- Türkiye’de “millî muhalefet” sorunu var mıdır? Varsa “millî muhalefet” nasıl ve hangi ilkeler üzerine inşa edilir?
- Millî muhalefetin öncelikli gündemleri ve mücadele konuları neler olmalıdır?
- İktidar da muhalefet de yeni anayasa istiyor. Peki Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var mı? Varsa nasıl bir anayasa olmalı? Eğer yoksa iktidarın yeni anayasayla hedefi nedir, muhalefetin hedefi nedir?
Veryansın TV bu üç soruyla bir tartışma başlattı. İçinde bulunduğumuz şartlar bu gibi arayışları mecbur kılıyor. Yüreği memleket için atanlar da kendi cevaplarını hazırlamalılar.
Veryansın TV’de yayımlanan Bunalımdan çıkışın şartı kavramlarda birliktir! başlıklı iki yazım kavramların anlamları üzerinde uzlaşmakla ilgiliydi. Bence yine anlamlara bakarak başlamakta fayda var. Millî, sözlükte “Milletle ilgili, millete özgü, ulusal” diye veriliyor. Sözlükte, Ulus da millet anlamında.
Ayrıca bir hususu daha vurgulamak gerekiyor. Bin yıldır bu coğrafyada Türk Milletinin egemenliği hüküm sürüyor. Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Türk Milletinin sahibi olduğu, üniter (merkezden yönetilen) ve millî (egemenliğin tek bir millete ait olduğu) devletler.
Şimdi cevabını aradığımız “Millî” kavramına yüklediğimiz anlam nedir, ona bakabiliriz. Bunun için cevaplamaya son sorudan başlamak daha uygun gibi…
Gereksiz bir tartışma: Yeni Anayasa
Öncelikle yeni bir anayasa niçin isteniyor? Herkesin cevabı farklı ama hepsi de soyut ifadelerle anlatılıyor. Fakat kapılar da kimlik(ler), kültür(ler), çoğulculuk odalarına açılıyor. Güzel kurulmuş cümlelerle etnik unsurların üzerinden kurgulanacak bir anayasa görülüyor. Bu dendiği zaman da “İlk dört maddeye dokunulmayacaktır” cevabı hemen veriliyor.
“İyi de, eğer egemenliğin sahibinin Türk Milleti olduğunu çok güçlü bir şekilde ortaya koyan ve Anayasa’nın mimarisini mükemmel bir şekilde ortaya koyan Başlangıç bölümü, devletin niteliklerinin belirlendiği ilk dört madde ve özellikle de egemenliğin sahibinin vurgulandığı 6. Madde ile Türk tarifinin yapıldığı 66. Maddeye dokunulmayacaksa niçin ila ki yeni (!) anayasa istiyorsunuz? Onların dışındakileri değiştirelim sadece.” dediğinizde gerçekler daha somut biçimde açığa çıkıyor.
Kimi siyasetçi, “Türkiye’de sadece Türkler yaşamıyor” diyerek birçok etnik unsuru sayıyor. Yeni kurulan iki partiden birisinin genel başkanı, “Kürtler de Aleviler de Sünniler de, Türkler de, Yörükler de hepsi bu ülkenin eşit vatandaş(ı)” derken, diğer parti “(sorun) Kürt vatandaşlarımızın demokratik hak, özgürlük ve eşit vatandaşlık taleplerinin karşılanmasıyla ilgilidir” cümlesini programına koyuyor. Halklara demokrasi istediğini söyleyen parti ise hiç eğip bükmeden kimliklere egemenlik talep etmekte.
Görüldüğü gibi problem grup kimlikleri üzerinden ve farklılıklara vurgularla tanımlanıyor. Yani Anayasa’nın Başlangıç bölümü, ilk dört, 6 ve 66’ncı maddeleriyle ilgili. Hâlbuki anayasamız iki cümle ile “Egemenlik kayıtsız ve şartsız Türk milletinindir. Türk Milleti bütündür ve herkes, insan, birey, vatandaş, eşit ve Türk’tür” diyerek özetlenebilecek bir metin.
Yeni anayasa diye masaya oturduğunuzda artık değiştirilmez deseniz de önünüzde bir boş kâğıt ve güzel bir kalem olacak. Artık neyi nasıl tartışırsınız o zaman belli olur.
