilmiyor. Görülen MGK var, kanunu yok. Var ama, anlaşılan,Türk Hukuk sisteminde bir kanun kendiliğinden yürürlükten kalkmış(!)
MGK’nın bakan üyeleri Cumhurbaşkanı’na, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlıkları Millî Savunma Bakanı’na bağlı, Jandarma Genel Komutanlığı da kuruldan çıkarılmış.
MGK Genel Sekreterliği yasasında Millî Güvenlik Siyaseti’nin tanımında Cumhurbaşkanı tarafından tespit edilendemekte. Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı 1 Sayılı Kararnamesinde Cumhurbaşkanı’na bağlı kurullar içinde Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu var. Görevleri içinde iç ve dış güvenlikle ilgili bütün hususlar da belirtilmiş.
Hukuka ve hakikate yeni (!) devletin labirentlerinde yolu kaybettirilmiş. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle Cumhurbaşkanı’na verilen yetkilerin genişliği içinde, yeni fiilî durumların yaşanması artık tamamen kanıksanmış durumda. Belki de karşı çıkmaya cesaretini kaybetmişlerin işlettiği bir sistem oluştu kim bilir?
Hukuk ve hakikat o labirentlerde yolunu kaybetmiş dahi olsa bir yerlerde tekrar yolunu bulup çıkacağı günleri bekliyor. Çıktığında devlet gücünü tekrar kazanmış olacak ve önündeki bütün problemleri çözecektir.
Birbiriyle ilişkisiz gibi görünmekle birlikte devleti temellerinden sarsabilecek güçte iki ayrı konuyu dikkatlerinize getirmeye çalıştım. Birisi devletin kuruluş ve yasal temelleriyle arasında problem olan birisinin hazinedar yapılması, diğeri millî güvenlik hukukunun tek kişinin emrine girmesi. İkisi de millî güvenlik problemi olacak kudrettedir. Bunların yanına bir de Cumhurbaşkanı’nın AKP grup toplantısında “(Faiz için) Bu konuda nas ortada. Nas ortadayken sana, bana ne oluyor?” sözlerini de ekleyelim. Mütemadiyen bahsedilen beka probleminin kaynağı da bunlar ve benzerleridir.
[1] 2013 Kasım’ında Muhafazakâr Demokrasi, Din, Siyaset ve İslam başlığıyla yazdığım makale Türkiye’nin Rotası kitabımda yer alıyor. AKP’nin parti yayınlarından ve Hakan Paksoy, Türkiye’nin Rotası, s 21, Pankuş Yayınları, 2021
[2] Hakan Paksoy, Şemdinli Davası, Türk Kimliği ve Egemenlik, Türkiye’nin Rotası, s 175, Pankuş Yayınları, 2021