Fazla da zorlamamak lazım…
Parlamenter sisteme dönmek için de, eklenmek ve çıkarılmak istenenler için de yeni bir anayasa gerekmiyor, değişiklik yeterli. Elinize kalemi almaya razı olduğunuzda artık yepyeni ve egemenliğin farklılaşacağı başka bir devlete doğru gidişin önü açılabilir. Burada da saltanat kaldırılırken Büyük Atatürk’ün söyledikleri akıllara gelir.
“Hâkimiyet ve saltanat hiç kimseye hiç kimse tarafından ilim icabıdır diye müzâkere ile verilmez. Yoksa hakikat gene usulü dairesinde ifade olunacaktır.”
Anayasa’nın, Başlangıç bölümünün sonunda verdiği görev de galiba Büyük Atatürk’ün bu sözlerine dayanıyor. Anayasa; “Türk milleti tarafından, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.” diyerek emanet edilmiş.
Dolayısıyla, zaten keskin hatlarla ayrışma yaşandığı bir dönemde, daha sert ihtilaflara yol açabilecek yeni problemleri yaratmak lüzumsuzdur. Türk Milletinin istiap haddi de zorlanmamalıdır.
İyi de mesele ne?
Tartışmaların merkezinde kimlik siyaseti olduğu da ayan beyan ortada. Milletin en önemli varlığı da ismi ve egemenliği. Örtülü cümlelerle, maksadı gizleyen ifadelerle konuşulunca tam anlaşılmıyor. Adına da ilm-i siyaset (!) diyorlar.
Bu düşüncelerden hareketle “Millî muhalefet” sorunu var mıdır? Sorusunun ilk cevabı hem evet hem de hayır. Biraz daha özelleştirerek, muhalefetin tamamı için aynı değerlendirme yapılamaz. Bu hem doğru değildir hem de Türk Milletinin yüksek menfaatlerine aykırı olacaktır. Bu sorulara da cevabı Türk Milleti için arıyoruz zaten.
Türkiye kaosun ortasındadır. Millî birliğimiz tarihinin en zayıf dönemlerinden birini yaşıyor. Gerek iç gerek dış problemler iç içe geçmiş hâlde. Etrafımızda çok büyük sıkıntılar yaşamadığımız bir alan yok. Olağanüstü sıkışmış durumda ve büyük baskılarla karşı karşıyayız. Ekonomi çok büyük alarm veriyor. Geçim derdi her geçen gün biraz daha büyüyor ve ağırlaşıyor. Bütün bu sorunların üstesinden gelebilmemiz için biraz da daha geniş açıdan bakmak gerekiyor.
Peki, bir muhalefet sorunu var mıdır? Evet vardır. Muhalefet sorunu da vardır iktidar sorunu da. İktidarın yaptıkları ortada. Türk Milletinin kimliği ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yapısının ana sütunu olan laiklikle problemi var. Muhalefetin bir kısmının da kimlikle problemi olduğunu yukarıda belirttik, diğer bölümünün de -kısmen de olsa- inandırıcılık sorunu var.
Yönetilemez hâle getirilen Türkiye’nin yeniden bir düzene girmesi için iktidarın değişmesi gerekiyor. Hem de mümkün olan en kısa vakitte. Aksi takdirde Türk Milletini çok daha zor günler ve daha da ağırlaşmış problemler bekliyor. O zaman muhalefet inandırıcılığını zayıflatan eksiklikleri ortadan kaldırmalı. Sadece iktidara karşı olmak için millî siyasetin dışına çıkanlarla birlikte olmak da inandırıcılığa önemli darbe vuran unsurlardan.
Muhalefetin ve muhalif unsurların “millî” kavramının ruhuna uygun davranması gerekiyor. Bunun da en önemli göstergesi kimliğe yönelik siyasete ve devletin omurgasına vurulan darbelere karşı tavırların daha açık ve net bir şekilde ortaya konmasıyla mümkün olur. Millî meseleler hususunda millî mutabakat zemini oluşturacak çözümler üzerinde çalışılmalıdır. Değişime de hazır olunmalıdır çünkü bunalımdan çıkış için gerektiğinde paradigma değişikliği yapılabilmelidir.
Bütün bunlar milletin hukukuna sahip çıkmak anlamına gelir. Türk Milletinin hukukuna sahip çıkılmadığında, Millet kendi hukukunu korumak için yol arayacaktır. Tarih bunu göstermiştir.